Safter Tanık
Safter Tanık

BUHRAN DÖNEMİ -2-

BUHRAN DÖNEMİ -2-

 

“Günümüzün siyaset yelpazesinde belirleyici olan; sağcı-solcu değil, ulusalcı/millici-küreselci olmaktır.   

Biden ekibi; ABD’nin küresel egemen olduğu, revize edilmiş küresel kapitalizmi içeren, yeni bir dünya düzeni görev ve hedefini üstlendi. Buna; eleştiri getiren ve farklı bir model sunan Çin, Dördüncü Sanayi Devrimi’ne damgasını vurmak istiyor. Rusya ise konumunu koruma çabasında.   

Tedarik zincirinin bozulması, arz-talep dengesizliği, para bolluğu, manipülasyon, ABD ve Çin’in kozlarını karşılıklı olarak kullanması;  gıda-enerji-hammadde fiyatlarında anormal bir artışı getirdi. Bu da küresel enflasyonu doğurdu. Paradan değil, maldan para kazanıldığı bir döneme girildi.  

FED’in, aşırı faiz artışına gitmesi mümkün değildir. Zira 30 trilyon dolar kamu borcu, 15.6 trilyon dolar hane halkı borcu olan bir ülke; doğacak faiz yükünü kaldıramaz, finansman açığını kapayamaz.

Biden’in; yeni dünya düzeni projesinde, küresel üretim merkezi olarak Hindistan gözüküyor.  

Çin; Sıfır COVID Politikası ile Şangay Limanı’nı yükleme-boşaltmaya kapamakla, “Her şey için hazırlıklıyım, zarar görürsem siz daha fazla zarar görürsünüz” mesajını verdi.

Türkiye’nin jeopolitik konumu ile mevcut konjonktür; Türkiye’ye önemli siyasi ve ekonomik fırsatlar sunuyor, riskleri getiriyor. Bu; Türkiye’yi bölgesel güç yapacağı gibi, büyük bir tehlikeye sokabilir.

Fedakârlık-dayanışma ve yardımlaşmanın gerekli olduğu, olmazın olduğu riskli bir döneme girdik.

 

Bunun için iktidarın; doğru dış siyaset izlemesi, kriz-operasyonlara karşı hazırlıklı olması, halkını-milli kültürü koruyup kollaması, milli birlik-beraberliğe özen göstermesi, muhalefetin de “ne pahasına olursa olsun iktidar olma” siyasetinden uzaklaşması gereklidir.”.  

Çok Kutuplu Dünya 

Çin’in; ekonomik büyüklükte yakın zamanda ABD’yi geçecek olması,   Hindistan ve Brezilya’nın dünyanın önde gelen ekonomileri içinde yer alması, Rusya’nın uluslararası siyasette etkinliğinin artması; ABD’nin küresel egemenliğini sarstı, çok kutuplu dünyayı getirdi.

İdeolojik Ayrışma       

Batı’nın gerileyişi, Asya’nın yükselişi; önce İngiltere, daha sonra da ABD’de, siyaset ve arka plandaki çevrede, bir küresel sistem tartışma ile kavgasını getirdi.

İngiltere’de soylular, ABD’de kendisini vatansever diye tanımlayan ulusalcılar; Batı’nın gerileyişi, Asya’nın yükselişinden küreselcileri sorumlu tuttu.

Sistemin Batı’nın aleyhine işlediği, küreselcilerin sadece kendi çıkarını düşündüğü, devletin çıkarına aykırı davrandığı, yanlış-aşırı ekonomik kararları ile devleti zarara soktuğu ileri sürüldü.

İngiltere; “Brexit” oylaması ile AB’den çıktı,  hayat alanına yöneldi. Farklı tutum sergileyen Londra bankerleri ise; Çin’in, “bir kuşak, bir yol” projesine destek verdi.

ABD’de; Trump, ulusalcıların desteği ile başkan seçildi.

İdeolojik Ayrışmanın Dünyaya Yansıması    

ABD-İngiltere siyasetinde yaşanan bu ideolojik ayrışma, AB ülkeleri ve gelişmekte olan ülkelere de yansıdı. Siyaset yelpazesinde belirleyici olan; sağcı-solcu değil, ulusalcı/millici-küreselci olmak oldu. Siyaset ve iktidar değişimi yaşandı.

Trump’un Ulusalcı Yaklaşımı 

Trump; iktidara, “lider ülke, güçlü ekonomi, işsizliğe son ve güvenlik” sloganları ile geldi.

Amerikan halkına bir his-heyecan vermeye çalıştı, küresel sistemin “bireysel tercih hak-hürriyeti” diye tanımladığı eşcinsel evliliğe karşı çıktı, demografik yapıyı bozan İspanik göçü ile asayişi tehdit eden uyuşturucuya karşı savaş açtı.

