Erol Sunat
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Kenar Süsü

Kenar Süsü

featured
0
Paylaş

Bu yazı, ilkokul yıllarındaki defter kenarı süsleme geleneğinden yola çıkarak toplumsal ve bireysel duruşlara dair derin bir metaforik eleştiri sunmaktadır. Yazar, çocukluktaki o masum ve emek dolu el işi süslemeleri anımsatırken, günümüzde bu kavramın nasıl bir duyarsızlık ve eylemsizlik sembolüne dönüştüğünü vurgular. Metinde “kenar süsü gibi durmak” tabiri; hayata müdahale etmeyen, sorumluluk almaktan kaçan ve toplumsal adaletsizliklere göz yuman insanlar için bir eleştiri okuna dönüşür. Özellikle ekonomik zorluklar, yoksulluk ve toplumun kıyısında bırakılan kesimlerin görünmezliği, kenarda kalmışlık teması üzerinden işlenir. Sonuç olarak eser, okuyucuyu sadece kendi güvenli alanında bir süs gibi durmak yerine, hayatın ve hakikatin merkezindeki sorunlarla yüzleşmeye davet eder.

 

Açtık bir beyaz sayfa, kenar süsüne daldık…

Kenar süsünde kaldık…

Nedir kenar süsü?

İlkokullarda öğrencilerin kırtasiyeden aldıkları minik janjanlı çıkartmaları defter kenarına yapıştırarak yaptıkları süs.

Bizlerin çocukluğunda öyle janjanlı çıkartmalar hak getire. Kenar süslerini kendimiz yapardık, gazete kağıdıyla kapladığımız defterlerimize.

Koyu renk yazan bir kurşun kaleminiz bir de iyi silen bir silginiz varsa alırdınız tahta cetveli elinize, öğretmeniniz nasıl tarif ettiyse önce bir kenar çizgisi çizerdiniz o boş sayfaya, sonra da başlardınız kenar süsü yapmaya.

Bu arada renkli kuru boya kalemi olanlar kenar süslerini ellerindeki her renkten kalemlerle yaparlardı. Diğer arkadaşlarının kenar süslerine fark atarlardı.

Evde sizden büyük ağabeyiniz ablanız varsa, aranızda iyiyse, kenar süsüne yardım ederlerdi. Ya da kendin yap, insanın kendi yapması çok daha güzel diye baştan mı savarlardı, yoksa bu işin doğrusu mu böyleydi?

Böyle durumlarda kenar süsü yapmakla baş başa kalırdınız.

Bazen bu işten anlayan annelerimiz dayanamaz bir şeyler yaparlardı. Netice de o kenar süsleri ailenin katkısıyla bir hale yola girer, en son babamıza nasıl olmuş diye gösterilirdi. Sonunda babamda beğendi aferin dedi diye birkaç güzel kelam da duyuldu mu, o defter öğretmenlerimizin açın bakalım defterlerinizi dediği anda açılır, en son onun beğenisine sunulurdu. O yılların kenar süsleri, el emeği, göz nuru gibi bir şeydi.

*****

Bizim neslin öğretmenleri, mutlaka kenar süsü isterler ve üzerinde çok dururlardı.

Hemen hepimiz özenirdik kenar süsü yapmaya…

Boş sayfalar renklenirdi, şenlenirdi, sayfalar kendine gelirdi.

Belki de o yaşlarda bize öyle gelirdi.

Kenar süsü, belki göstermelik bir şeydi…

Belki sayfanın kenarına bir çizgi çizip, o boşluğu bir şekilde yazarak, çizerek resimleyerek doldurmaktı.

Belki de boş bir sayfanın en azından kenarını boş bırakmamak, değerlendirmekti.

O kenarın süsleri, defterlerimizin kenarına nefes aldırırdı belki de…

Bazı arkadaşlarımız çok güzel kenar süsleri yaparlardı.

Hele resme merakı olanlar, çizgisi sayfalara anlam kazandıranlar, kenar süsleriyle kim bilir neler anlatırlardı anlayana…

O çağlarda, sekiz dokuz yaşlarında kenar süsünün ehemmiyetini ne kadar anladık ne kadar bilebildik bilemiyoruz.

Kenar deyince aklımıza kenar mahalle gelirdi.

Sokağın bir kenarında oturanlar gelirdi.

Öğretmenlerimiz defterlerimizin sayfalarına herhangi bir şey yazdırmadan, bize ilk önce kenar süsü yapmamızı öğütlemişlerdi. Kenar süsü yapmayanlara kızarlar, bir daha defterinde kenar süssüz bir sayfa görmeyeceğim derlerdi.

