H. Nurcan Yazıcı
H. Nurcan Yazıcı

8 Mart Kadınlar Günü, İş Yine Başa Düştü!

 

İşin içinde BİZ, kendimiz (değerlerimiz-kültürümüz) olmadıktan sonra, gün/lerce konuşsak ne yazar!..

Değerli okurlarım bu yazımı “tek bir gün” için kaleme almış değilim. Sorumluluğumun ve kimliğimin bilincinde, (karşı çıkışlar, öz eleştiri, çokça dilek ve temenniler) biraz dertleşmek niyetindeyim.

Bu güne (KADINLAR GÜNÜNE) İlk karşı çıkışım, kadının özne olduğu ve konuşulması gereken birçok konu varken, konuşmaya başlayanların en kolayından kurduğu, “kadına şiddete hayır” söylemine… Daha işin başında kadını erkekten ayrıştıran, yalnızlaştırırken, içerisinde kadın kimliğine, değer ve ümidine dair hiçbir şey barındırmayan, yabancı akılların, çözümsüz söylemleri bunlar “şiddetli” cümleler!..

Bu tür konuşmaları dinlerken her seferinde, yine iş baş(ımız)a “KADINA” düştü derim… Bilmem kaçıncı kez, KENDİM “kendimi” MESELE edinirim…

“Meselemiz kendimiz, binlerce ‘soru’nun muhatabı da, cevabı da biz… Yani, kadın ve erkek, yani İNSAN! Konuya buradan başlama nedenimse, hadiseleri, muhataplarını ve nerede durduğumuzu daha iyi yorumlayabilmek adına.

 “Çile sahipleri soru sormayı sürdürenlerdir. Cevaplara değil sorulara gözlerini dikenlerdir.” denilir.

Yöneltilen her soruyla TEKRAR YOLA ÇIKIYOR, cevaplarda kimliğinizi “inancınızı ve insanlığınızı” arıyorsunuz; böylece nerede olduğunuzun, olup bitenin daha iyi farkına varıyorsunuz.

Biz kim miyiz?  Nefes almak için bile bir dakika duramamış bu yüzden de, hızla akıp giden hayata, bilgisiz ve eğitimsiz kalmış, dizginlerini elinde tutamadığında da, kalabalıklar arasında kaybolmuş, ,  zaman zaman kendi olmaya cesaret bile edememiş kadın!

Bu yüzden Türk kadını öncelikle ve asıl mücadelesini kendini bulmak, kendini bilmek, kendine koşmak için vermelidir… Bunun için yola çıkmalıdır… Ve kendine ait ne varsa, yeniden kazanmalıdır. AZİMLE ve SABIRLA…

“Ben olmaktan başka deneyebileceğim bir şey yok. Kendi mezarından başka, hangi mezar kabullenir ki beni” diyor şair.

Oysa biz kendimiz olmaktan gayri her şeyi deniyoruz yıllardır? Zaman zaman “Eşimiz-Eşitimiz” dediklerimize kendimizi kanıtlama derdine düşüyoruz, zaman zaman da onları, sorunlarımızın tek suçlusu ilan ediyoruz…

Hâlbuki bakış açımız, ne erkeği ne de kadını suçlamak olmalıdır… Toplum olarak değerlerimizi ve bu değerlerin insanlara yansı(ma)ma biçimini tekrar tekrar sorgulamamız gerekmektedir. Yoksa tarihimizin ve inancımızın kadını nasıl onurlandırdığını bilerek, kimliğimiz ve manevi değerlerimizden yardım almak dururken, sorunlarımıza çareyi Batı zihniyetindeki günlerde aramanın, ‘yolumuza bir şey katmayacağı’ kanaatindeyim.

Aslolan “KENDINI BILMEK, bu âlemde neler olup bittiğinin farkına varabilmek, sonra da hadiseleri doğru yorumlayabilmektir…”

Dolayısıyla mücadelemiz en önce, “kadının ve erkeğin” bilgisizliğine ve bilinçsizliğine” olmalıdır.

İnsan olmak BİLGE olmayı gerektirir. Bilgelik çok zor bir yoldur içinde tahammülü barındırır… BİLGE, doğru ve akla uygun kararlar verendir. Her zorluğun karşısında bir çıkış yolu olduğunu bilendir.

Bilgelik yolunu seçen insanlar hayatının kontrolünü eline alır ki, kadın o yolu seçerse kendini bulması muhakkaktır! Gün mü istiyorsunuz? İnsanca yaşadığımız, çocuklarımızın yarınlarına aydınlık olabildiğimiz her gün, bizim günümüz dür.

ANCA beraber KANCA beraber; KADIN-ERKEK birlikte yürümeden dünyamızı ve varlığımızı güzelleştiremeyiz… Sevgiyle hep sevgiyle…

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!