Ekonomide; öncelikle işsizlik konusunu ele aldı, 15-20 yıldır yatırım yapılmayan altyapı yatırımlarına yöneldi.

İthalatı kısıtlayan, işsizliği azaltan, ekonomide büyümeyi sağlayacak tedbir-teşvikleri uygulamaya koydu.

ABD’nin lider ülke olduğu, Rusya ve bölgesel güçleri yanına alan, bir tehdit olarak gördüğü Çin’i çevrelemeye çalışan bir dış siyaset izledi.  

Çin’den ithal edilen mallara, ek gümrük vergisi koydu. ABD merkezli küresel şirketlerin; ülkeye dönüşünü teşvik etti, dönüş yapmayanları vergi yoluyla cezalandıracağını söyledi. Ancak küresel şirketler Çin’de kalmakta ısrarcı oldu.

ABD ekonomisi; 2019’da % 2,3’lük büyüme hızına ulaşırken, işsizlik de  % 3,5 ile tarihinin en düşük seviyesine indi.

İç siyasette küreselcilerin sürekli hedefinde oldu. ABD’yi içe kapama, Rusya’nın yanında olma, bireysel hak-hürriyeti kısıtlama ile suçlandı.

Eylül 2019’da; BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada, “gelecek küreselcilerin değil, vatanseverlerindir.” diyerek küreselcilere meydan okudu.

Herkesin bir daha başkan olmasını beklerken, Çin’de başlayan, İran’da görülen ancak fazlaca dikkate alınmayan, İtalya’ya sıçrayıp Avrupa’ya yayılan, dünyayı saran, ABD’de felaket haline gelen COVID-19 salgını; ekonomik başarısını boşa çıkardı, iktidarının sonunu getirdi.

COVID-19 salgınının, Kasım 2020’deki ABD başkanlık seçimine doğru çıkması ise anlamlı bulundu.

COVID 19 Salgını ve Şüpheler   

Salgın; ilk olarak, korona tipi virüs ailesinden SARS ve MERS ile ilgili laboratuvar araştırmaların yapıldığı, Çin’in Vuhan kentinde görüldü.  Kökeni hakkında, bugün bile kesin bir bilgi yok. Öyle ki kimine göre doğal, kimine göre ise yapay bir özellik taşıyor.  Bu; Çin’i şaibeli hale getirirken, bölgede küresel teknoloji-sanayi şirketlerin yoğun olması da küreselci bir dahli akla getiriyor.  

Sonuçları İtibariyle Küresel Bir Operasyonu Çağrıştırıyor   

Nedeni ne olursa olsun, ülkelerin ekonomik faaliyetini aksatan hatta durduran, mali yapısını derinden sarsan, insanı sosyal hayatla ilişkisini koparan-sosyal medya bağımlısı yapan-yalnızlaştıran, siyasi iktidarları küreselcilerin etkin olduğu Dünya Sağlık Örgütü’nün aldığı kararlara,  doğruluğuna bakılmaksızın uymaya zorunlu kılan sonuçlar doğurdu. 

Para Pul Oldu   

Amerikan Merkez Bankası (FED) ve Avrupa Merkez Bankası (ECB); bilanço büyüklüğünü neredeyse katlayan, geri çekilip-çekilmeyeceği belli olmayan bir kaynak yarattı. Ardından İngiltere Merkez Bankası (BOE) da, bu kervana katıldı.

2008’den farklı olan ise; gelişen ülkelerin merkez bankalarının da, bu yolu izlemesi oldu. Bu da “para pul oldu!” sözünü hatırlattı.

ABD Kongre Binası Baskını

Kasım 2020’deki ABD başkanlık seçimlerinde; Başkan Trump, seçime hile karıştığını iddia etti. Joe Biden’in başkan seçilmesi ile de Trump taraftarları ABD Kongre Binası’nı işgal etti.

Bu; ABD tarihinde hiç görülmemiş bir şeydi, aynı zamanda ulusalcılar ile küreselciler arasındaki ideolojik ayrışmanın ne kadar derinleştiğini gösterdi.

Amerika Geri Döndü 

Küreselcilerin desteği ile başkan seçilen Biden; yaptığı ilk konuşmada “Amerika Geri Döndü” dedi. Bu, kaldığımız yerden devam edeceğiz demekti. 

Biden’e göre; Trump, ABD liderliği ve küresel sisteme zarar verdi. Yine O’na ve ekibine göre, “küresel sistem işlemiyor sürdürülemez” görüşü yanlıştır. Sistemi, revize etmek ile işler hale getirmek mümkündür.

Bu; bazı dolar milyarderlerinin “daha fazla vergi verelim” sözü ile destek buldu, kimisi de Biden’e “liberal solcu” dedi. Bizde, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun ilk tebrik mesajı gönderenler arasında olması ise dikkati çekti.

