Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Recep Öztürk’ten İstanbul’da artan vaka sayısıyla ilgili korkutan bir açıklama geldi. Salgının başındaki günlere yaklaşıldığını belirten Öztürk “İstanbul’da yaşayanlar Türkiye’nin diğer illerine göre daha risk altında. Yani, sağlam görülen bir kişiyle temas ettiğimizde bulaş riski bu hastalığın daha az görüldüğü bir ile göre en az 2 kat fazla.” dedi.
Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi ve İstanbul Medipol Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Recep Öztürk, İstanbul’un, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) vakalarının yüzde 40’ını kapsadığını hatırlatarak, “İstanbul’da yaşayanlar Türkiye’nin diğer illerine göre daha risk altında.” dedi.
Prof. Dr. Öztürk yaptığı açıklamada, Çin’in Vuhan kentinde başlayan Kovid-19 salgınındaki vakalar 10 ayda 84 binlere ulaştığında dünyada panik yaşandığını hatırlatarak, şu anda ise dünyada vakaların bir günde 460 binlere eriştiğini ve büyük bir artışın yaşandığını söyledi.
Başta Fransa, İspanya, İngiltere olmak üzere, birçok ülkede, ikinci dalga kategorisinde vaka sayılarının yükseldiğine değinen Öztürk, salgının, kontroller olmazsa 2021’i de kapsayacak şekilde devam edeceğinin, koşullara uyulduğu sürece ise kontrol altına alınacağının pek çok bilim insanı tarafından söylendiğine işaret etti.
Recep Öztürk, Türkiye’de ise kontrollü sosyal hayata geçildiğinde toplumun bir kesiminin kurallara her şeye rağmen uyduğunu ancak yüzde 50-55’lik bir kesimin uyum sağlayamadığını dile getirdi.
Prof. Dr. Öztürk, İstanbul’daki vaka sayılarının artışında, tatil yörelerine ve memleketlerine gidenlerin yaz döneminin bitmesiyle dönüş yapmalarının, kademeli mesaiye geçilse de iş yerlerindeki koruma tedbirlerine yeterince uyulmamasının, özellikle toplu taşımalardaki kontrolün istenen ölçüde sağlanamamasının, nikah törenlerinin aynı salonda art arda icra edilmesinin ve fiziki mesafeyi bozan her türlü davranışın etkisi bulunduğunu anlattı.
Salgın bitinceye kadar bazı gelenek ve alışkanlıkların ertelenmesi gerektiğini vurgulayan Öztürk, şöyle devam etti:
“Eve misafir geldiğinde ev halkı maske takmalı. Ev içerisinde 4 metrekarede bir kişi bulunmalı. Örneğin 20 metrekare bir salonumuz var. Biz ev halkıyla birlikte burada 5 kişi olabiliriz. Salonumuz 40 metrekareyse 10 kişi olabiliriz. Alanımız geniş olsa da daha fazla kalabalıklar olmamalı. Çünkü o kadar büyük kalabalığı yönetmek mümkün değil. Ulaşımda mutlaka tekrar bir disiplinin gelmesi ve fiziki mesafenin korunmasının sağlanması lazım. Maske çok önemli ama fiziki mesafeyi ihlal ediyorsanız maske takmanızın zahmeti de riske giriyor. Şu an İstanbul 4-5 kişiden fazlasının oturup bir yerde yemek yemesine uygun sayılarda değil. 10’lu, 20’li, 30’lu rakamlarda değil. Evlerdeki toplantıları elden geldiğince erteleyelim ama yapmak zorundaysak kısa süreli, havalandırılan bir ortamda, 10 kişiyi geçmeyecek şekilde yapmalıyız. Öte yandan, görsel ve yazılı basının da biraz daha uyarıcı olması gerekiyor. Bize sahadan biraz daha bilgi gelmeli, teorik konuşmamalıyız.”
“O ESKİ GÜNLERE YAKLAŞIYORUZ”
Prof. Dr. Öztürk, İstanbul’daki vaka sayılarının salgının ilk dönemi olan mart, nisan mayıs aylarında yüzde 52’ye kadar çıktığını, sonra yüzde 12’lere kadar gerilediğini hatırlatarak, “Sonra Ankara ve diğer iller arttı. Fakat şu anda İstanbul, Sayın Bakanın da ifade ettiği gibi, vakaların yüzde 40’ını kapsıyor. O eski günlere yaklaşıyoruz. Ağırlıklı olarak, Türkiye nüfusunun dörtte biri ama vakaların ise neredeyse yarısını oluşturur duruma geldi. Bu şuna işaret ediyor; İstanbul’da yaşayanlar Türkiye’nin diğer illerine göre daha risk altında. Yani, sağlam görülen bir kişiyle temas ettiğimizde bulaş riski bu hastalığın daha az görüldüğü bir ile göre en az 2 kat fazla.” uyarısında bulundu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın vatandaşları kurallara uymaları konusunda sürekli uyardıklarını hatırlatan Öztürk, salgının toplumun kuralla uymasıyla biteceğini, aşı bulunsa dahi etkisinin belli bir oranda kalacağını ifade etti.
