“Bağımsız Kürdistan” ABD, Rusya ve İsrail’in gerekçeleri farklı olsa da üzerinde mutabık kaldıkları en önemli husustur. Her üç ülkenin de böyle bir olgu için zaman, zemin ve uluslar arası şartların uygunluğunu gözlediği anlaşılmaktadır.
İsrail Başbakanı Netanyahu 2014’de Kürdistan devleti kurulmasına destek vermişti. Kürtleri ‘savaşçı ulus’ olarak tanımlamış ve siyasi bağlılıklarını kanıtladıklarını ve bağımsızlığı hak ettiklerini söylemişti.
“İran ile Türkiye arasında Kürt Devleti”
Son zamanlarda Irak ve Suriye’de meydana gelen gelişmeler, İsrail’in durumdan vazife çıkarmasına neden olmuştur. Bilindiği gibi İsrail güvenliğini büyük ölçüde İslam ülkelerinin iç kargaşa içinde olmasına bağlamaktadır. İslam okyanusunun içinde varlığını sürdürmek için Müslüman ülkelerin hem iç kargaşa hem de birbirleriyle savaş haline girmesi İsrail için hayati bir stratejidir. Bu bağlamda düşünüldüğünde Müslüman ülkelerinde yaşanan ayrılıkçılık, karışıklık ve çatışmalar rastlantı değildir. Bölgede karşıt hale getir, çatıştır ve güçten düşür en sık başvuran yöntemdir.
İsrail Adalet Bakanı Ayaled Shaked, “En büyük devletsiz ulusun bağımsızlık zamanı geldi. Biz tüm gücümüzle bölgede kurulacak Kürt devletinin arkasındayız. İnanıyoruz ki bu gelişme İsrail’in çıkarınadır ve İsrail düşmanlarının zayıflamasına sebep olacaktır” diyor. Dahası Bakan, Kürt devletinin nerede kurulması gerektiğini de şöyle ifade ediyor: “Türkiye ve İran arasında bir Kürt Devleti kurulmasının sonuna kadar arkasındayız”.
Bölgede yaşananların kaynağını İsrailli bakanın sözleri özetliyor. Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin başkanı Barzani’nin, “Kürt bağımsızlığının daha önce olmadığı kadar yakın olduğunu” söylemesi nedensiz değildir.
Gerçek strateji gerçekleşenlerdir!
Ortadoğu’da her sözün, eylemin ve çıkışın görüntüsü ile gerçeği arasındaki fark her yerdekinden çok daha farklıdır. Masanın üstü ile altı, görüntüsü ile gerçeği, eylemi ile söylemi birbiriyle uyumlu değildir. Kısacası Ortadoğu’da hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Yalnız Ortadoğu’da değil dünyanın her yerinde ülkelerin gerçek niyetleri ile beyan ettikleri stratejileri arasında büyük farklar vardır.
Nitekim birbirinin ontolojik düşmanı olarak görünen İslam ülkeleri ve İsrail arasındaki ilişkileri hiç de halka gösterildiği gibi olmadığını İsrail Başbakanı açıklamıştır. Netanyahu, Davos’ta “Açıkça görülüyor ki Sünni Arap devletleri ve İsrail karşıt taraflarda değildir”. Suudi Arabistan’ın İsrail’i düşmandan ziyade müttefik olarak gördüğünü söylüyor.
“One Minute” ve Mavi Marmara sonrası Türkiye ile İsrail arasında koptuğu ifade edilen ilişkilerin de gösterildiği gibi kötü olmadığını İsrail Başbakanı Netanyahu açıklamıştır. İsrail Başbakanı, “Türkiye ve İsrail arasındaki ticaret, tarihinin en yüksek seviyesindedir” diyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan Suudi Arabistan dönüşünde “İsrail bölgede Türkiye gibi bir ülkeye muhtaçtır. Bizim de İsrail’e ihtiyacımızın olduğunu kabul etmemiz lazım” demiştir.
Rusya ile ilişkilerin bozulmadığı, Suriye ve Irak’ta gırtlağına kadar kaosa batmadığı bir dönemde zamanın Başbakanı Erdoğan’ı dinleyenler Türkiye ile İsrail arasında ilan edilmemiş bir savaşın olduğunu sanırlardı. Türkiye ile İsrail arasındaki siyasi ilişkilerin berbat olduğu bir dönemde ticari ilişkilerin zirve yaptığını Netanyahu açıklıyor. Siyasi ilişkilerin kötüleştiği yerde ticari ilişkilerin dip yaptığını Rusya ile Türkiye arasında yaşananlar ortaya koyuyor. Kısacası siyasi ilişkilerin koptuğu yerde ticari ilişkilerin tavan yapması düşünülemez.
Propaganda edilenler ne olursa olsun gerçek strateji gerçekleşenlerde saklıdır.
Barzani, bağımsızlığa en yakın ve en uygun zamanda olduğunu düşünüyor. Netanyahu ‘Türkiye ve İsrail arasındaki ticaret, tarihinin en yüksek seviyesindedir’ diyor. Erdoğan, ‘İsrail’in Türkiye’ye, Türkiye’nin de İsrail’e ihtiyacı olduğunu’ söylüyor. İsrail ise İran ve Türkiye arasında bir Kürt Devleti istiyor! Bunların içinden yalnız birisi doğruyu söylemiyor. Acaba kim?