Biden’in Görev ve Hedefi 

Biden ekibi; ABD’nin küresel egemen olduğu, revize edilmiş küresel kapitalizmi içeren, yeni bir dünya düzeni görev ve hedefini üstlendi.  Arka planda küresel şirketlerin olması, ekibinin bu düşünce teori ve pratiğinden gelen geçmişteki ekibinden oluşması da bunu gösteriyor. Bunların, geçmişteki faaliyeti incelendiğinde ise ABD’nin örtülü askeri–ekonomik-sosyal operasyonlarının yoğunluk kazanacağı görülüyor.

Biden’in Dış Siyaset Stratejisi

Biden ve ekibinin; AB’ndeki bağımsız hareket etme iradesini kontrole almak, AB’nde etkinliği artırmak, çatlak seslerin çıktığı NATO’da birliği sağlamak, Rusya’da Putin’in tasfiyesiyle Batı yanlısı bir grubu iktidara taşımak,  Çin’i çevrelemek ile zaman içinde mali-ekonomik gelişmesini önlemek gibi bir stratejisi var.

Çin’in ABD’nin Rolüne Soyunması

Çin, “dördüncü sanayi devrimine biz şekil vereceğiz” diyor. ABD’nin sunduğu revize edilmiş küresel kapitalizme “devlet-şirket-bireyi borç batağına soktu, aşırı gelir dağılımı bozukluğu yarattı” sözü ile eleştiri getirirken, dünyadaki ekonomik krizin çözümünde uyguladığı karma ekonomi modelini tavsiye ediyor, ABD’nin küresel egemenliğine karşı çıkıyor.

Çin’in Dış Siyaset Stratejisi  

Çin’in; dış siyaset stratejisi, esas olarak ekonomik hedefe yönelik olsa da, O’na siyasi güç kazandıran bir stratejidir. Bu konuda; biri bir kuşak bir yol projesi, diğeri yumuşak güç stratejisi gibi,  iki siyasetinden söz edebiliriz.

Bir kuşak bir yol projesi; Çin’in, deniz ticaret yolunda hâkim konumda olan ABD’nin denizden çevrelemesine karşı geliştirdiği bir projedir.

Çin-Hİndiçin, Çin-Pakistan, Çin-Orta Asya-Batı Asya, Çin-Myanmar ve Çin-Moğolistan-Rusya koridorlarından oluşur. Projeyi finanse eden ise Çin kamu yatırım bankaları ve çok uluslu bankalardır.

Proje uygulamasında; Sri Lanka’nın Hambanto, Pakistan’ın Gwador, Yunanistan’ın Pire limanını satın aldı, Türkiye’nin Kumport Limanı’na  % 65 oranında ortak oldu.

Türkiye’nin, 3. Boğaz Köprüsü’nü inşa etmesi de bu proje ile ilgilidir.

Yumuşak güç stratejisi; Çin’in, özellikle Afrika’da başvurduğu akıllı tüccar mantığına dayalı siyasetidir.

Mali-ekonomik sıkıntıda olan Afrika ülkelerine; karşılıksız insani ve ekonomik yardım, kazan-kazan taahhüdü ile girdi. Batı gibi askeri ya da siyasi bir güce başvurmadı, ülkedeki siyasi mücadeleye müdahale etmekten, taraf olmaktan kaçındı.

Afrika’da; bayındırlık-ulaşım-enerji-iletişim gibi altyapı alanında gerçekleştirdiği yatırımlar ile öne çıktı. Bunların; hem finans, hem de inşasını üslendi. Bunu; gerçekleştirmede, bir milyonu aşkın Çinli işçi ve idari-teknik adamı istihdam etti.

Öne çıkan bir faaliyeti de insani yardım, sağlık, eğitim, kültür alanında oldu. Sayısı binleri bulan Çinli doktor-öğretmen-idari-teknik personeli Afrika’ya getirdi. Çin kültürünü tanıtma-yayma amacıyla önemli Afrika ülkelerinde Konfüçyüz Enstitüsü’nü kurdu, Afrikalı öğrencilere Çin’de eğitim görmesi için burs verdi.

Karşılığında; tarım alanlarını kiraladı, enerji ve doğal kaynaklarında işletme hakkına sahip oldu.

Milli geliri düşük olduğundan Afrika; O’nun için bir pazar değil, gıda-ucuz enerji ve hammadde kaynağıdır.

Afrika’nın, en büyük ticaret ortağıdır. Afrika’da; gittikçe siyasi güç kazandığı, en çok Fransa’ya zarar verdiği görülüyor.