Öztürk, İstanbul ve Türkiye genelindeki vaka sayısının azalması için vatandaşların bir arada bulunduğu ulaşım araçları, iş yerleri, restoranlar, nikah törenleri ve taziyeler gibi alanlarda kurallara uyulmasının önemini vurguladı.
Sağlık Bakanlığınca hazırlanan yaklaşık 500 sayfalık “Kovid-19 Salgın Yönetimi ve Çalışma Rehberi”nden de bahseden Öztürk, rehberde iş yerleri, okullar, alışveriş merkezleri, hizmet alan ve hizmet veren kişiler için kuralların tek tek belirlendiğini, akılcı ve bilimsel şekilde ne yapılması gerektiğinin anlatıldığını, fakat toplumda, sanki bu kurallar geride kalmış gibi davranıldığını söyledi.
Öztürk, salgın yönetimi için hazırlanan bu rehberin toplumda daha çok konuşulmasını istediğini belirterek, basın kuruluşlarının buna daha fazla önem vermeleri, ilgili kamu kesimleriyle buradaki kurallara ne kadar uyulduğunu konuşmaları, rehberde belirtilen alanlarda daha fazla gözlem yapmaları ve herkesin ortak sorumluluk bilinciyle farkındalık oluşturması gerektiğini kaydetti.
TEDBİRLER GRİP VE SOĞUK ALGINLIĞINA YAKALANMAYI DA ÖNLÜYOR
Prof. Dr. Recep Öztürk, Türkiye’de kasım sonlarına doğru mevsimsel grip vakalarının başladığını, aralık, ocak ve şubatta artarak zirve yaptığını ve mayısa kadar devam ettiğini dile getirdi.
Türkiye’nin yazı yaşadığı dönemde, Güney Yarım Küre’den gelen salgına yönelik alınan tedbirlerin grip ve soğuk algınlığına karşı da önleyici olduğunu aktaran Öztürk, “Grip vakalarında önemli azalmalar tespit edildi. Buna Güney Amerika ülkeleri, Avustralya ve Yeni Zelanda dahildir. Yeni Zelanda’da çok daha fazla azalma yaşanırken, Avustralya’daki vakalarda 10 kat düşüş, özellikle riskli ve yaşlı kişiler korunduğu için ölümlerde 20 kat azalış yaşandı.” bilgisini paylaştı.
Önlemlere uyulmazsa Kovid-19 tablosuna grip ve soğuk algınlığı vakalarının da ekleneceğini belirten Öztürk, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Bu dönemlerde zaten grip ve soğuk algınlığı nedeniyle hastane yatakları ile yoğun bakımlar belli oranda doluyordu. Sağlık sistemimiz çok güçlü olmasına, yatak kapasitemiz bugüne kadar sorun oluşturmamasına rağmen geçen yıl bahar aylarında yaşamadığımız gribin ve soğuk algınlığının da birlikte olduğu döneme girmiş olacağız. Bu noktada, sağlık personelimizin aylardır büyük bir fedakarlıkla çalıştığını ama yorulduğunu dikkate almak zorundayız. Toplum empati yapmak zorunda. Bir de bunun eklenebileceği bir dönemi, dinlenemeyen, yoğun çalışan bir sağlık personelinin görevi başında olduğunu düşünelim. Bu üçü bir arada olursa ciddi olumsuzluk yaşanır. Koruma tedbirlerine uyarsak hem Kovid-19’u kontrol altına alacağız, hem gribi. Bu olayı bir fırsata dönüştürebiliriz. ‘Gribe karşı maske taktıralım mı?’ diye birçok kez bazı ülkeler tartıştı. Ancak gripte maske taktırmak kolay değildi çünkü toplumun bunu o koşullarda anlaması zordu. Fakat şimdi net olarak görünüyor ki maskeyi takar, fiziki mesafeye uyar, el hijyenine dikkat edersen Kovid-19 da grip de soğuk algınlığı da önleniyor.”
Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Recep Öztürk, pandeminin sağlık seferberliğini de beraberinde getirmesi gerektiğinin altını çizerek, salgın sürecinde daha fazla bedel ödenmemesi ve sağlık sistemine yüklenilmemesi adına vatandaşlara tedbirlere daha özen ve sabırla uymaları, uymayanları ise nezaketle ikaz etmeleri tavsiyesinde bulundu.