Belki de o günlerde öğrendik kenar meselesini…

*****

Kenar süsü gibi durmak tabiri çok eskilerden beri vardı. Kenar süsü gibi duranlar suya sabuna dokunmazlar, kavga olsa ayırmazlar, iş şahitliğe kalsa görmedik duymadık derler, çağırsanız gelmezler, bir işin ucundan tutmazlardı…

O gün o şekilde anılanlar, bugün de aynılar.

Kenar süsleri kenarda değiller amma, kenarda olan, kenarda kalan, kenarda kalmakla yüz yüze olanların derdine derman olmuyorlar.

Duymuyorlar, görmüyorlar, sanki bu dünyada ayni coğrafyada, aynı şehirde, aynı mahallede, aynı sokakta yaşamıyorlar.

Kenarlarda kalakalanları hâlâ göremeyenler görmek istemeyenler o kadar çok ki…

Kenar mı, kader mi, feleğin sillesini yiyenler mi, diye adlandırılan çıkmazları da…

Kenara alınma mevzularını da…

Belki de kenarda kal kenarda dur dendi bazılarımıza…

Böyle olunca da ne mi oldu?

Kenara süs olmak gibi bir şey…

Kenar süsü olarak kalmak…Etliye sütlüye karışmamak…Üzerime vazife değil diye gözünü yummak…

Mevzu kenar ve kenar süsü olunca…

Gül kondurduk kenara, kuş kondurduk aralara… Desen çizdik, bulduğumuz her şeyi yapıştırdık kenar boyunca…

Boyadık bir de güzelce…

Pek güzel oldu dedik…

Bayıldık…

Her gören ne de güzel olmuş kenar süsünüz dedi…

İçi bizi dışı kimi yaktı ya da yakmadı belirsiz bir durum…

*****

Aldık elimize bir tomar beyaz sayfa başladık kenar süsüne…

Kenardan gide gide…

Kenarda kaldık…

Kenardakiler diye anıldık…

Nedendir bilinmez…

Pek sevdik kenarları…

Bir de baklavanın kenarına, kadayıfın kenarına ölür giderim babında öyle bir muhabbetimiz var ki tadından yenmez…

Ne demişler?

Ekmeğin kenarı…Tencerenin kenarı…Pencerenin kenarı…Dere kenarı…Deniz kenarı…Uçurumun kenarı…Dolmuş kenarı…Evin kenarı…Tarlanın, bağın bahçenin kenarı…Dağın tepenin kenarı…

Neredeyse edebiyatında oturduk kenarına, kenardan-kenardan taşlıyoruz geleni geçeni diyeceğiz…

*****

Mesele bir kenara süs, kenar süsü misali bir şey olmak değil amma…

İnsaflı asgari ücret bir kenarda bekliyor…

499 Vekil çift maaş alıyor, onlar hangi kenarda diye sorgu sual eden yok…

İnsan onuru, barış, huzur, hoşgörü gibi hasletlerin hangi kenarda kaldığını bilen var mı?

Büyük ve acı bir yoksulluk içinde olduğumuzu, yoksulluğun kenarında titreştiğimizi hâlâ bir gören olmayacak mı?

Ortalık çok sisli göz gözü görmüyor. Biz o sisin öyle bir kenarındayız ki, iki adım önümüzü göremediğimizden, sisten, isten kenarı, ortayı, gerçeği ve hakikati kaybettik.

Nerede durduğumuz, kimin yanında olduğumuz belli değil.

Bu kaybolmuşluğun da farkına varamamanın kenarındayız.

Kenar bir yerde uç nokta demek. Ya kendinize gelir ortalara doğru yürürsünüz, ya da kenarlarda dolaşırken nereye ve nerelere düşersiniz Mevla’m bilir…

Kenar hikayelerine kenardan-kenardan öylesine daldık, öylesine kendimizi unuttuk ki, kenarlarda kalanları, kenarlarda unutulanları göremedik…

Bakarkörlere döndük. Gözümüzün önünde var olanları, az ötemizde, berimizde, yanı başımızda olanları es geçtik, pas geçtik, ıskaladık…

*****

Fakir kim? Yoksul kim? Aç kim? Açık kim? İşsiz kim? Feryadı figan eden kim? Ağlayan kim, sızlanan kim? Dibe vuran, elinden tutulmayan kim? Kim o kenarlarda olup da görülemeyenler?

Benim işçim, benim memurum, benim köylüm, benim çiftçim, benim esnafım, benim emeklim, benim asgari ücretlim diye anılanlar o kenardakiler.

Milyonlarca kırık kalp…

Milyonlarca gönlü alınamayan…

Yarım elma gönül alma babından dahi hali ahvali sorulamayan…

Yüzleri gülmeyen, güldürülemeyenler…

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Haberiniz ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!