Mehmet Edip Ören
Mehmet Edip Ören

Postmodern Bir Hasan Sabbah

Postmodern Bir Hasan Sabbah

Her gün taze bir başlangıçtır…Umutlandığımız ve bitmeyen isteklerimizin beklenti başlangıçlarıdır. Aylar da aynen öyledir. Hep bir şeyler umarız. Kâh sağlık, kâh maddiyat, kâh sevgi vs… Mutlaka beklentilerimiz vardır. Hakkınıza hayırlı olacakların tahakkuku temennisiyle Ekim ayı hepinize hayırlı olsun.
Merhabalar efendim…

Geçtiğimiz günlerde bir ara yazmayı tasarladığım çok uzun metrajlı kitaptan, daha doğrusu rafa kaldırdığım taslağındaki önemli konuların birinden bahsetmek istiyorum…

Bu olay, geçenlerde aldığım bir video tarafından tetiklendi… Video, İsviçre’nin Davos kentinde bir kırsalda çekilmiş. Hani şu meşhur ” One Minute ” komedisinin cereyan ettiği Davos varya, oradan bahsediyorum…

Bir Türk gurup kırsalda gezintiye çıkıyor. Issız ve kimsenin yaşamadığı bir yerde basit bir düzenekle karşılaşıyorlar. Sandığın içinde mahdut miktarda atıştırmalık ve meşrubat var. Üzerlerinde de fiyatları yazıyor. Konserve kutusu gibi bir şey de para dolu… Gelen veya geçen tükettiğinin parasını bırakıp gidiyor… Birdenbire kafanızdan “olur mu yahu, paraları biri çalar” diye mutlaka geçmiştir. İşte olay da burada başlıyor… Türkiye’de yaşayan kimselerin aklına gelecek olayların hiç birisi orada yaşanmıyor ve de kimsenin aklının ucundan bile geçmiyor… Bize gösterilmek istenen resme baktığımızda, bunlar gavûr, her türlü rezillik ve melânet bunlarda. Biz ise elhamdulillah müslüman dürüst emin ve doğruyuz vs…

Yaşadığımız gündelik olaylardandır… Uğradığımız bir dostumuz, on liralık malı yüz liraya nasıl sattığını ballandıra ballandıra anlatırken gözü saate takılır ve aceleyle kalkar. Sen çayını iç ben hemen geliyorum. İkindi okunmak üzere, gibi laflar duyarsınız… Konu işte tam burada sürekli dediklerimle çakışıyor. Biz müslüman falan değiliz. Tek şartı baş örtmek olan yeni bir dinin elemanlarıyız, hepimiz farkında olmadan bu dine dahil olduk…

Yeni dinin selameti için kimsenin müslümanlığı anlamaması ve de bilmemesi gerekiyor. Türkçe’den öcü gibi korkuş ve yasaklama isteği de buradan kaynaklanıyor… Çoğunuz hatırlarsınız, İngilizlerin Cat Steavans isminde bir müzik ilahı vardı. Sonra Yusuf İslam adını alarak Müslüman oldu… Bir gün ne dedi biliyor musunuz… “Ben İslam’ı müslümanlardan öğrenseydim asla dinimi değiştirmezdim.”

Belirtmekte fayda var, burada kastedilen gerçek müslümanlık değil, saptırılanı…

Dönelim konumuza, Davos’a… Bu olay İstanbul Belgrat Ormanlarında ki bir yerde olsaydı, kutuda beş kuruş para kalmazdı… Ne atıştırmalık ne de meşrubatın kırıntısına bile rastlayamazdınız, daha ötesi o sandık bile alınır yok edilirdi, taşınamasa da mutlaka kırılırdı…

Peki bizim ” Gavur ” kıstasımıza hangisi daha uygun… Davos’ mu yoksa İstanbul mu? Bu durumda kimin kendine çeki düzen vermesi gerekiyor… Her türlü rezilliği yapan, talanı, çalma çırpmayı şiar edinenler gene kutsal dinimizin arkasına sığınıyorlar…