Her ne kadar Afrika’da ciddi altyapı yatırımları var ise de yerli halka yarattığı istihdam sınırlıdır. Cibuti askeri deniz üssü dışında, Afrika ‘da askeri varlığı, giriş kapısı yoktur. Kültürel uyuşmazlığı da diğer bir zayıf tarafıdır.

Latin Amerika’ya girişi, bu ülkeler ile olan ilişkisi; ekonomik hedeften ziyade, siyasi hedefe yöneliktir. Zira bu ABD’nin çevreleme stratejisine karşı bir koza sahip olmaya dayanır.

ABD’nin ambargo uyguladığı Venezuela, Latin Amerika’ya girişinde bir fırsat oldu. Mali-ekonomik sıkıntı yaşayan Venezuela’ya borç vermesi ise Latin Amerika ülkelerinde sempati ile karşılandı.

Brezilya-Meksika ile ticari ilişkilerini geliştirmesi de, Latin Amerika’nın ABD’den sonra en büyük ticaret ortağı yaptı.

Ekonomisi büyük Latin Amerika ülkeleri ile serbest ticaret anlaşması yapmayı düşünmektedir. Ancak; ABD’nin Latin Amerika’daki etkinliği dikkate alındığında, bu hiçte kolay gözükmemektedir.

Konteyner-Navlun Krizi

Çin; 2020 başlarında, pandemi kontrolden çıkınca, sonuçlarını düşünmeden aniden kapanma kararı aldı. Bu karardan sonra, Çin’de yaşam tamamen durdu. Bunun ekonomik faturasının ağır olacağını anlayınca da 2 ay sonra açılma kararı aldı.

Bu sürede; konteyner yüklü çok sayıda gemi, Çin limanlarında bekledi,  yükünü Singapur-Tayvan-Endonezya gibi yakın ülkelerdeki limanlarda boşaltmak zorunda kaldı. Kara taşımacılığı aksadı, konteynerler uygun olmayan depo-fabrikalarda birikti.

Çin’in açılma kararı ile kara-deniz-hava ticaret trafiğinde bir düzelme beklenirken; Avrupa-ABD’nin kapanma kararı alması, konteynerlerin gereksiz yerlerde kalmasını artırdı.

Kısaca, kapanmalar ile uluslararası kara-deniz-hava ticaret trafiğinin bozulması; konteyner kıtlığını, konteyner kıtlığı da navlun fiyatlarının anormal yükselişini getirdi.

2021’in sonunda, kuru yük navlun fiyatları hızla düşerken; krizde 6 bin dolardan 16 bin dolara çıkan Çin 40’lık konteyner navlun fiyatı, 12-13 bin dolarda seyrediyor.

Uluslararası deniz konteyner taşımacılığında;  piyasanın % 80’ini elinde tutan 7 küresel şirketin fiyatı belirlemesi,  ısrarcı olması da bunun nedenidir.     

Çip Krizi

Kapanmada; akıllı telefon-bilgisayar talebinde, önemli bir artış oldu. Bu da; çip üreticilerinin, elektronik sektörüne ağırlık vermesini getirdi. Açılma ile de otomotiv sektöründen gelen talebe cevap verilemedi.

Yani nedeni arz kifayetsizliğidir. Bir de; bunun, siyasi nedeni var.

İntel (ABD), Samsung Electronics (G. Kore), TSMC (Tayvan), SK Hynix (G, Kore), Broadcom Corporation (ABD), Qualcomm (ABD); dünyanın en büyük çip üreticileridir.

Çin, çipin hammaddesi olan silisyumun en büyük üreticisi. Ancak; çip üretimi, tüketiminin çok gerisinde. Bunun; büyük bir kısmını, ABD’nin fasoncusu olan Tayvan-Güney Kore’den ithal ediyor. Yani çipte; ABD,  Tayvan ve Güney Kore’ye bağımlıdır.

Gerginlik yaşadığı Tayvan’ın; Çin’e yaptığı çip ihracını kısması, Çin’de çip sıkıntısını doğurdu.

Çin’in; çip üretimi alanında, büyük yatırımları var. Ancak çip ihtiyacını kısa sürede gidermesi beklenmiyor. Zira bu; hem bilgi, hem de yüksek teknolojiyi gerekli kılıyor.

Küresel Enflasyon Dalgası

Kapanmalar; gıda-ilaç-temizlik malları ve elektronik eşya dışında, tüketici talebinde bir ertelemeyi getirdi.

Birçok ülkede; sosyal yaşam kısmen ya da tamamen durdu, dükkânlar kapandı, fabrikalar üretimi durdurdu-üretime ara verdi. Bu da; petrol, doğal gaz, kömür, kereste, kauçuk, demir, bakır, alüminyum, kalay vb hammadde fiyatlarının en düşük seviyeye inmesini getirdi.

