Yusuf Dülger
Yusuf Dülger

İşgâl ve Esâreti Yaşıyoruz

İşgâl ve Esâreti Yaşıyoruz

22 Nisan 2021 günü saat 22’den 23 Nisan 2021 günü saat 02’ye kadar bir iki TV kanalını seyrettikten sonra dedim ki: İşgal ve Esâreti Yaşıyoruz.

Canınızı sıkacak gelişmelerden söz edeceğim. Beni hoş görün; güzel bir Türkiye yok. Olanları görmek, görmek ve üzerinde düşünmek zorundayız.

Haber Global’i açtım. Mersin’in Çamlıyayla İlçesi Milli Eğitim Müdürü’nün başkanlığını yaptığı bir komisyon’un Atatürk’ün NUTUK adlı kitabına getirdiği “Okunamaz, sakıncalı. Çünkü padişah Vahdettin ve hükümetine hakaret/saygısızlık var” kararı tartışılıyor.

Bir katılımcının, “Nutuk için alınan karar doğru değil” konuşmasına AKP eski milletvekili Resul Tosun (İst. İlahiyat Fak. Mezunu) karşılık verdi, dedi ki: “Mustafa Kemal 1924’e kadar benim de kahramanım. Çünkü 24’e kadar İslam’la milletle beraberlik vardı. 24’ten sonra böyle değil; şöyle oldu, böyle oldu…”  

1924’ten sonra ne oldu? Cumhuriyetimizin temelleri atıldı, devletleştik. Mustafa Kemal 1924’e kadar Türk milleti ve İslamiyet ile idiydi de 1924’ten sonra başka bir millete mi sığındı, başka bir din mi seçti? Bugün Türkiye Müslüman değil mi? Bu ne vicdansızlık, bu ne saygısızlık ve iftira böyle.

İnsan biraz yaşanın, yaptığı işin ve edindiği bilgilerin hakkını verir. Bu kafa böyle işte: “Mübarek gün ve aylar” demezler, “barış, sevgi ve saygı” demezler, durmaksızın kin, nefret ve iftira yaratırlar.

Televizyonu kapattım. Bir süre sonra Haber Türk’ü açtım. Baktım orada 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı da içine alan, Kovit 19 ile ilgili sokağa çıkma yasağı tartışılıyor. Bir konuşmacı, “AKP kongrelerinde uygulanmayan yasağın millî bayramımız için uygulanmasını çifte standart, millî bayramlara karşı bir tavır” olarak yorumladı, başka örnekler de verdi.

Bir bayan Atatürk’ün Nutuk adındaki kitabından bir bölüm okudu. Atatürk, 21 Nisan 1920 günü yayınladığı bir bildiride; “23 Nisan 1920 Cuma günü Hacıbayram Camisi’nde Kuran ve hadisler okunacağını, Cuma namazından sonra Dualarla Meclis’in açılacağını” açıklamış. O bayan buradan hareketle, 23 Nisan gününün önemini bu tarihi olayla açıklamaya çalışırken: “Yandaş gazeteci” diye nitelenen, Cem Küçük adındaki adam araya girdi; “Atatürk Kazım Karabekir’e, Fevzi Çakmak’a hain dedi. Nutuk’ta bunlar da yazılı” dedi, aklı sıra hemen Atatürk’e sataştı.

Şu “İlahiyatçı, Gazeteci” (?) modellerine bakın, bir milli bayram öncesinde, emperyalist dünyanın Türkiye’yi dağıtmak için atağa geçtiği bir süreçte bozgunculuk yapıyorlar.

