Bingöl ceza evinden 18 PKK’lı, 80 metre tünel kazarak kaçtılar.
Acaba mı? Kaçtılar mı, kaçmalarına göz mü yumdular?
Ceza evleri, suçluların cezalarını çektiği ve topluma başkaca zarar vermemeleri için oluşturulmuş, toplumdan soyutlanmış kurumlardır.
Aklı başında hiç kimse, ne cezayı nede ceza evlerini savunmaz ve istemez.
Ama neylersiniz ki Rabbim, herkese aynı aklı ve aynı sağduyuyu nasip etmemiş. Toplum, iyi ve mükemmel insanlar kadar psikopatlar, paranoyalar ve suça eğilimli insanlardan da oluşmaktadır.
Ceza evleri, aslında SUÇLUYU iyi eğiten yerler olmalı değil mi?
İdeolojik suçların başlamasıyla, ideolojik cezalar da verilmektedir. Bu suçlular, F tipi ceza evlerinde kalmalıdır. Kalmalıdır ki, ideolojik eğitimden uzak tutulsunlar.
Ne gariptir ki, bu tür suçluların kaldığı doğu bölgelerindeki ceza evlerimiz; F tipi olmayıp “KOĞUŞ TİPİ” denen M tipi ceza evleridir.
Bu ceza evlerinde kalan suçlular, diğer militanlar tarafından; devlet-millet, cumhuriyet-insanlık-din aleyhtarı-düşmanı militanları olarak eğitilmekteler.
Bingöl’deki olay bir gariptir. Ceza evi müdürü, korktuğu için ceza evini dolaşamayan, tutuklulardan korktuğu içinde kuralları uygulamayan bir amirmiş.
Kaçanların kaçacakları aylar öncesinden belli imiş ki, vicdanlı bir infaz memuru bu durumu, TBMM’si başkanlığına, Adalet Bakanlığına, İçişleri Bakanlığına, Başbakanlığa yazmış. Yazmışta ne mi olmuş? “Vay sen misin yazan. Vay sen misin şikâyet eden” diye kızılarak “Devletin sırrını ifşa” suçuyla başka bir ile sürgün edilmiş. (Basından öğreniyoruz)
Kaçakların çatal ve kaşıkla kazdıkları kaya ve toprak parçaları tuvaletlere dökülmüş. Tıkanan tuvaletler, defalarca ilgililerce açılmış. Ne hikmetse bu topraklar, bu ilgililerin de dikkatini çekmemiş.
Bu 18 azılı ve suç makinesi teröristlere, “ kazın, kazmaya devam edin ve kaçın” denmiş olmuyor mu?
Sonunda kaçma olayı gerçekleşiyor. Ardından 24 saat sonra 17’si silahsız olarak 15 kilometre uzaklıkta yakalanmış.
Demek ki devlet isterse yakalıyormuş. Bunları yakalayan devlet, acaba diğer Pkklıları neden yakalıya mı yor?
Bu kaçaklar, teröristlerle buluşsalardı veya yakalandıklarında, “Biz çözüm süreci gereği; yurt dışına çıkıyoruz” deselerdi neler yapılacaktı, nasıl bir çözüm bulunacaktı? İkinci bir “HABUR” rezaleti mi yaşanacaktı?
Bu insanlar neden yakalandılar? Madem yakalanacaklardı neden kaçmış olabilirler?
Biraz senaryo yazarsak:
1-Kandil, KCK ve BDP, “ Siz ne yapıyorsunuz? Çözüme ve çözülme sürecine zarar vermektesiniz. Nasıl olsa DEMOKRATİKLEŞME paketiyle zaten ceza evlerine resmi tünel kazılacak, Hemen geri dönün mü? “ dediler acaba?
2- Acaba bu kaçaklara hükümet, “Siz ne yapıyorsunuz, neden acele etmektesiniz, neden bizi zor duruma düşürmektesiniz, muhalefete neden eleştiri malzemesi vermektesiniz? Biz sizleri zaten açıklayacağımız DEMOKRATİKLEŞME paketiyle salıvereceğiz mi?” dediler.
Hangisi doğru?
Bir ceza evi düşünün ki, içinde bulunan 18 kafadar, çatal ve kaşıklarla (Burada plastik kaşık çatal kullanılmıyor mu?) 80 metre tünel kazıyor. Tuvaletler sık sık tıkanıyor, bir infaz memuru ilgili yerlere durumu bildiriyor. Ne rahatlıksa hiçbir yetkili, durumla ilgilenmiyor.
Mahkûmlar kaçtıktan sonra; devlet ve ilgililer birer şahin kesiliyor ve 24 saat içinde 17’sini der dest edip yakalıyor.
Bu ne sürat, bu ne hızlı iletişim denmez mi?
Bu işte bir iş yok mu? Masumane bir kaçış, kahramanca bir yakalayışa sizler de inanıyor musunuz?
Ben, “Madem yakalayacaktınız; bu adamları 80 metre tünel kazma zahmetine neden soktunuz. Madem soktunuz, madem kaçırdınız. 48 saat geçmeden neden yakaladınız?” diye sormaktayım.
Birileri birilerine, bizim anlayamadığımız bir ince MESAJ mı göndermekte?
Esen kalınız.
Nazım Peker
Diğer Yazıları
Köşe Yazarı