Beklendiği gibi Türkiye aleyhtarlığı, “soykırım” iddiaları üzerinden Vatikan’dan itham, AP’den dayatma ile tavan yaptı. Katolikliğin başkenti ve yanılmaz (!) Papa’nın söylediklerini dini vecibe gereği izleyen ülkeler de olacaktır. ABD Başkanı da bu konuda Brüksel ve Vatikan hattından farklı düşünmediği biliniyor. ABD Başkanının 1915 yıl dönümünde yalnızca kullanacağı sözcük merak ediliyor. Acaba Obama yine 1915 olayları için daha önce dediği gibi “Meds Yeghern” (büyük felaket) mi diyecek yoksa “soykırım” mı?
Başta Diaspora ve Ermenistan olmak üzere Türkiye aleyhtarı güçler, yıllardır 1915’in yüzüncü yıl dönümüne hazırlanıyordu. 1915 yılının yüzüncü yıl dönemi için Ermeni tarafı ciddi stratejik yığınak yapmış, atacak adımları birer birer belirlemiş, Türkiye’yi nasıl ve ne şekilde mahkûm ve mecbur edeceğini ayrıntılarıyla belirlemişlerdi.
Aslında Türkiye karşıtı ön yargılı odakların 1915 olayları için ne dediği, yaptığı ya da yapacağından ziyade Türkiye hükümetinin bu konuda ne dediği, ne yaptığı ve nasıl davrandığı önemlidir. Üzüntüyle tespit ediyoruz ki, 1915 olaylarıyla ilgili olarak AKP hükümetinin tutumu sorumsuz ve vahimdir. AKP iktidarı, 1915 olaylarına karşı on iki yıldır idare-i maslahatçı, hedefsiz, ilkesiz ve kararsız bir tutum izlemiştir.
Millet, devlet ve tarih şuuru yönünden özürlü olan AKP iktidarı konuyu basite almış, küçük jestler ve tavizlerle bu tür sorunların çözüleceğini düşünmüştür. Bu bağlamda AKP iktidarı, tarihi gerçekler dahil olguları köklerinden koparan, ütopik ve retorik düzlemde ele alan bir siyaset izlemiştir.
AKP, gerek Ermenistan gerekse Arap ülkeleriyle ilişkilerin iyileştirilememesinin nedeni olarak geçmiş Türkiye hükümetlerini “üç tarafı deniz, dört tarafı düşmanla kuşatılmış” anlayışı olduğunu iddia etmiştir. Kıbrıs konusunda da AKP, kendisinden önceki hükümetleri “çözümsüzlük çözüm değildir” stratejisi izleyerek sorunun çözülmesini engellediğini dillendirmiştir.
AKP iktidarı, Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı bütün sorunları basite almış, uzun vadeli, etkili ve sonuç alıcı hiç bir strateji uygulamamıştır. Bu bağlamda AKP hükümeti, bir dönem Türkiye ile Ermenistan ilişkilerini spor, peynir diplomasisi ile açık kapı politikası sonucu ortadan kaldırılabileceğini düşünmüştür!
Bu anlayış doğrultusunda yüzeysel, üstün körü ve derinliği olmayan görüşmeler sonucu Ermenistan ile Türkiye arasında Zürih protokolleri imzalanmıştır. Böylece AKP iktidarı ‘yüz yıllık tarihi sorunun tarih olduğuna’ yönelik kamu diplomasisi yapmıştır.
İmzalanan Zürih protokolleri; Ermenistan, diaspora ve Türkiye aleyhtarı lobileri daha da uzlaşmaz yapmıştır. Türkiye karşıtı odaklar harekete geçmiş protokoller sonrası Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkiler daha da kötüleşmiştir.
Bütün bu gerek ve gerçekler ortadayken 24 Nisan 2014’te zamanın başbakanı Erdoğan, Ermenileri yönelik olarak bir taziye mesajı yayınlamıştır: “20. yüzyılın başındaki koşullarda hayatlarını kaybeden Ermenilerin huzur içinde yatmalarını diliyor, torunlarına taziyelerimizi iletiyoruz”.
Ermenistan, diaspora ve Türkiye aleyhtarı odaklar bu taziyeyi “yetmez ama evet” formunda ele almışlar. Türkiye’nin “Soykırım” kabul öncesinin ilk işaretleri olarak değerlendirmişlerdir.
Diğer yandan Türkiye’nin İsrail ile ilişkilerinin kötüleşmesi bütün dünyada Musevi lobisinin doğrudan ya da dolaylı olarak Ermenistan tezlerinin yanında yer almasına da neden olmuştur. Elini iyice güçlendiren Ermenistan tarafı Türkiye’yi tam anlamıyla köşeye sıkıştırmıştır.
Türkiye’nin içinden de Türkiye aleyhtarı tezlere destek verenler çıkmıştır. Başbakan Davutoğlu’nun baş danışmanı Mahçupyan, ‘Vatikan’ın soykırımı tanımakta geciktiğini’ ifade etmiştir.
Türk ve İslam düşmanları aynı hedef için saf tutmuşlardır. Gariptir ama bu safta AKP zihniyeti de vardır. AKP iktidarı sonuçta Türk’ü anayasadan, Ermenistan da Ağrıdan sökmeye çalışmaktadır.