Erol Sunat
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Doğruya Rağbet Olsa

Doğruya Rağbet Olsa

0
Paylaş

Erol Sunat’a ait olduğu belirtilen “Doğruya Rağbet Olsa” başlıklı bu metin, toplumdaki doğruluk ve dürüstlük erdemlerinin azalışını eleştirmektedir. Yazar, eskiden değerli olan bu niteliklerin artık zor bulunur hale geldiğini ve doğru insanların sıklıkla istenmediğini veya dışlandığını vurgulamaktadır. Metin, özellikle siyaset ve yönetim kademelerinde dürüst insanlara gösterilen tahammülsüzlüğü ve onların görevden alınarak sürgün edilme gibi haksız muamelelere maruz kalmasını örneklerle açıklamaktadır. Son olarak, yazar, sadece Türkiye’nin değil, tüm dünyanın adil, dürüst ve temiz liderlere acilen ihtiyacı olduğunu belirterek, küresel barışın bu erdemlere bağlı olduğunu ifade etmektedir.

 

Doğruyu bulmak demişiz, doğruyu söylemek demişiz, doğru doğru dosdoğru demişiz, burnunun doğrusuna gitmek demişiz, eğrisiyle doğrusuyla demişiz. Doğru bildiği yoldan ayrılmamak demişiz…

Doğruya rağbet olsa neler olurdu diye düşünmüşüz…

Elbette meselemiz iyi insanlarla, doğru düzgün insanlarla alakalı…

Ancak, doğru insan kimdir diye bir sorun bakalım ne türlü cevaplar alacaksınız.

Dürüstlük, doğruluk, mertlik gibi erdemler vardı bir zamanlar.

Gerçi kaybolmadı.

Yine var…

Lakin, ancak aramayla bulunabilir hale geldi.

Mesele, doğruya rağbet olsa meselesi…

Bir zamanlar doğru, Kaf dağında olsa aranır bulunurdu. Dokuz köyden kovulmaz, kovulmaya kalkılmazdı. Doğrucu Davut gibi yaklaşım ve yakıştırmalarda bulunulmazdı.

Bütün bu anlatımlara ve yaklaşımlara rağmen, doğru, altın gibidir. Altın çamura da düşse değerinden bir şey kaybetmez denmiştir.

İşte onun içindir ki, doğrular birer efsane misali halkın dilinde ve gönlünde.

Efsane Valiler, efsane Müdürler, efsane Belediye Başkanları….

Vefalı Türk Milleti hiçbirini unutmadı. Doğruya rağbet Türk Milletinin sevgisiydi.

O sevgiyi, siyasilerimiz nedendir bilinmez göremedi, görmek istemedi.

*****

Doğruların ışıltısına erişemeyenler onlara şans ve imkân tanımamak için ellerinden gelen her şeyi yaptılar. Doğrulara ihtiyacı olduğunu söyleyenlerin ise parmaklarını dahi kıpırdatmamaları bir hayli düşündürücü.

Doğrulara, dürüstlere ne zaman sahip çıkmayı düşünüyoruz?

Ne zaman doğru söylüyorlar, doğruyu savunuyorlar diye yanlarında duracağız?

Doğru adamdı, doğru insandı, yerden göğe haklıydı lakin çekindiğim, korktuğum yönler vardı, keşke her şeyi göze alsaydım da yanında dursaydım diye ölüm döşeğinde yapılan itiraflar bu coğrafyanın kaderi gibi.

İyiden murat ne?

Dürüst, temiz, doğru, güven veren, güven duyulan demek değil mi?

Yani espri dahi olsa “yaşasın kötülük” demeyenler…

Doğru ve dürüstü severim amma yanımda bulundurmam diye işi espriye boğanların iyi ve doğrularla kapanmamış hesapları olduğunu söyleyenlerin hangi birini anlatalım?

Belki espridir…

Belki gerçeğin ta kendisi…

Belki de ikisinin arasında henüz karar verilemeyen bir nokta…

*****

 

 

Doğru ile fena sıkıntımız var!

Hem de öyle böyle değil…

Doğruların yanında bir çoğumuza daral geliyor.

Nefes alamıyoruz.

İlgi bizim üstümüzden oraya kayıyor, doğrunun olduğu yerde herkes bir anda kantara çıkıyor, ağırlık denen o unutulmuş konu tekrar gündeme geliyor.

Kimin gerçekte ağır bastığı konusu su götürmez bir gerçek olarak ortaya konuyor.

Doğrulara tahammülü olmayanların neşesi kaçıyor.

Bakıyorlar ki ne ortak bir payda var…

Ne de asgari bir müşterek…

Konuşacak mevzu bulmakta zorlanan zorlanana.

Yalanın olmadığı, dedikodunun kaynatılmadığı, küfürlü birkaç ifadenin boy göstermediği, kahkahaların patlamadığı bir yerde ne konuşacaksınız?

*****

Her doğru her yerde söylenmez diye bir türkü tutturmuş olanlarımız için, doğruları konuşanlara tahammül bir hayli zordur.

Doğruya ne zaman rağbet olur?

Onlardan başka bir çıkış yolu olmadığı zamanlarda.

İstenir ki, mesele neyse halletsin, kökünden çözsün, sonra da benden bu kadar, bundan böyle devam ederseniz başınız ağrımaz desin bıraksın gitsin.

Sonrası eski tas eski hamam devam etsin, tekrar işin içinden çıkılmaz bir hale gelinceye, bu meseleyi çözse çözse doğru bir bakış açısı çözer denilinceye kadar.

Biz neden mi böyleyiz?

İşimiz güzel güzel çözülse, her taraf sükunete erişse…işlerimiz hak hukuk çerçevesinde yürüse.