Başta ABD-İngiltere-AB olmak üzere gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin hazineleri, halka mali destek verdi, merkez bankaları da parasal genişlemeye gitti. Haliyle bir para bolluğu oluştu.

Enerji-hammadde fiyatlarındaki düşüşü fırsat gören ve paradan para kazanamayan küresel şirketler ile rezerve fazlası olan Çin, ucuz fiyatla gıda-enerji ve hammadde satın alıp, stokladı.

Açılma ile sosyal hayat hareketlendi, kapanan dükkân ve mağazalar açıldı, üretime ara veren fabrikalar tam gaz faaliyete geçti.

Tedarik zincirinin bozulması; hem konteyner ve navlun krizini, hem de arz kifayetsizliğini getirdi.

Uluslararası deniz konteyner taşımacılığında tekelci konumda olan şirketler; Çin-Avrupa ve Çin-ABD navlun fiyatını kat-kat artırdı, deniz taşımacılığındaki normalleşmeye rağmen önemli bir indirime gitmedi.

Tayvan’ın; Çin’e yaptığı çip ihracında kısıtlamaya gitmesi; hem Çin’i, hem de Çin’den ara malı ithal eden AB otomobil üreticilerini sıkıntıya soktu.

Gıda-enerji-hammaddeyi stoklayan küresel şirketler fiyatları maniple ederken, Çin;  sahip olduğu gıda-enerji-hammadde stoku ile kendisini deniz-karadan çevreleyen ABD’ye hazırlıklı olduğunu, önemli bir kozu elinde tuttuğunun mesajını verdi.

Kısaca; tedarik zincirinin bozulması, arz kifayetsizliği, para bolluğu, manipülasyon, ABD ve Çin’in kozlarını karşılıklı olarak kullanması;  gıda-enerji-hammadde fiyatlarında anormal bir artışı getirdi. Bu da küresel enflasyonu doğurdu. Paradan değil, maldan para kazanıldığı bir döneme girildi.  

ABD’nin Çin’e Karşı Atağa Kalkması      

ABD; Pasifik’te, İngiltere-Avustralya-Yeni Zelanda ile ortak bir askeri güç oluşturdu.

Kazakistan’da; akaryakıt zammına karşı başlayan protestolar, ülke çapında bir ayaklanmaya dönüştü. Olaylar nedeniyle kapanan Çin-Kazakistan-Türkiye koridoru, olayların bastırılması ile tekrar açıldı.

Pakistan’da; ABD’nin hedefinde olan Başbakan İmran Han, Putin ile yaptığı görüşme sonrasında, Milli Meclis’te yapılan güven oylamasıyla görevden alındı.  

2020’de Kara para aklama, yolsuzluk davaları nedeniyle tutuklanan, 2021’de de kefaletle serbest bırakılan Şahbaz Şerif başbakan oldu.

Afganistan’da istikrarın sağlanmasıyla önem kazanan Çin-Pakistan koridoru ve Gwador Limanı, Çin’in Hint Okyanusu’na çıkışını sağlayan yol ve kapısı oldu.

Yeni seçilen Başbakan Şahbaz Şerif; Çin-Pakistan koridoru projesine imza atan bir isim. Çin ile ilişkisi iyi, ancak ABD’ye yakınlığı ile biliniyor.

Mali açıdan ABD-Çin arasında sıkışan Pakistan’da, Şerif’in nasıl bir dış siyaset izleyeceği belli değil. Bu da Çin’in önemli yatırımı olan Gwador Limanı’nı Çin için riskli kıldı.

Ukranya-Rusya Savaşı

Ukrayna-Rusya Savaşı; Ukrayna’nın ayrılıkçılar ile çatışma halinde olduğu Donbass Bölgesi’ne, Rus askeri birliklerinin girmesi ile başladı.

Herkes “Ruslar bununla yetinecek” derken, Rusya; ABD’nin cesaret veren ve teşvik eden siyasetiyle, iktidarı değiştirmeyi hedefleyen bir operasyona girişti.

Seyirci görünümünde olan ABD, Rusya’nın önde gelen yöneticileri ile oligarkları ve kuruluşları hakkında mali-ekonomik yaptırım kararı aldı. ABD’nin aldığı yaptırım kararlarına, İngiltere ve AB ülkeleri de katıldı,

Rusya’nın ABD-İngiltere’de bulunan 300 milyar dolarlık rezervine, Rus oligarkların Avrupa’daki banka hesaplarına ve malikâne ile yatlarına el kondu.

Avrupa kara-deniz-hava trafiği, Rusya’ya kapatıldı.  Rusya, bankacılık iletişim sisteminden çıkarıldı.

Ünlü markalar, Rusya’yı terk etti. Bu, Putin ile geçmişte hesaplaşması olan küresel şirketlerin bir rövanşı olarak görüldü.

