“Türk askerinin kanı nehir gibi akmadığı sürece Kürtlere barış ve gelecek olmaz” sözünün sahibi Leyla Zana’nın, “başbakan güçlüdür bu sorunu çözer” jesti ile başlayan süreç, beklenenden uzun süren görüşme ile yeni bir safhaya geldi.
Başbakan Erdoğan ile terör siyasetinin(!) simgesel aktörü Leyla Zana görüşmesinin meyvelerini bizzat hanım vekil açıklıyor; “Terör elebaşı eve çıkarılsın/ terör kan akıtmaya devam etse de müzakereyi kesmeyin/ şuana kadar verdikleriniz iyide yetmez/ daha fazla isteklerimiz var/ tutuklamaları kesin/ bizden özür dileyin. Örgüte de, ikide bir silahları bıraksın deyip durmayın, böyle şey olmaz” diyor.
Sayın Başbakan ise görüşme sonrası, “Gayet iyi geçti, gayet verimli olduğuna inanıyorum” demişti.
Sonunda bir kez daha anlıyoruz ki son günlerde sık kullanılan, sorunun çözümünde “güçlü olmak” sözü aslında teröre verilecek tavizlerde ne kadar ileri gidilebileceği ile eş anlamlıdır.
Aynı gün Sayın Derviş Eroğlu; İsrail’in, Kıbrıs’ın güneyinde üç bin PKK’lı teröriste silahlı eğitim verdiğini açıklıyor.
***
Bir yandan uslu-sert bölücü tiplemeleriyle kargaşa oluşturup, diğer yandan terörün vahşetini merkez alıp, barış kelimesi etrafında devlet ve millet teslim alınmaya çalışılıyor.
- Öldürüyorlar, öldürmek istiyorlar, barış diyorlar! Bölüp-parçalamak istiyorlar, barış diyorlar!
- Uluslar arası Türk düşmanı tüm organizasyonların, aynı zamanda devletlerin bize karşı emellerine ölüm makinesi olarak hizmet ettiklerini bilerek, barış diyorlar!
- Bebekleri öldürüyorlar, barış diyorlar! Savunmasız insanları öldürüyorlar, daha çokta kürt diye ötekileştirmek istedikleri insanlarımızı katlediyorlar, barış diyorlar!
- Güneydoğuda hizmet eden öğretmenimizi, doktorumuzu, mühendisimizi öldürüyorlar, barış diyorlar!
- Uyuşturucu parasıyla demlenip, kendi bölge insanından aldığı haraçla palazlanıp her türlü alçaklığı iliklerine kadar kimliği haline getirip, barış diyorlar!
- Bölmeyi ve parçalamayı her anlamda hedef olarak koyup, tüm insanlık dışı suçları güç olarak kullanıp, vahşeti araç olarak kullanmayı meşru kılıp, barış diyorlar!
- Ülkemin yıllardır tüm enerjisini heba ettikleri yetmezmiş gibi akıttıkları kandan bile beslenmeyi pervasız ve hayâsızlıkla tehdit olarak önümüze koyup, barış diyorlar!
- Vurdukça alıp, aldıkça azıp vuruyorlar, barış diyorlar!
- Bu arada rol modelden dikte gecikmiyor, Oslo’da bize verdiklerinizi unutmayın, sözünüzü yerine getirin. Ardından yine aynı cümle, barış diyorlar!
PKK barış örgütü(!) diye bir cümle ne kadar rezil bulunursa, terör örgütü barış için öldürüyor ve öldürecek denmesinin tepki bulmaması rezilliğin o kadar iliklerimize işlemiş halidir.
“Barış” öldürenlerin ağzında olduğu gün, insanlığın öldüğü andır!
***
- Akıttıkları kan kadar alçakça olan tüm bu caniliği “kürt sorunu” diyerek özdeşleştirme, kan emicileri arsızlaştıracaktır. Maalesef görüyoruz ki sorumluluk makamlarında bu konularda anlamsız bir yılgınlık ve dışarının ağzından hüküm verme alışkanlığı kabul görür olmuştur.
- Güvenlik unsurlarıyla bugüne kadar çözülemedi diyerek başlayan ifadeler canileri pervasızlaştıracaktır. Belli ki tüm şehitlerimizin kemiklerini sızlatacak eylem ve ifadeler meşrulaştırılmaya çalışılıyor.
- Müzakere adı altında verilen tavizler terörü ancak terörü azdıracaktır, azdırmaktadır. Bölmek hedefi üzerine kurulan bir yapı ile neyin pazarlığı yapılabilecektir.
Terörün etki gücü anladığı dilden bertaraf edilmedikçe atılan her adım bölünmüşlüğe taşınan can suyu olacaktır.
Çözüm, çare; idrak ve iradededir.
Türk Milleti son sözünü söylememiştir!..