30 Ekim 1918-23 Nisan 1920 arasını kısaca bir hatırlayalım. Yurdumuz İngiliz, Fransız, İtalyan, Yunan, Rus ve Ermeniler tarafından işgal edilmiş, onlarla savaşıyoruz, ahlaksız Yunan, Fransız ve Ermeni çeteleri güçsüz kadın ve kızlarımızı kirletiyorlar, camilerimizi yakıyorlar, İngilizler Meclis-i Mebusan’ı kapatmış yurtseverleri Malta zindanlarına tıkıyorlar, Vahdettin ve hükümeti aciz; düşmanlar ne istiyorsa onu yapıyor, millet sahipsiz…

Böyle bir ortamda Mustafa Kemal çıkmış öz ve yaralı benliğimizden oluşturduğu güçlerle düşman kovmaya, tek kişinin değil, milli iradenin iradesini yükseltmeye çalışıyor ve sonuçta bunu başarmış. Siz bu adamın aleyhinde delil üretmeye, O’nu aşağılamaya çalışıyorsunuz. Size yazıklar olsun. İnsanda biraz vicdan olur. İlahiyatçılık ve gazetecilik bu değil, siz kimin bostanını bekliyorsunuz, amacınız ne?

Geçen yıla kadar “Fesli Kadir” denen bir bunak vardı. Hep Cumhuriyet ve Atatürk düşmanlığı yapar, “Kurtuluş Savaşı’nı keşke Yunanlılar kazansaydı” derdi. Bugünkü Küçük ve Tosun’lar bana o fesliyi hatırlattı. Kendime şu soruyu sordum: Acaba Türkiye’nin aydın, gazeteci denen takımı işgal ve esaret hayatını mı yaşıyor?

Bir tarikat yahut cemaatin hocalarından birisi ölmüş. Kovit 19 salgını yüzünden bize yakınlarımızın cenazesine katılma yasağı getirilirken T.C.’ini yönetenler o tarikat/cemaat adamının cenazesinde kümelendiler. Ne oluyor, Kuran ve Peygamber Müslümanlığının yerini tarikat/cemaat Müslümanlığı mı aldı, kültürel işgal ve esaret yetmedi, bir de tarikat/cemaatlerin işgal ve esaretlerini mi yaşamaya başladık?  

22/23 Nisan gecesi bu anlattıklarımı düşünürken, aklıma 23 Nisan 2021 Cuma günü Diyanet’in camilerde okutacağı Cuma Hutbesi’nin konusunu merak ettim. Baktım ki Diyanet, 101 yıl sonra, açılışı aynı güne denk gelen Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden hiç söz etmiyor.

Mustafa Kemal’in Hacıbayram Camii’nde okuttuğu Kuran ve hadisler, eski Meclis’in önünde zamanın hocaları ile ellerini kaldırarak yaptıkları dualar gözlerimin önüne geldi. Millî irâdemizi ve millî egemenliğimizi içte ve dışta tüm dünyaya ilan ettiğimiz; millî olduğu kadar manevî, manevî olduğu kadar millî olan bir büyük olayı, böylesi bir günde, insan iki cümle ile olsun anmaz mı? Diyanet’in bu kadir-kıymet bilmez tutumuna da yazıklar olsun diyorum.

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın Yunan aşığı, Türk-Türkiye-Atatürk-Cumhuriyet düşmanı Fesli Kadir’i ziyareti de gözlerimin önüne geldi. Demek Mustafa Sabrilerin, İskilipli Atıfların ruhları hortluyor. Demek biz inanç ve İslam dini adına da işgal ve esarete uğramışız.

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı için güzel şeyler yazayım diye düşünürken, böylesi gelişmeler yüzünden onları yazamadım. Konu değiştikten sonra, geldiğimiz durağı biraz daha anlatayım.

Biz Türkiye’de uzunca bir süredir milli bayramlarımızı coşkuyla, birlik-bütünlük içinde kutlayamaz olduk. Değişik gerekçelerle bayramlara gitmemiz engelleniyor. Bu durum millî vicdanlarda sıkışma/basınç artırıyor. Fizik kanunudur; basınç arttıkça patlama riski artar. Halkımızın artan millî basıncı patlarsa tüm Türkiye zarar görür. Yönetenler bunu hesap etmeliler. Bilinmeli ki, Türk milleti millî havayı teneffüs etmeden yaşayamaz, yaşamaz.

