Adına “barış” ya da “çözüm süreci” dediler. İçeriğini de “anneler ağlamayacak”, “tabutlar gelmeyecek” ve “Kürt Sorunu” çözülecek sloganına indirgediler. Ancak taraflar bir türlü bu “Kürt Sorunu”nun ne olduğu, niteliği ve sınırları açık biçimde ortaya koyacak bir tanımını yapmadılar. Onlara göre ortada bir “Kürt Sorunu” vardı ve bu sorun çözülmelidir.
Çözümcü AKP ile çözücü PKK, kendi algıladıkları sorunu, kendi tanımladıkları biçimde halletmek üzere harekete geçtiler. Sorunu müzakere eden kuryelerin arkasında iki aktör vardı: Erdoğan (AKP) Türkiye’nin Başbakanı ve Öcalan (PKK) terör örgütünün eli kanlı hükümlüsü.
Taraflar çözümün ilk aşamasını “çatışmasızlık” olarak ilan ettiler. Ardından PKK silahlarını ya mağaralara gömerek ya da sırtlanarak ülke sınırlarını terk edeceği ilan edildi. Son aşamada ise PKK’lı teröristler silah bırakacaktı! AKP iktidarı da buna karşı yasal ve yapısal değişikliklere gidecekti.
AKP, “barış” ve “çözüm” diye ifade ettiği süreçten yararlanarak, Suriye olayları karşısında elini güçlendirmeyi ve siyaseten ömrünü uzatmayı, PKK ise ‘çekiliyoruz, silah bırakıyoruz’ görüntüsü altında serbestçe örgütlenmeyi, meşrulaşmayı ve sivil yönünü daha da güçlendirmeyi amaçlıyordu.
PKK, AKP ile vardığı çözüm anlaşmasında hiçbir ilkeye sadık kalmadı. Beklendiği oyalama taktiklerine başvurdu. Süreçten yararlanarak militanlarının bir kısmını Kuzey Suriye’ye kaydırırken diğer yandan bölgede tepeden tırnağa yeniden örgütlendi. Süreç PKK’nın Kuzey Suriye’de kanton oluşturulmasına katkı sağladı. Kısa bir süre sonra da gerçekte hiçbir zaman başlamayan sınırın öte yanına ‘çekilme’ sürecini sona erdirdi.
Gelinen aşama PKK yönünden “çözüm”; yol kesme, YDG-H birimleri kurup eğiterek ‘öz savunma gücü’ inşa etme, karakol duvarı yıkma, çocuk kaçırma, haraç/vergi toplama, yargılama yapma, dağa insan kaldırma sürecine döndü.
Tayip Erdoğan, bu arada yerel seçimler sırasında Barzani’yi Diyarbakır’a davet ederek Öcalan’a karşı Barzani kartını devreye soktu.
Son zamanlarda gerçekleştirilen çocuk kaçırma, şantiye basma, yol kapama, karakol inşaatlarına karşı kitlesel saldırı gerçekleştirme, dağa adam kaldırma vb. faaliyetleri ile örgüt bölge halkını arkasına alarak ayaklanma provası başlatmış bulunmaktadır.
AKP iktidarı gerçekleştirilen terörist eylemleri, ‘çözüm ve seçim sürecinde olur böyle vakalar’ diyerek görmezlikten gelmektedir.
AKP iktidarı Türkiye’de “ana dilde savunma hakkı” olmasına karşın PKK/KCK istiyor diye “keyfi dilde savunma hakkı” adı altında “herkesin kendisini en iyi ifade edebileceğini söylediği dilde eğitim” yasasını çıkarttı. Seçim ve propagandanın Türkçenin dışındaki dillerde de yapılabileceği, eski isimlerin yerleşim yerlerine verilmesi gibi sayısız düzenleme gerçekleştirdi. AKP hükümeti, ‘Akil adamlar’dan “çözüm komisyonuna”, Siyasi partilerde “Eş Başkanlık”ın kabul edilmesinden ‘Büyük Şehir Belediye Yasası’na kadar uzanan sayısız yasal ve yapısal düzenlemeyi Öcalan’ın talepleri doğrultusunda TBMM’den geçirdi. Paralel Kürt Devleti yapılanması olan KCK’lıların serbest bırakılması, tutuklu BDP milletvekillerinin dışarı çıkarılması büyük bir hızla gerçekleştirilmiş oldu.
AKP’nin kendi tanımladığı “Kürt Sorunu”na çözüm bulmak için yaptığı hiç bir düzenleme Kandil/İmralı tarafından yeterli görülmedi.
PKK’lı milisleri, Öcalan’ın çözüm sürecinden ne anladığını devletin gözleri önünde “Kürtlere statü”, “Özgür Kürdistan”, “Öcalan’a özgürlük”, “Demokratik Özerklik” diye attıkları sloganlarla ortaya koydular.
AKP, 17/25 Aralıktaki rüşvet ve yolsuzluk operasyonu nedeniyle ahlaki meşruiyetini tümüyle kaybetti. Yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçiminde ise Tayip Erdoğan’ın Cumhura ‘Başkan’ ya da ‘Eş Başkan’ olabilmesi tamamen Öcalan’ın iradesine bağlı hale gelmiştir.
Cumhurbaşkanlığı seçiminde Tayip Erdoğan’ın desteklenmesi karşılığında seçim sonrasında AKP’nin Öcalan’a özgürlük getirecek “ev hapsi” ve “demokratik özerklik” konusunda gidip-gelen kuryelerin mutabakata vardığı kulislerde konuşuluyor.