Atsız Burucu’nun bu metni, insan ilişkilerinde sıkça karıştırılan duyguları keskin bir bakış açısıyla birbirinden ayırmaktadır. Yazar; empati, takıntı, hesap ve çıkar gibi kavramların neden gerçek aşkla karıştırılmaması gerektiğini çeşitli örneklerle izah eder. Birine duyulan ilginin mantıklı gerekçeleri ve somut dayanakları varsa, bu durumun kalbi feda etmekten ziyade bir koşula bağlılık olduğu vurgulanır. Metne göre hakiki aşk, kişinin hislerini net cümlelerle tanımlayamadığı ve herhangi bir menfaat gözetmediği noktada başlar. Yazar, aşkı diğer hislerden ayıran temel farkın nedensiz bir kabulleniş ve savunmasız bir teslimiyet olduğunu savunur. Sonuç olarak bu eser, okuyucuyu kendi duygularının dürüst bir muhasebesini yapmaya davet eden etkileyici bir rehber niteliğindedir.
İnsan çoğu zaman kalbine düşeni yanlış adlandırır. Her yakınlığı aşk sanır, her ilgiyi derinlik zanneder. Oysa aşk, kendinden önce bazı duyguların gölgesinden geçer. Ayırt edilmediğinde insanı yanıltan da tam olarak budur.
Birini seni sevdiği için seviyorsan, bu empatidir. Karşılıklı bir yumuşama hâlidir. Güzel bir insanî temas kurarsın ama bu, kalbin kendini feda ettiği bir bağ değildir.
Birini dış görünüşü için seviyorsan, bu takıntıdır. Göz seçer, zihin süsler, gerçeklik geri planda kalır. Zaman geçtikçe heyecan söner, geriye boşluk kalır.

Birini makamı, gücü, çevresi için seviyorsan, bu hesaptır. Sevgi burada duygudan çok yatırımdır. Makam gider, ilgi de onunla birlikte kaybolur.
Birini sana sunduğu imkânlar, rahatlık ya da güvenlik hissi için seviyorsan, bu çıkardır. Bağ şartlara bağlıdır; şart bozulduğunda bağ da çözülür.
Ve asıl mesele şudur:
Eğer birini neden sevdiğini net cümlelerle anlatamıyorsan; mantığın gerekçe bulamıyor ama kalbin geri durmuyorsa, işte orada durup düşünme lüksün yoktur.
Bu hâl, tanımsızdır.
Bu hâl, savunmasızdır.
Bu hâl, bedelini baştan kabul etmektir.
Ve adı açıktır:
Bu aşktır.