Buna karşılık; Rusya, Avrupa’ya olan doğal gaz ve petrol akışını kıstı. Bu da; doğal gaz ve petrol fiyatının, küresel piyasada hızla yükselişini getirdi. Doğal gaz fiyatı kat-kat yükseldi, petrol fiyatı 130 doları gördü.

Rusya’nın, hükümeti devirme ve iktidarı ele geçirmeye yönelik Kiev Askeri Harekâtı başarısızlıkla sonuçlandı. Bu; Rus askeri birliklerinin, Ukrayna’nın kuzey-kuzeydoğusundan çekilmesini, güney-doğusunda yoğunlaşmasını, bundan cesaret alan Batı’nın Ukranya’ya olan askeri ve mali yardımının artmasını getirdi.

Savaş; Rusya’nın Mariupol başarısı dışında, Donbass alanında sınırlı kaldı.

Putin’in strateji ve hedefi ne idi?

Putin, askeri harekâtla Ukrayna’da iktidara el koymayı ya da askeri darbeyle hükümeti devirmeyi hedefleyen bir stratejiyi benimsedi. Bu stratejisi boşa çıktı, hedefine ulaşamadı. Özgüven, Ukrayna’yı hafife alma, yanlış istihbarat, yanıltma,  ABD-İngiltere-AB’den ciddi bir tepki beklememe ise bunun nedenleridir.

Kar-Zarar Analizi

Rusya; esas hedefine ulaşamadı, önemli askeri-mali-ekonomik kayba uğradı. Ancak; Kırım’ın su ve askeri güvenliği için önemli olan Herson Bölgesi’ni ele geçirdi, Donbass’ın büyük kısmında da kontrolü sağladı.

Ukrayna-Rusya Savaşı, ABD için bir fırsat oldu.

Savaş; ABD’yi etkinliğini kaybetmekte olduğu Fransa ve Almanya’da etkin kıldı, çatlak seslerin çıktığı NATO’da birliği sağladı, bağımsız bir dış siyaset izleyen İsveç-Finlandiya’nın NATO’ya giriş talebini getirdi.

Ukrayna; Odesa hariç, denize çıkışını sağlayan ticaret-sanayisi için önemli olan güney-doğudaki topraklarını Rusya’ya kaptırdı. Altyapısı büyük zarar gördü, borcu tavana vuran bir tarım ülkesine dönüştü.

Savaş uzar mı?

ABD-İngiltere ve AB’nin; Ukrayna’ya yaptığı askeri-mali yardımların, artan seyirde devam ettiği görülüyor.

Son olarak; Ukranya için ABD 40 milyar dolar, G7 Ülkeleri 18 milyar dolar tutarında bir askeri-mali yardımı kararlaştırdı. Bu da Ukrayna-Rusya Savaşı’nın uzun süreceğini gösteriyor. ABD Başkanı Biden de bunu istiyor.

Rusya; Çin ile ticari ilişkisini geliştirse bile, Batı’nın yaptırımlarından etkilendiği-etkileneceği bir gerçek. Ancak; özellikle AB’ye karşı, petrol-doğal gaz ve tahıl gibi üç önemli kozu var. Bu nedenle; Putin, bugün  “Savaş Bitti” dese, AB içinde farklı sesler çıkacaktır. Putin’in yapması gereken de bu. Zira Rusya’nın şartları bunu gerekli kılıyor.

Putin görevden alınır mı?

Biden; uzun sürecek Ukranya-Rusya Savaşı ile Rusya’nın zayıflamasını, Putin’in itibar kaybetmesi ve iktidardan uzaklaştırılmasını, Batı yanlısı bir Rusya hükümetini hedefliyor.

Rus siyasetinin arka planında; biri devlet adamları, diğeri oligarklar olmak üzere iki güç var.

Putin, devlet mekanizmasının tercih ettiği bir isim olarak başkan oldu. Küreselcilerle bağlantılı oligarkları tasfiye etti, kendisine bağlı-kontrol altında olan bir oligark sınıfı oluşturdu.

Yaptırımlar nedeniyle zarar görse de, bağlılık ve kontrolü göz önünde tutulduğunda; Oligarkların, bir ayaklanmayı organize etmesi mümkün görülmüyor.

Putin, görevden alınacak ise; bu, devlet mekanizmasının kararı ile olur. Gorbaçov tecrübesi dikkate alındığında da, yeni isim Putin’in benzerinden başkası olamaz.

FED’in Ard Arda Faiz Artırımına Gitmesi  

FED, enflasyon gerekçesiyle faiz artırımına gitti. Önce 0.25, ardından 0.50 baz puan, faiz artırım kararı aldı. 2022’de de 5 kez faiz artırımına gitmesi bekleniyor.