Kim haklı kim haksız ayırt edilse.

Barış ve hoşgörü esas olsa…

İyi olmaz mıydı?

*****

İki binli yıllar öncesinde yaşanan İktidar değişikliklerinde birçok yönetici hiç de hak etmediği durumlarla karşılaştı. Tepkilere rağmen netice değişmedi. Bölge İdare Mahkemelerinden geri dönenler, yürütmeyi durdurma kararı alanlar tekrar-tekrar çok daha beter yerlere sürüldüler.

Gittikleri yerlerde hayatlarını kaybedenler, yaralananlar, mesleğini bırakmaya zorlananlar, mesleğini bırakanlar oldu.

Aralarında ibreti alem için her defasında Bölge İdare Mahkemesine açtığı davada haklı görülüp, görevine iade edilen, her geldiğinde, görev yeri değişen, yine geri gelen, yine giden bunu defalarca sürdürenler oldu. Her defasında mahkeme onları haklı görmüştü.

Bırakın adamın yakasını artık dediler, diyenleri dinleyen olmadı. Ta ki, iktidarlar tekrar değişene kadar sürülme işlemleri sürdü gitti.

Doğruların bu haklı mücadelesini ne bağlı bulundukları Bakanlıklar gördü ne de o şehre hizmet edebilmek için ortaya koydukları mücadelenin farkına varabilen şehirlerde hizmet götürdükleri insanlar.

Vebal denen kavram beş harften oluşabilir, her harfinin ağırlığını taşıyabilecek ne insan var ne mevki ne makam ne de o şehirlerin o dönemlerde olan biteni seyretmekle yetinen halkı.

Edebiyat yapmak, edebiyat parçalamak en kolayı.

O aşkla şevkle bulundukları şehre hizmet etmek için çırpınan insanların yerine öyleleri geldi ki, yüzde doksanı üç gün beylik beyliktir derdindeydiler. Onları kim o makama getirdiyse onların dediklerini yapmaktan imtina etmediler.

Yazık oldu o şehirlere…Yazık edildi o doğru dürüst  insanlara…

*****

Bir zamanların en geçerli olan görevlendirmesi Müdür Vekiliydi. Asaleten görevler can sıkıyor. Haksız yere görevden alınanlar geri dönüyor, gönderenlerin şalterleri atıyor, itibarları çakılıp-çakılıp kalıyordu…

Müdür Vekilliği için aşındırmadık kapı bırakmayanlara da kalmadı o makamlar, yıllarca Vekil Müdürlerle idare edildi makamlar.

Bir ara Vali haricinde bütün il Müdürlerinin vekil olduğu dönemler yaşadı Anadolu vilayetleri. Vekilin alması da kolaydı, vekil bulması da. Doğru dürüst insan konusunda mangalda kül bırakmayan vekiller, siyasiler, doğru düzgün insan aramadıkları gibi, gözden kaçanları da görevden alıp kendilerince dikensiz bir gül bahçesi yarattılar. Evinin karşısındaki okullara, dairelere atananlar, ülkenin bir ucundan getirilenler, bütün hızıyla devam etti.

Doğrular, dürüstlerle olan mücadele yüzde doksan küsur oranında çözülmüş, doğrular dürüstler sürülmüş sürgüne gönderilmiş küstürülmüştü. Şevkleri ve azimler kırılmıştı.

*****

Lafın gelişi doğruları dürüstleri seviyoruz…Doğrular ve dürüstleri dokuz köyden kovmaya da devam ediyoruz.

İşin garibi bu konuyu savunanların, yapılan yanlışlıkları sıralayanların kendileri sorumlu mevkilere geldiklerinde aynı hataları yapmaya devam etme eğilimlerinin nüksetmesi.

Doğru ve dürüst insanlara ihtiyacımız olduğunu haykıranların doğrulardan ve doğruluklardan kaçmaları çevrelerinin anında doğru ve düzgün insanlardan nefret eden bir kuşak tarafından çepçevre sarılması. Bu kuşaktan kurtulması gerekenlerin, bu kuşağı doğru ve dürüstlere tercih etmesi.

Bunun adı ne?

Bu duruma ne ad konulacağını bırakalım da bu duruma seyirci olanlar koysun…

Doğruya rağbetin neresinde olduğumuz sorusu ise cevapsız…

Sadece bizim değil, dünyamızın dürüst ve temiz insanlara acilen ihtiyacı var.

Dünya barışı buna bağlı. Dur denmesi gereken, yaptığı zulümlere son vermesi gereken, bu iş içinde kolu tutulması hatta bükülmesi gereken devletleri yapmış olduğu yanlışlardan geri döndürecek yaptırımları temiz, dürüst ve doğru insanlar başarabilir.

*****

Önce adalet, önce insanlık denmedikçe ne akan kan duracak ne akan gözyaşları dinecek ne de zulüm altında kalan milletler ve devletler huzura erecek…

Dünya süfli hesaplarını bir kenara bırakıp, Gazze ve Doğu Türkistan’daki insanlık ayıplarını sona erdirmeli.

Bunun içinde, insanlıktan, barıştan, insan sevgisinden ve adaletten yana olan liderlerin önünü açmalıdır. Başını savaşlardan alamayan ve kaldıramayan yaşlı dünyamız artık huzur arıyor. İstikrar arıyor, adalet arıyor.

Herkese rahatlıkla yetip artacak bir dünyayı zorla, kanla ateşle, işgalle, istilayla paylaşan, bölüşen, gözü yine de doymayan, yarına çıkmaya ömrünün yetip yetmeyeceğinden bihaber olan insanların doğruyla ve doğrularla işi olabilir mi? Doğruya rağbet edebilir mi?

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Haberiniz ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!