AB’de Almanya ile başlayan Hollanda’yla devam eden referandum kampanyası giderek Türkiye düşmanlığına dönüşmektedir.
Hollanda’nın ve diğer AB üyesi bazı ülkelerin Türk bakanların ülkeye girişine izin vermemesi skandal ötesi bir durumdur.
Bir savaş ilan etmedikleri kaldı!
Almanya Türk bakanların toplantılarını engelledi. Ardından Hollanda Rotterdam’a gidecek Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun uçağına iniş yasağı getirildi. Aile Bakanı Kaya’nın Rotterdam’a Türk Başkonsolosluğuna girişi hoyratça engellendi.
Almanya’daki Aile Bakanı Kaya, kara yoluyla Rotterdam’a geçti. Kaya, Türk Başkonsolosluğuna yaklaştığında polis geçmesine izin vermedi. Rotterdam belediyesi bölgede OHAL ilan etti.
Dişişleri Bakanı Çavuşoğlu bu durumu; “Bir kere artık, bu diplomaside en uç noktadır böyle bir şey. Bir Dışişleri Bakanının yazılı bir şekilde verilen uçuş izninin tekrar yazılı bir şekilde iptal edilmesi hiçbir şekilde kabul edilemez” şeklinde değerlendirdi.
Hollanda bu tutumuyla adeta Türkiye’ye yönelik savaş ilan öncesi en ağır diplomatik tavrını ortaya koymuş bulunmaktadır.
Diğer yandan Hollanda önümüzdeki Çarşamba günü seçime gidiyor. Seçimin favorilerinden birisi de sık sık Türkiye karşıtlığı söylemleriyle tanınan Geert Wilders’dir. Özgürlük Partisi lideri olan Wilders, daha geçtiğimiz haftalarda Türkiye’nin Lahey Büyükelçiliği önünde parti mensuplarıyla birlikte gösteri yapmıştı.
Özgürlük Partisi (PVV) lideri Geert Wilders, son gelişmeler üzerine Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan‘ın Hollandalı yetkililere yönelik yaptığı ‘Nazi’ benzetmesi üzerine “Erdoğan ile aynı fikirde olan Hollanda’daki Türklere söylüyorum: Türkiye’ye gidin ve asla geri gelmeyin” demiştir.
Avrupa’daki aşırı sağcı-ırkçı örgütlenme!
Trump’ın ABD’deki zaferi AB’nin ırkçı, yabancı düşmanı fanatik partilerine büyük cesaret vermiştir.
AB’deki aşırı sağcı siyasi parti liderleri özelde Türkiye’ye genelde İslam ve yapancılara karşı ciddi bir örgütlenme içindeler.
Ortak paydaları ırkçı, İslam ve yabancı düşmanlığı olan bu partiler Almanya’da gizli kapaklı ilişkiler içerisindedir.
Bunların başlıcaları Fransa’da Cumhurbaşkanı adayı Milliyetçi Cephe (FN) lideri Marine Le Pen, Hollanda’da Özgürlükler Partisi lideri Geert Wilders, İtalya’da AB karşıtı Kuzey Ligi’nin lideri Matteo Salvini, Almanya AFD Başkanı Frauke Petry’dir.
Fransa’da yakın zamanda Cumhurbaşkanlığı seçimi var ve Marine Le Pen’in seçimi kazanma şansı bulunuyor.
24 Eylül’de Almanya’da yapılacak genel seçimlerde AfD sandıktan büyük bir zaferle çıkarak, meclise girme ihtimali bulunuyor.
Avusturya’da da bu yıl erken seçime gidilebileceği beklentisi var.
Bunlardan herhangi birisi her an Trump gibi sürpriz yapabilir.
Bu gelişmelere karşı yüksek perdeden konuşmaktan ve bağırıp çağırmaktan öteye aklı başında tedbirler düşünmek gerekir.
2017’de Dünyayı bekleyen riskler ve Türkiye
ABD Başkanı Donald Trump’ın ‘Bağımsız Amerika’ politikası yürütmesi, Çin’de Devlet Başkanı Şi Jinping’in kendisine yönelik eleştirileri gölgede bırakmak amacıyla Trump’a aşırı tepki verme ihtimali, Almanya Başbakanı Angela Merkel’in 2017 seçimlerinden Türkiye dahil tüm Avrupa’yı etkileyecek şekilde zayıflamış halde çıkması Dünyayı bekleyen riskler olarak sıralanıyor.
Münih Güvenlik Konferansı’nda 2017’de dünyayı bekleyen ‘En büyük 10 Risk’ arasında Türkiye’deki anayasa referandum da sayılmaktadır. Raporda, “Kıtadaki diğer referandumların aksine, bu oylama giderek otoriterleşen bir başkan için bir kazanım olacak” deniliyor.
Referanduma “evet” denilirse “Erdoğan kendi tercih ettiği politikalar için bastırarak, siyasi, ekonomik ve güvenlik risklerini şiddetlendirecektir” değerlendirilmesi yapılıyor.
Avrupa’nın ve dünyanın diğer herhangi bir ülkesinin Türkiye’deki referanduma müdahil söz ve eylemlerde bulunması kabul edilemez.
Türk halkı siyasi rüşt sahibidir ve kendi kaderini belirleyecek basirete ve sağduyuya sahiptir.
Avrupa’nın ırkçı, insanlık ve yabancı düşmanı siyasetçilerinden Türk halkının öğrenebilecekleri bir şey de yoktur.
