Her yerde her alanda yarım asırdır müttefik olduğumuz ABD gözümüzün içine baka baka Türkiye’ye karşı, PYD’li teröristleri silaha boğuyor.
Hollanda gibi bir ülke Türkiye’ye meydan okuyor.
Avusturya’nın Türkiye’ye bir savaş açmadığı kaldı.
Suudi Arabistan’dan Türkiye’ye yönelik gözdağı söylemleri giderek artıyor.
BAE gibi kıytırık bir emirlik bile Türkiye’ye karşı el altından entrika üzerine entrika çeviriyor.
Durum vahim ve hassastır!
Asırlık “dost” bildiğimiz Almanya’nın yaptıkları ise çoktan bardağı taşırdı.
Alman Dış İşleri Bakanı Gabriel, Almanya’nın son zamanlarda “Türkiye’ye çok fazla müsamaha gösterdiğini” söylüyor.
Keyfi olarak Alman firmalarının terörle bağlantılı olduğunun gündeme getirildiği ortamda, hükümet olarak Alman şirketlerinin yapacakları yatırımlara güvence vermeyeceklerini söyleyebiliyor.
Alman hükümeti bir yandan Türkiye’nin AB üyeliğini diğer yandan Türk ekonomisini ve turizmini sabote edeceğini açıklıyor.
Türkiye’ye yönelik “sabır politikasının” sona erdiğini açıklayan Almanya, başta seyahat uyarısı olmak üzere, AB yardımları, gümrük birliğinin genişletilmesi ve yatırım teşvikleri gibi konularda bir dizi önlemden söz etmektedir.
Bu bağlamda Dış İşleri Bakanı Gabriel, Almanlara, “Türkiye’ye gittiklerinde başlarına neler gelebileceğini bildirmek zorundayız” diyor.
Almanya’nın Türkiye’ye yönelik küstah açıklamalarına AB’den destek geliyor. Avrupa Birliği Genişlemeden Sorumlu Üyesi Johannes Hann, “Hepimizin Türkiye’ye karşı sabır gösterdiğini düşünüyorum” diyor.
Türkiye’nin gücünü tartışıyorlar!
Bu durum geleneksel olarak garp cephesinde değişen bir şey olmadığını gösteriyor.
İşin garip yanı ise IŞİD’in önünden tabana kuvvet kaçanlar bile Türkiye’nin gücünü tartışma konusu yapıyor.
Bunlardan birisi de Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Nuri el Malikidir. O, “Türkler, Musul’u Türk kenti yapmaya çalışıyorlar. Ancak bu hayalleri gerçekleştirmek için çok güçsüzler”, diyor.
ABD, Türkiye’nin varlığına musallat bir terör örgütüyle fiili müttefik haline gelmiştir.
Durum vahim ve hassastır.
İktidar yanlısı cenaha bakarsanız Batılı ülkeler Türkiye’nin gelişmesini çekemiyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı “başkan” yapan Türkiye’nin siyasi istikrar yönünde güçlenmesi AB ve ABD ülkelerini kıskandırıyor.
Bütün olan-bitenlerin altında Dünya lideri Erdoğan’ı iktidardan uzaklaştırmak vardır.
Dün övüyorlardı bugün yeriyorlar!
Hâlbuki bundan daha birkaç yıl önce Tayip Erdoğan’ın “BOP Eşbaşkanı” olduğunu açıkladığında AB ve ABD’nin Türkiye’ye bakışı çok olumluydu.
Kıbrıs’ta Rauf Denktaş’a karşı “çözümsüzlük çözüm değildir” diyerek Annan Planı desteklendiğinde AB ve ABD ülkeleri, Tayip Erdoğan’ı övgüye boğuyordu.
Zamanın başbakanı Erdoğan’ın, ‘Ermenilerin üzüntülerine ortak’ olduğunu söylediğinde ise ABD ve AB cenahında son derece olumlu mesajlar geliyordu.
Kültürler arası diyalog adı altında Müslümanların azı dişlerini sökmeyi ve iğdiş etmeyi esas alan politikalar Batılılar tarafından övülüyordu.
“Çözüm Süreci” adı altında başlatılan Türkiye’yi terör örgütüyle masaya oturtma sürecine aracı olmak için emperyal ülkeler kuyruğa girmişti.
Türkiye’yi zaafa uğratan her gelişme emperyal Batı’nın alkışını almıştır.
Batı Erdoğan’ı dün övüyordu bugün yeriyor.
Bunun sanıldığı gibi demokratik gerilemeyle ya da insan haklarıyla ilgisi yoktur.
Milli çıkarı esas olan politikalar tavırları değiştirmiştir!
Dünkü Erdoğan’la bugünkü Erdoğan aynıdır.
Ama uygulanan politikalar değişmiştir.
Türkiye terörle müzakereden mücadeleye, Suriye’de Süleyman Şah Türbesini söküp kaçırmaktan Suriye’ye müdahaleye, Kıbrıs’ta “çözümsüzlük çözüm değildir”i eleştirme politikasından Kıbrıs Türklerinin hukukunu savunma noktasına gelince AB’nin ve ABD’nin emperyalist tepkileriyle karşılaşmıştır.
Emperyalist zihniyet için Türkiye’yi kimin yönettiği değil nasıl yönettiği önemlidir.
AKP iktidarını daha düne kadar yere göğe sığdıramayanların 15 Temmuz’da aynı iktidara karşı darbe planlamasının en önemli nedeni budur.
Batının tepkisi iktidarlara, şahıslara değil izlenen bağımsız ve milli politikalaradır. Batı ülkelerini ürkütmüştür.