Mehmet Bayrak’ın kötü bir propaganda kitabı olan “Osmanlıda Kürt Kadını” kitabının, Kürt kadınını da, Kürtleri de hiçbir şekilde anlatmadığını düşünüyorum. Dış kapağına ve düzenlenişine bakarak fotoğraf albümü olduğunu düşünmeyin. İçindeki metinleri desteklemek için resimli basılmış. Bu yazıda ben sadece kitabın resimlerine baktığımda gördüklerimi paylaştım. Metinler ayrıca ciddi bir şekilde eleştirilmeli. Özellikle din bilginlerimiz metinleri değerlendirirlerse sevineceğim. Zira metinlerde yukarıda belirttiğim gibi Müslüman bir Kürt kadını değil, Hıristiyan’a; Ermeni’ye, Süryani’ye’ Yezidi’ye, Mazdeki’ye benzer bir Kürt inşa edilmeye çalışılmaktadır. Metinlerde adı geçen kaynaklar, dünden bugüne yabancıların içimizde nasıl cirit attıklarını gösteren eserlerdir.
Osmanlı ve Türkiye, neden başka devlet ve milletlerle, onların ezilmiş kesimleriyle, içlerinde yaşayan küçük halklarla ilgilenmemiştir? Neden aydınlarını seyyah olarak gönderip rapor istememiştir? Neden yüzlerce, hatta binlerce ajan kendi topraklarında cirit atarken, onlara göz yummuştur. Neden kendi topraklarını yabancı arkeologların(!), botanikçilerin(!)… “araştırma” yapmasına izin vermiştir? Kürtleri neden kendisi incelememiştir de yabancıların incelemesine, onlara soy sop, din, kılık kıyafet ve kültür biçmesine fırsat vermiştir?
Bu karmakarışık kitabın bir büyük, bir de küçük bir hizmeti var! Kürtler üzerinde çalışan bütün ajanları açığa çıkarması büyük hizmet. PKK mensupları tarafından giyilen ve Kürtlerin milli kıyafeti olarak sunulan tek renkli ucube kıyafetin, Kürt milli giysisi olmadığını bu kitaptaki resimler gösteriyor. Bunlar da bir şeydir. Ayrıca kitapta 52 adet meşhur Kürt kadını listesi verilmiş. 20 bin beyitlik divan ve tarih sahibi bu kadınları neden sadece yabancı ajanlar biliyor da biz(Türkler ve Kürtler) bilmiyoruz, merak ettim doğrusu. (Sf.88-91)
Başkalarının üste para vererek bastırması gereken bir kitabı desteklemekle; bindiğimiz dalı kesiyoruz, Kürtleri Türklerden, Müslümanlardan ayırmaya, onlara Hıristiyan, Mazdekî, olmadı Ateist kimliği giydirmeye çalışan bu kitabın Kültür ve Turizm Bakanlığınca desteklendiğini, satın alınarak kütüphanelere dağıtıldığını biliyorum. Birinci sınıf kâğıda basılmış, ciltli ve renkli resimli kitabı satın alıp “Gelin beni yıkın, bölün, parçalayın!” denilmiş. Hangi vatan haini bu ahmaklığa izin verdiyse ortaya çıkarılmalıdır. 2007’de basıldığına göre, bu tarihten önce veya sonra, aynı şekilde hangi yabancı gizli servislerinin, hangi kitaplarının Kültür ve Turizm Bakanlığınca satın alınarak desteklendiğini de bilmek hakkımızdır, diye düşünüyorum.
“İyi de sana ne bunlardan. Kürtler, ister kendi çabalarıyla buldukları kimliğe, isterlerse yabancılarca kendilerine biçilen bir kimliğe sarılsınlar. Bu kimlikten, kimliği oluşturanların ajan, diplomat, yazar olup olmamasından, Hıristiyan olup olmamasından sana ne?” denilebilir. Bilim öyle demiyor: “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar” diyor. Çoğunluğu Müslüman bir halkı Hıristiyan olarak gösteremezsiniz. Elbette Müslüman olmayan Kürtlerle alıp veremediğimiz bir konu yoktur. Her halkın kültürüne saygımız var ama tarihi gerçeklerle oynamak yanlıştır. Hiçbir devlet, bağrında cirit atan ajanlara saygı kitabı hazırlatmaz, buna destekçi olmaz ama bizimki olmuştur. Bu, intihar etmektir. Ne acıdır ki verdiğimiz vergilerle, gözümüzün içine baka baka uyutuluyoruz.
Özetle, “Osmanlı’da Kürt Kadını” kitabı katlanmış bir rezalettir. Sorumlusu yazar Mehmet Bayrak’ın çıkıp “Kitabı ben yazmadım, hazır geldi, birkaç ilave yaptım, paraya ihtiyacım vardı. Şu zaafımdan dolayı kabul ettim.” veya “Kitabın parasını verdikleri gibi üstüne de T:C.’den para aldım; şu kişiler buna vesile oldu!” derse belki kendisini affettirebilir. Yoksa konu ettiği “Kürt Literatürü”, edebiyatı ve sanatı açısından yüz karasıdır. Aklı başındaki Müslüman Kürtler kitabı dikkatle incelemeli ve bu kitapla Kürtler üzerinde oynanan oyunları açığa çıkarmalıdır.