ABD Merkez Bankası (FED) bilanço büyüklüğü; 2008 Mortgage Krizi öncesinde, 900 milyar dolardı. Bu, kriz ve daha sonraki yıllarda gidilen parasal genişleme ile 2017’de 4.5 trilyon dolara ulaştı.

2017’de, parasal daralmaya geçti. Kimisi 2, kimisi de 4 trilyon doların piyasadan çekileceğini söyledi. Ancak parasal daralma düşük seviyede kaldı, 2019 COVID Krizi ile de son buldu. .

2019 COVID Krizi’nde; tekrar parasal genişlemeye başvurdu, FED’in bilanço büyüklüğü de 9 trilyon dolara kadar çıktı.

Geçmişte olduğu gibi, bugün de; FED’in, 2-4 triyon doları piyasadan çekeceğini söyleyenler var. 

ABD Dolar-faiz silahına mı başvuracak?

FED’in; faiz artırımına gitmesinin, gelişmekte olan ülkeleri olumsuz etkilediği ve etkileyeceği bir gerçek. Ancak; 70’li yılların sonu, 80’li yılların başı gibi, petrol-altın fiyatlarının anormal düşüşünü getiren aşırı bir faiz artırımına gitmesini beklemiyorum.

Neden?

Bunun, iki önemli nedeni vardır.

Birincisi, ABD ekonomisi durgunluğa girer.

İkincisi; 30 trilyon dolar kamu borcu, 15,6 trilyon dolar hane halkı borcu olan bir ülke, doğacak faiz yükünü kaldıramaz ve finansman açığını kapayamaz.    

Dünyada kurulu para sistemi çöker mi?

Dünyadaki toplam mal ve hizmet üretimi, 100 trilyon dolar. Buna karşılık; dünya toplam borcu, 303 trilyon dolar.

Parası rezerve para olarak kabul edilen ülkelerin toplam para arzı,  (ABD Merkez Bankası; 9 trilyon dolar, AB Merkez Bankası; 9.9 trilyon dolar, Japonya Merkez Bankası 6.4 trilyon dolar, İngiltere Merkez Bankası 1.4 trilyon dolar) 26.7 trilyon dolar.

Yani toplam gelire karşılık, anormal bir borç-rezerve para arzı var

Devletler-kuruluşlar-bireyler çok borçlu, alacaklı olanın büyük kısmı ise gelir piramidinin tepesinde yer alan % 1’lik bir kesim.

Dolar; parada, ölçü olma özelliğini kaybediyor. Çin; altına dayalı para,  Rusya milli paraların karşılıklı kullanımı hamlesini başlattı.

Devletlerin, enflasyon ile bol parayı dengelemek gibi bir politikası var. Bu; enflasyonu artırırken, parada olana zarar veriyor.

Paradan para kazanamayan; zarar eden büyük fonların, gıda-enerji-hammadde yatırımına yönelişi ve manipülasyonu var. Bu; enflasyonu, hiperenflasyona dönüştürebilir. Bu da dünyada kurulu para sisteminin çökmesini, yeni para birimine geçişi-borçlarda konsolidasyonu getirir.

Sri Lanka Moratoryum İlan Etti  

Sri Lanka Hükümeti, dış borç ödemelerini ertelediğini söyledi. Haliyle Sri Lanka, Lübnan’dan sonra moratoryum ilan eden ikinci ülke oldu.

Çin-Tayvan Gerginliği

Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, Tayvan’la birleşme çağrısını yeniledi. Bu, Tayvan Hükümeti tarafından reddedildi. ABD Başkanı Biden; Çin’in Tayvan’a yapacağı askeri harekâta, ABD’nin karşılık vereceğini söyledi.

Çin, Tayvan’a saldırır mı?

Ukrayna-Rusya Savaşı’ndan çıkardığı ders dikkate alındığında; bugün için, Tayvan’a yönelik bir saldırısını beklemiyorum. Ancak; bunun için, uygun ortamı kolladığını düşünüyorum.

ABD-Çin gerginliği nereye varır?

Bunun; askeri çatışmaya, dönüşeceğini sanmıyorum. Bu, ikisinin de istemediği bir durum. Aralarında; ekonomik yarış-ticari rekabet var. ABD; dünyanın en büyük ekonomisi olma konumunu korumaya çalışır iken, Çin O’nun yerini almayı hedefliyor.

Çin, ekonomik-sosyal krizi getiren bir operasyona maruz kalır mı?

Çin; dünyanın ikinci büyük ekonomisi, ABD ve AB’nin en büyük ticaret ortağı, döviz rezervi de 3 trilyon dolar.

Yani Çin ekonomisi ile ABD ve AB ekonomisi arasında sıkı bir bağ var. Bu da “Çin’in zarar görmesi, ABD-AB’nin de zarar görmesi” demektir.