Efendim “Darul Harp’ teyiz” ne yaparsak kâr…

Beyler, O zaman RTE’yi islam kabûl etmiyorsunuz demektir… Bari bu rezilliklerinize güzel dinimize bulaştırmayın… Bu senin mayanda var çalmadan, çırpmadan, yalan söylemeden, sahtekarlık yapamadan duramıyorsun ama ne olur İslam’ı bu işe karıştırmayın…

Bir zamanlar bir derdimiz daha vardı. Devrimci kardeşlerimiz de “bu ülke kapitalist ülke, emekçilerin hakkı gasp ediliyor, ne koparırsak kâr” derlerdi… Tek biz kalmıştık çalmayan veya kılıfına uyduramayan… Zaten sahip ne diyor. “Adam fakirse, zengin değilse çalmasını bilmediğindendir” diyerek meğerse bir yerde bizi tarif etmiş…

Şimdi yüzlerce yıl geriye giderek aynı bölgelere kuşbakışı bakalım… Anadolu İpek Yolu’nun da geçtiği önemli yol güzergâhları arasındadır… Ülkenin her yerinde Kervansaraylar vardır. Buralar zamanının beş yıldızlı otelleri gibidir. Her türlü ihtiyaca cevap verir… Şimdi sıkı durun, bir şey daha söyleyeceğim. Haramilerin saldırısı dahil olmak üzere mağdur duruma düşen yolcular için içi çil çil altın akçeler olan kaplar bulunurdu… Buradan isteyen ihtiyacı kadar alır mağduriyetini giderirdi… Davos’u çağrıştırdı mı? Yalnız burada geri ödeme olmadan hibe şeklinde oluyor, Davos’ta para bırakıyorsunuz… Anadolu Kervansaraylarındaki para kaseleri zaman olur yıllarca el sürülmeden dururdu. Kimse de dokunmazdı…

Şu anı hayal edin . Otelin girişinde deste deste para olan bir kap… İlk önce en zenginimiz almaya teşebbüs eder…

Diyeceksiniz ki, peki sen ne yazmayı planlamıştın… Taslağımın en önemli konusu, Haçlı Seferleri’nin neticeleri üzerineydi… Avrupa yıkanmayı, temizliği, dürüstlüğü vs. bilmez iken Haçlı Seferleri sayesinde çok şeyler görüp bunları yurtlarına taşımışlardır… Bizdeki bütün iyi şeyleri alıp, kendilerindeki kötülüklerle takas etmişlerdir… Haçlı Seferleri bir yerde Avrupa’nın Ahlaki Rönesansı olmuştur…

Şimdi anladınız mı Davos niye öyle, İstanbul niye böyle…
Kitap taslağım da Haçlı Seferleri’nden sonra Avrupa’nın nasıl adım adım değiştiği kaleme alınmıştı. Buna beslenme şekline ve alışkanlıklarına kadar her şeyi dahil edebilirsiniz. Çok hacimli bu taslağı şu an kitaplaştırmayı düşünmüyorum ama ilgili konuları gerektiği zamanlar gündeme taşıyabilirim…

Dönelim içeriye. Sanki Türkiye Postmodern bir “Hasan Sabbah” dönemi yaşıyor… RTE ekranlar çıkıp, istihdamın arttığından, işsizliğin azaldığından bahsediyor. Sadece boynu eğri olmayan eski bir bakan “Türkiye’de fukaralığın bittiğinden” bahsedebiliyor… Vatandaş da tepki vermeden sadece dinliyor… Hasan Sabbah bu işi haşhaşla yapmış, buradaki postmodern sistemde medya beyin yıkamalarıyla daha iyi neticeler alınıyor…

Vakt-i Kerahât geldi. Ne yapıyorduk, hepinizi Allah’ a emanet ediyorduk… Sonrası veda, Hoşça kalınız…

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!