Devletin çok çeşitli tanımları vardır. Birlikte yaşamaktan veya iletişim ve toplumsallıktan kaynaklanan ya da herkesin herkese karşı savaşını sona erdirmek için bir toplum sözleşme sonucunda ortaya çıkan tüzel yapı olarak devleti tanımlayanlar vardır. Millet karşıtlığı üzerine oturtulmuş bir devlet tanımı yoktur. Devlet karşıtlığı üzerine oturtulmuş bir millet tanımı da yoktur. Çünkü devlet milletin ne alternatifi ne de karşıtıdır.
Millet onurunu, egemenliğini, bağımsızlığını ve saygınlığını devlet denilen örgütlenme biçimiyle korur. Millet için devlet istiklal, istikbal sorunu olduğu kadar bir var olma yok olma sorunudur da.
Ayrıca devlet bir tüzel yapıdır. AKP’nin kudret elitlerinin “Öcalan’la biz görüşmüyoruz devlet görüşüyor” söylemi bu bakımdan sorunludur. Böyle durumlar için devleti temsilen bir takım kişilerin, siyasal iktidarın sorumluluğunda görüşme yapması olarak ifade edilebilir.
Erdoğan/Davutoğlu ikilisinin başta Ermeni tehciri ve Dersim olayları olmak üzere tarihi her olayla ilgili olarak devlet olarak özür dileme kuyruğuna girmesine Devlet Bahçeli, “Devlet diz çökmez…el etek öpmez” diyerek ikaz ve itiraz etmişti. Bahçeli’nin bu sözlerine Davutoğlu, “Devlet el öptürmez” diye karşılık verdi. Ardından da konuyu mecrasından çıkararak, “Bütün devlet erkânına talimat olarak söylüyorum. Hiç kimse vatandaşa el öptürmeyecek". Demek ki on iki yıldır iktidarda olan AKP’nin, devlet erkânı vatandaşa el öptürüyordu. Başbakanın bu talimatıyla artık devlet erkânı vatandaşa el öptürmeyecek!
Ancak asıl önemli olan işin diğer yanıdır. MHP lideri “devlet el etek öpmez, diz çökmez” derken devlet-vatandaş ilişkilerini değil; İsyancı ya da terörist unsurlarla-Devlet (AKP) ilişkilerini kast etmiştir. Davutoğlu, ‘devlet terör karşısında olduğu gibi terörist Öcalan karşısında da diz çökmez, çökmeyecektir’ diyemiyor. Belki de her zaman yaptığı gibi “Süreç zarar görür” kaygısıyla bunu söyleyemiyor. Olguyu çarptırarak vatandaş ile devlet erkânı ilişkisine indirgiyor.
Güneydoğuda devletin varlığı KCK tarafından yok mertebesine indirgenmişken, Davutoğlu “devlet el öptürmez” söylemleriyle meşgul olmaktadır.
‘Başlıya baş eğdiren, dizliye diz çöktüren’ devlet geleneği olan Türkiye’nin geldiği yer burasıdır.
Davutoğlu da kalkmış devletin neyi öptürmeyeceğiyle uğraşıyor. Davutoğlu önce şu sorulara cevap vermelidir:
Davutoğlu, siz 26 gün süreyle iki kent arasındaki yolun kontrolünü PKK’lı milislere terk ettiniz mi etmediniz mi?
Çizre’nin Sur ve Nur mahalleleri başta olmak üzere Diyarbakır, Nusaybin, Midyat ve Hakkâri’de bazı mahallelerde özerklik ilan edilen yerlere TC’nin emniyet güçleri sokuluyor mu sokulmuyor mu?
Hakkâri başta olmak üzere bölgedeki il ve ilçelerde KCK vali ve kaymakam atamaları yapıyor mu yapmıyor mu?
İHH Başkanı Bülent Yıldırım, “Şu anda bölgede paralel bir devlet kurulmuştur. Vergi alınıyor, güvenlik kontrolleri yapılıyor; gayrimenkul alım satımları yasak hale gelmiş durumdadır” diyor. Bu iddialar gerçek midir, değil midir?
Nuri Dersimi “Kürt diyarında uluyan sırtlan ve çakallar ırkının (Türkleri kast ediyor) mülevves (pis) vücutlarından Kürt vatanını tathir (temizlemek) için İntikam” alınacağından söz ediyor. O Nuri Dersimi Seyit Rıza’nın Dersim olayları sırasındaki en yakın dava arkadaşıdır. Siz bu eşkıyaların yaptıklarını “Modern Kerbela” olarak nitelediniz mi, nitelemediniz mi?
Bunları açıklayacaksınız.
Yoksa “kimse AKP kadrolarını ihanetle suçlayamaz” diyerek işin içinden sıyrılamazsınız. İhanet açık hale gelmişse birileri bunu yüksek sesle dile getirir. Kaldı ki gerçek devlet/millet düşmanlığı ya da ihanet devlet ile milleti karşı karşıya getirilerek yapılır. İktidarınız da onu yapıyor!
Tepesinde bulunduğu devleti tepeleyen bir iktidara cumhuriyet tarihi daha önce hiç şahitlik etmemiştir.