Bir de; Batı’nın Çin’e yönelik bir ekonomik operasyonu olacaksa, bu küresel şirketlerin çıkışı ile olur.

Çin’de, 200.000’i aşkın yabancı şirket ve 8-10 milyonu bulan yabancı idari teknik personel var. “Çin’in ekonomik başarısında, yabancıların önemli bir rolü vardır” desek yanlış olmaz.

Yabancı şirketler için; Çin, eskisi kadar olmasa da cazip üretim yeri ve önemli bir pazar. Zira Çin’de; satın alma gücü iyi, 300-400 milyonluk bir kitle var.

Üretim için gerekli ciddi bir altyapı, ucuz işgücü-hammadde ve ara malı var. Büyük ölçekte üretimi gerçekleştirecekleri başka bir ülke de yok. Biden’in; Hindistan’ı yeni üretim merkezi yapmak istemesi, işte bu nedene dayanır. 

Kısaca; çıkarı, Çin’de kalmaya zorluyor. Bir de; küreselcilerin, Çin ile siyasi bağı var. “Biden istedi” diye, küresel şirketler Çin’i terk etmez.  

Çin’in Sıfır COVID Politikasının Arka Planı

ABD’nin; esas hedefi, Çin’in ekonomik gelişmesini engellemektir. Bu amaçla Çin’i çevreleme stratejisini uygulamaya koydu.

Çevreleme stratejisi; Çin’i, kıtalara bağlayan ticaret yolları kontrolüne dayanıyor.

ABD’nin; Hint Okyanusu-Pasifik’te, kesin bir hâkimiyeti var. İngiltere-Avustralya-Yeni Zelanda ile yaptığı askeri anlaşma, bölgedeki üsleri ve donanması bunu gösteriyor. Bunu; dikkate alan Çin, alternatifi olarak “bir kuşak bir yol” projesini uygulamaya koydu.

Deniz taşımacılığında; Çin konteyner navlun fiyatının yüksek seviyede seyretmesi, Çin’in ihraç maliyetini yükseltti.

Tayvan’ın; Çin’e yaptığı çip ihracatını kısması, Çin’de üretimi aksattı.

Kazakistan olayları; geçici de olsa, Çin-Orta Asya-Batı Asya koridorunu kapadı. Pakistan’da; İmran Han’ın görevden alınmasıyla, Çin-Pakistan koridoru riskli hale geldi. Ukranya-Rusya Savaşı, Çin-Moğolistan-Rusya koridorunu tamamen kapadı.

Çin; bu kadar olmasa da, ABD’nin bir hamlesini bekliyordu. COVID-19 Krizi döneminde; dibe vuran fiyatlardan, tahıl-enerji-hammadde satın aldı depoladı. Ekonomi ve toplum üzerindeki kontrolü artırdı. Batı’nın ihtiyaç duyduğu ara malı ihracını kıstı.

Sıfır COVID Politikası ile Şangay Limanı’nı yükleme ve boşaltmaya kapamakla da, “Her şey için hazırlıklıyım, zarar görürsem siz daha fazla zarar görürsünüz” mesajını verdi.

Türkiye’nin Öneminin Artması

Ukranya-Rusya Savaşı, Avrupa’nın Rusya’ya olan enerji bağımlılığının ne kadar riskli olduğunu gösterdi. Çin’i Rusya’dan Avrupa’ya bağlayan kuzey ticaret koridorunu da kapadı.

Alternatif enerji yolu arayışı, Orta Asya-Batı Asya koridorunun Çin’i Avrupa’ya bağlayan tek kara-demir yolu haline gelmesi, Türkiye’nin Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ile olan bağı; Türkiye’yi, AB ve Çin için vazgeçilmez kılarken, küresel egemenlik peşinde koşan ABD, çatışma halinde olduğu Rusya için de önemli kıldı.

Bu durum; Türkiye’ye karşı tutum sergileyen ABD’nin yumuşamasını,  Türkiye’nin AB için üretim, Çin için de üretim ve lojistik merkezi olarak görülmesini getirdi.

Kısaca, Türkiye’nin jeopolitik konumu ile konjonktür; Türkiye’ye önemli siyasi ve ekonomik fırsatlar sunuyor, riskleri getiriyor. Bu; Türkiye’yi bölgesel güç yapacağı gibi, büyük bir tehlikeye sokabilir.

Fedakârlık-dayanışma ve yardımlaşmanın gerekli olduğu, olmazın olduğu riskli bir döneme girdik.

Bunun için iktidarın; doğru dış siyaset izlemesi, kriz-operasyonlara karşı hazırlıklı olması, halkını-milli kültürü koruyup kollaması, milli birlik-beraberliğe özen göstermesi, muhalefetin de “ne pahasına olursa olsun iktidar olma” siyasetinden uzaklaşması gereklidir.”. 

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!