Atsız Burucu, Türkiye’deki spor ve yargı gündeminin aslında çok daha derin toplumsal ve ekonomik sorunları gizlemek amacıyla bir manipülasyon aracı olarak kullanıldığını savunmaktadır. Metne göre, Fenerbahçe ve Galatasaray üzerinden yürütülen tartışmalar ile eş zamanlı operasyonlar, halkın dikkatini ekonomik kriz, siyasi başarısızlıklar ve uyuşturucu ticareti gibi can yakıcı meselelerden uzaklaştırmayı hedeflemektedir. Özellikle mühim isimlerin gözaltına alınma zamanlamasının, iktidarın gündemi yönetme maharetiyle doğrudan ilişkili olduğu öne sürülmektedir. Yazar, bu suni gündemlerin arkasındaki asıl gerçeklerin üzerinin daha cazip hikayelerle örtüldüğünü belirterek okuyucuyu bilinçli bir tercih yapmaya davet eder. Sonuç olarak kaynak, spor dünyasındaki krizlerin aslında sistematik bir dikkat dağıtma stratejisi olduğunu çarpıcı bir dille özetlemektedir.
Ben bir Galatasaraylıyım. Futbol üzerinden kimseye ahlâk dersi verecek değilim. Ancak bazı camialarda krizlerin, bazı camialarda ise krizden yön değiştirme becerisinin daha gelişmiş olduğunu da inkâr edemeyiz. İstikrar dediğin şey bazen sahada değil, gündemi başka yöne çevirebilme maharetinde aranır.
Bu yazıyı kaleme alırken son anda öğrendim ki Erden Timur da gözaltına alınmış. İşte bu bilgi, yazı boyunca sezgisel olarak kurduğum tezi daha da güçlendirdi. Çünkü tablo artık daha net: mesele bir noktada Fenerbahçe tartışmasından çıkarılıp, hızla Galatasaray sahasına taşınıyor. Yani klasik bir hamleyle, “madem buraya bakıyordunuz, gelin biraz da buraya yürüyelim” deniyor. Son günlerde yaşanan Sadettin Saran merkezli tartışmalar da tam olarak bu çerçevede okunmalı. Olayın kendisinden çok, zamanlaması önemlidir. Memlekette uyuşturucu meselesi yeni değildir. Operasyonlar bugün yapılabiliyorsa, dün de yapılabilirdi. Ama tercihler her zaman tesadüf değildir.
Peki bu hassas zamanlama bize ne anlatıyor?
Mesela Ekrem İmamoğlu daha az konuşulsun diye mi?
Asgari ücret gündemden düşsün diye mi?
Sözde “barış süreci”nin içi boşluğu sorgulanmasın diye mi?
Dış politikada yaşanan savrulmalar görünmez olsun diye mi? Toprağımıza düşen İHA’lar, Karadeniz’de vurulan gemiler, Libya’ya giderken Ankara’da düşen uçak ve içindeki askerî heyet sessizce unutulsun diye mi?
Ekonomik buhran sıradanlaşsın, siyasi operasyonlar olağanlaşsın diye mi? Bunlar elbette sadece sorular. Ama bu ülkede bazı soruların cevabından çok, sorulma zamanlaması rahatsız edicidir.
İşin ironik tarafı şu:
Gençliği zehirleyen uyuşturucu ağı söz konusu olduğunda herkes yüksek sesle konuşur. Ama konu biraz derinleştiğinde, sesler hızla kısılır. Kim sokuyor bu maddeleri ülkeye? Kim dağıtıyor? Kim koruyor? Kim görmezden geliyor?
Sedat Peker yıllar önce isim isim, rota rota anlattı. Ne oldu? Pek bir şey olmadı.
Derince Limanı’nda yüzlerce kilo eroin yakalanıyor; takdir bekleyen polis bir bakıyorsunuz görevden uzaklaştırılıyor. Gemi ortaklıkları, siyasi bağlantılar, limanlar, yatlar… Hepsi sisin arkasında kalıyor.
Ama merak etmeyin.
Gündem yine başarıyla yönetiliyor.
Kameralar doğru yere çevriliyor.
Tartışma, ihtiyaç duyulan sahaya taşınıyor.

Önce Fenerbahçe… Sonra Galatasaray… Asıl mesele mi?
O biraz daha bekleyebilir.
Bu ülkede gerçekler çoğu zaman örtülmez; üzerine daha cazip bir hikâye serilir. Göz alır, dikkat dağıtır, sorgulamayı unutturur.
Bu numarayı yemek serbesttir.
Ama yememek de bir tercihtir.
Ben o tercihi yapanlardanım.