Millî bayramların sürekli engellenmesi demek, Ankara’daki Hacıbayram Camii’nde kilise müziği çaldırtmak, Konya’daki Alaeddin Camii’nin minaresine Hıristiyan haçı taktırmak, subay ve erlerimize Arap entarisi giydirmek demektir.

Millî bayramların geçiştirilmesi, millî bayram etkinliklerinin değişik bahanelerle önlenmesi demek Konya İstasyon civarında oturan üç yurttaşımızın Zindankale’deki bir Camide namaz kılmak veya oradaki bir zaviyeye zikir ayini yapmak için gidebilmesi, ancak yolları üzerindeki Anıt’ın yanında geçerken durup Mustafa Kemal’e saygı için durmalarını engellemek demektir.

Millî bayramlara soğukluk demek, 1920’de şehri işgal etmek için tren ili Konya İstasyonuna gelen İtalyan askerlerinin Konya/Gazi Lisesi’nin işgalini yeniden gündeme getirmek demektir. Konyalılar bilirler, Atatürk TBMM’ni açmadan önce İtalyanlar Artin Cemal denen hain ve şerefsiz valinin de yardımıyla Konya lisemizin salonlarına atlarını bağlamışlar, sınıflarına askerlerini koymuşlardı. Konyalılar o acıyı 23 Nisan 1920’de açılan Meclis ve o Meclis’in Başkanı ile yok etmişlerdi.

Atatürk ve 23 Nisan demek sadece Konya demek değildir. Atatürk ve 23 Nisan demek aynı zamanda Ankara (ve tabii ki tüm Türkiye) demektir. Hatırlayınız, Sakarya Savaşı’nın öncesinde Yunanlılar Polatlıya kadar gelmişlerdi de, Ankara’yı/Türkiye’yi Atatürk ve TBMM kurtarmıştı. 23 Nisan’ın ruhu olmasaydı bugünkü Ankara, Atatürk Orman Çiftliği’nin içine inşa edilen Saray olmazdı. Bu nedenle Atatürk ve milli bayramlar korkusuyla yatıp kalkanlar biraz akıllı olsunlar; Atatürk ve milli bayramlar yaşadığı sürece onlar da yaşayacaklar. Atatürk ve milli bayramların olmadığı yerde padişahların entarilerini öpmek, kula kul olmak gibi onursuzluklar olur.

Millî bayramları olmayan, millî kahramanlarına düşman olan insanlar okyanuslarda filan yolculuk yapamazlar. Böyleleri bir balıkçı teknesinde balıkçının oğlu olarak yaşarlar ve Haliç’in kirli sularında boğulurlar. Böylelerinin evleri, bağları, bahçeleri, yaylaları da olmaz.

19 Mayıslar, 23 Nisanlar, 29 Ekimler ve Mustafa Kemal Atatürk Türk milleti için hayat kaynağıdırlar. Bunlar maraz değil sıhhattir. Bu nedenle, milliyet ve Mustafa Kemal Atatürk histerisine (duygu bozukluğu, çırpınma) tutulan insanların bu hastalıktan kurtulmaları gerekir.

Bugün biz, fiilen değilsek bile fikren işgal ve esâret altındayız. Bu esâretin fiiliyata dönüşme tehlikesi var. Atatürk döneminin özgür irâdeli milletvekilleri bugün Meclis’imizde yoklar. 600 Kişilik Meclis’in yüzde kaçı özgürce konuşup, özgürce oyunu kullanabiliyor? Genel başkan” ve “ihraç” korkusu, “bir daha seçilemezsem” endişesi çoğunu emir eri, maaş dilencisi yaptı.

Umutsuzluğa yer yok, ancak daha duyarlı olma zorunluluğumuz var.

23 Nisan Millî Egemenlik ve Çocuk Bayramımız kutlu olsun.

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!