“Dolarla mı maaş alıyorsunuz?” diye karşı soruyla atağa geçmiş.
Tabii hemen anladınız kimden ve neden bahsettiğimi… Yaz günü, tatilde her şeyden uzağız, hiçbir şeyden haberimiz yok diyorsanız, kısaca özetleyeyim.
Bir video gönderdi bir dostum. Bir kanaldan, bir röportaj… Kısa bir bölüm…
Soruları soran, aynı zamanda ünlü bir gazetenin genel yayın müdürü… Laf aramızda eskiden program yaptığı kanalda da bir ara genel yayın müdürlüğü yapmıştı. O zamanlar, şu andaki iktidardan bizim eski mahalle diye söz eder, hakkını verelim kim gelirse gelsin sıkı sorular sorar, taşı gediğine koyardı. Ülkenin en zeki gazetecilerinden biri olduğunu da itiraf etmeliyim. İlginç olan şu ki şimdiki genel yayın müdürlüğüyle birlikte, eski mahalle terimi gitti; çünkü eski mahalle yeniden yeni mahalle olmuştu. Çok mu karışık oldu? Şu benim iç sesimin anlayacağı gibi anlatayım: Tilki kürkçü yuvasına geri döndü.
İşte bu ünlü yazarımız röportajda soruyor: Doların yükselişinden endişelenmeli miyiz?
Konuktaki müthiş, zeki cevaba bakın: “Dolarla mı maaş alıyorsun? Dolarla iş mi yapıyorsun?”
Tabii koskoca ülkenin ekonomik konulardaki en üst yetkilisi olmak kolay mı? Kim böyle bir cevapla karşısındaki ünlü, büyük gazeteciyi susturabilir ki? Elbette işinin ehli olacaksın ki şak diye bu soruyu soruvereceksin. O zaman karşısındaki “Tarafsız Bölge” den bakan sayın gazeteci de tabii mecburen, “Yok, hayır!” gibi cevapları vermek zorunda kalacak.
Oysa Sayın Bakan’ın karşısında olan benim gibi sıradan bir köşe yazarı olsaydı; “Dolarla maaş alsam niye tedirgin olayım ki Sayın Bakanım?” derdi ve eklerdi. “Herhalde keyiften dört köşe olurdum. Durduğum yerde maaşım artıyor olurdu. Dolarla maaş almıyorum ama doların her artışından etkileniyorum. Her şeye yansıyor çünkü bu artış. Benzine, doğalgaza, elektroniğe, ulaşıma, yemeye, içmeye… Az kalsın unutuyordum; hani beş kuruş harcamadan yaptırdığımız köprüler var ya onlara… Kısacası akla gelen her şeye yansıyor bu artış.” derdi ve herhalde ağzının payını alırdı; çünkü bu sorulara verilecek kesin çok muhteşem cevapları olurdu Sayın Bakan’ın. Benim gibi bir gariban ne bilsin cevapsız sandığı bu soruların muhteşem cevapları olacağını?
Zaten konuşmasına öyle devam etti ki Sayın Bakan, aklınız yetmez: Çıkalım bu vücutlarımızla gökyüzüne, bütün dünya haritasına bakalım. Salgın ortalığa çıktığından beri, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler ne kadar etkilenmiş? Borsaları, kurları, büyümeleri, işsizlikleri ne kadar etkilenmiş; hepsine bakalım. Objektif olarak baktığınızda dünyada bundan en az etkilenen ülkelerin başında Türkiye geliyor.
Doğal olarak benim ağzım açık kaldı! Şok oldum. Saydığı şeylere bakar mısınız Sayın Bakan’ın… Borsa, kur, büyüme, işsizlik… Ve en iyisi Türkiye…
Gurur duyulacak bir şey ama bakalım öyle mi?
TÜİK temmuz ayı işsizlik verilerini açıklayınca gördük ki… İşsizlikte en kötüsü geldi! Temmuz ayında işsizlik geçen yılın aynı dönemine göre tam 1 milyon 65 bin kişi artmış. Resmi işsiz sayısı 4 milyon 596 bin. İşsizlik oranı 3,1 puan artarak yüzde 13,9 seviyesine çıkmış. Oysa haziran ayında yüzde 13’tü.
Unutmayalım. Bunlar TÜİK rakamları… Sendikaların rakamlarını yazsak; hele hele “Lütfen, düşünün; hangi iş kolunda çalışan sayısı %50’nin altına düşmedi ki” diye sorsan; en çok çalışanın olduğu turizm, eğlence sektörü, yeme içme sektörü, ulaşım sektörü gibi değişik örnekler versen “algı oluşturuyorsunuz” klasik eleştirisini yazacak okurlarım hemen kaleme sarılır. En iyisi TÜİK’le yetineyim.
Büyüme derseniz… İlk çeyrekte %4,5 büyümüşüz. Hem de 2002’den bu yana başkanı altı defa değişen TÜİK’in rakamı… Sebebini bilmem ama ağustos geldi, ikinci çeyrek büyüme hala açıklanmadı. Mahfi Eğilmez TÜİK rakamlarına dayanarak 20 Mayıs’ta kendi internet sitesinde şu tahminde bulunmuş: Şu ana kadar eldeki veriler bize ikinci çeyrekte ekonominin yüzde 10 dolayında bir küçülme yaşayacağını gösteriyor. Küçülmenin daha yüksek olmasını önleyecek tek şey geçen yılın ikinci çeyreğinde yaşanan yüzde 1,6 oranındaki küçülmenin yaratacağı olumlu baz etkisi olacak.
Bu büyümeyle(!) en iyiler arasında yer almak… Herhalde mümkündür. Koskoca Bakan söylüyor. Öyledir herhalde… Şimdi sözün burasında benim meşhur iç sesin yaptığına bakar mısınız? “2002 yılında kişi başına düşen ortalama milli geliri Türkiye’den daha düşük olup 2019 yılında kişi başına düşen milli geliri Türkiye’den daha fazla olan bazı ülkeler ise; Rusya, Çin, Romanya, Bulgaristan, Kazakistan ve Arjantin. (Kaynak: Doğruluk Payı)” bilgisini burada paylaş diye tutturdu. Sizce böyle bir bilgiyi burada yazmanın anlamı var mı? Burada bir de “Gelişmişlerin rakamı nerede?” diye sorup da güldürmeyin beni…
Ya borsa… Alın size bir haber: “Borsa İstanbul’da yabancıların hisse senetlerini satıp çıkması uluslararası basının da dikkatini çekti. Bloomberg haberinde Borsa İstanbul’da yabancıların 7 Ağustos ile biten haftada nette 566,5 milyon dolarlık çıkışa imza atarak Mart 2019’dan bu yana haftalık bazda en büyük yabancı çıkışına imza attıklarını belirtti. (Kaynak: Borsa İstanbul)”
Dolar… 10 Mart’ta 6.15 TL’ydi. Şimdi 7.37… Bu bile iyiymiş. O röportajda Bakan Bey söyledi.
Bakan Bey’in sıraladığı işsizliğe, büyümeye, borsaya ve kura baktık sırayla… Bu küçük araştırmayla en gelişmiş ülkeler dahil en iyilerden biri olduğumuza inanıp inanmamak size kalmış. Bana soruyorsanız, ben fikrimi öyle kolayca söylemem ama iç sesimi sorarsanız, Youtube’da “Dolarla mı maaş alıyorsunuz?” diye yazarak bulduğu videoyu seyrettiğinden beri gülüyor. Dilinde de iki kelime: ŞAKA GİBİ!