Daha yeni… Ağustos’un başında da prompter arıza yapmış, o da mikrofon başında kalakalmıştı.
Geçtiğimiz sene, Kızılcahamam’da “Sayın Bahçeli’ye geçmiş olsun dilekleriNi şahsım katıNda tüm REFAH Partisi olarak ifade etmek istiyorum.” gibi neresini düzeltsem acaba diye düşüneceğimiz bir cümle de kurmuştu.
2019 Haziran’ında Hasan Doğan Spor Kompleksindeki bir toplantıda “Bir tarafta Cumhur İttifakı’nın yani terör örgütleri zihniyetinin destek verdiği Cumhur İttifakı.” demiş, sonra da düzeltmişti.
2018’de Diyarbakır’da iftar yemeğinden sonra yaptığı konuşmada prompter bozulunca ve bir dakika kadar beklediği halde düzelmeyince dayanamamış “dangalak “bile demişti.
Daha önce de Mart 2014 seçimleri öncesi “Evlatlarıma şimdiye kadar helal lokma yedirmedim.” de demişti.
Elbette ben yukarıda yazdıklarımın çetelesini tutmuyorum ama Google Efendi’ye sorunca hemen bunları sıralayıveriyor. İyi de bunlar nereden aklına geldi diye merak ettiyseniz anlatayım efendim:
Dün, bizim her şeye burnunu sokan emekli öğretmenle köyün kahvesinde oturmuş, televizyon izliyorduk. Sayın Cumhurbaşkanı’nın konuşmasını veriyordu haber kanalları. Canlı yayın… Coşkuyla konuşurken, “İnsanlarımızın canı hiçbir şeyden kıymetli değildir.” deyiverdi. Aslında ben dikkat etmemiştim de öğretmenin kulağından kaçmamıştı. “Duydun mu?” dedi bana. “Neyi?” dedim. Cümleyi bir daha tekrar etti. “Yok canım, o kadar da değil!” diye itiraz edecek oldum. Cümle sosyal medyaya düşmüş bile. Öğretmen telefonundan bir daha dinletti.
Şimdi tutup içinden geldiği gibi konuşuyor valla demeyeceksiniz herhalde! O kadar da uzun boylu değil. Şunu da söylemeyin: “‘Pasta’ ile zirveyi kaptırmıştı, bu sözüyle geri aldı. Zirveyi kimseye kaptırmaz!” Tutup da bu sözü söylerseniz, işin içinde olmayan birini bu polemiğin içine çekmiş olursunuz ki ben o topa girmem.
Bu arada öğretmen, “Ya şu servisçiye söylediği cümleye ne demeli?” dedi. “Hangi söz?” diye soracaktım ki devam etti: “Hani servisçi evimize ekmek götüremiyoruz, demişti de “Bu bana çok abartılı geldi” cevabını vermiş bir de çay fırlatmıştı. İşte ondan söz ediyorum.”
“Ne alakası var şimdi Hocam?” diye sordum da sormaz olaydım. Öğretmen iç sesimi geçti. Zaten bir iç sesimden, bir de bu öğretmenden çekiyorum ne çekersem. Şurada üç satır yazacağım. Tüm rolümü elimden alıyorlar.
Eve ekmek götürmek, evin geçimini sağlamak anlamında bir deyimdir. Koskoca Cumhurbaşkanı’nın bu söze verdiği cevaba bakar mısın? Bu sözü gerçek ekmek anlamında algıladı. Çünkü ertesi gün gazetecilere, ““Bugün evine ekmek götüremeyen diye bir şey Türkiye’de var mı? Buna inanıyor musunuz?” diye sordu. Her şeyden önce eve ekmek götüremeyen bizim köyde bile var ama bunlar mesele değil; çünkü insanımız bu gibi konuları yıllardır “ASKIDA EKMEK” gibi güzel bir uygulama ile çözüyor. Oysa servisçinin anlatmak istediği “geçim zorluğu”ydu.
Öğretmeni öğretmenliğiyle baş başa bırakayım en iyisi… Şimdi bunları anlatmanın zamanı mı? Ben ne güzel Sayın Cumhurbaşkanı tarafından “OECD ve IMF gerçeklerine göre çok iyiyiz!” cümlesi söylenmişse, bir de üstüne “Büyüme oranına bakıyorsun en iyisiyiz!” cümlesi gelmişse, hele hele “Bugün Türkiye asgari ücretiyle, maaşıyla her şeyiyle çok çok ülkeleri geride bırakmış bir Türkiye var.” cümlesi de ilave edilmişse kontrolü elime alıp gururla(!) bunları yazmalıyım.
İşte gurur istatistiklerimiz:
- Kesinlikle dövize ve altına değer kazandırmakta en iyiyiz.
- TL’nin değer kaybında da en iyiyiz.
- Cari açıkta da başa güreşiyoruz.
- Dış borçlanmada Cumhuriyet tarihinin rekoru kırıldı. Onda da çok iyiyiz.
- Hem deprem konusunda müthiş bir buluşla vergisini alıp harcamasını yapmama konusunda da müthiş durumdayız.
“Hişt, hişt!” dedi bir ses. Bu defa iç sesim… “Sayın Cumhurbaşkanı da asgari ücrette en iyiyiz derken aynen senin gibi algılıyor.” dedi.
“Nasıl yani?” dedim.
“O da istatistikleri tersinden anlıyor. Tıpkı deyimler gibi…”
Yorumlar kapalı.