“Küskün Göl”(*) benim ilk göz ağrım. İlk hikâye kitabım.
“Bir Tutam Çiçek” de o kitaptaki hikâyelerden birinin adı. O da başka bir ilk göz ağrım. İlk kitabım için yazdığım ilk öykü o… Kahramanı Zehra da gerçek hayattan.
Ve o öyküden bir bölüm…
***
…Koşup bizimkileri getirdik. İkinci, üçüncü derken beşinci hasta da girdi içeri; çıkınca görevli bağırdı: Zehra Cura! Önde Çelebi, sedyenin önünde ben, arkasında Habip ağabey, en arkada anne, daldık içeri. Doktor Bey, şöyle bir baktı. Çelebi en öndeydi ya, ona patladı:
“Bu nedir böyle? Zaten daracık burası. Hepiniz girdiniz. Sen nesi oluyorsun hastanın?”
“Öğretmeni…”
“Nasıl yani, sadece öğretmeni mi?”
“Evet, -sonra beni gösterdi- o da öğretmeni, arkadaki cankurtaran şoförü, diğeri de annesi.”
“Siz nereden geliyorsunuz?”
“Simav’dan…”
“Yani siz sadece bu kızımızı getirmek için iki öğretmen Simav’dan kalkıp buraya geldiniz, öyle mi?”
“Aynen öyle… Ona şifa bulmak ümidiyle, geceden beri yoldayız.”
Doktor, masadan kalktı. Gözleri dolu dolu olmuştu. Bize doğru geldi. “Verin elinizi öpeyim.” dedi. “Olur mu öyle şey!” diye geri çekildik.
Hemen hastamızı muayene sedyesine aldı. Kendi kendine konuşmaya devam ediyordu:
“Sadece öğretmen ha!”
***
Şimdiye kadar bana yüzlerce defa “Ne iş yapıyorsunuz?” diye soruldu. Bu soruya gururla, keyifle ve biraz da hüzünlü “Öğretmenim!” cevabını verdiren bir anıydı bu ve o hikâyenin temelini oluşturmuştu.
Ben, biliyorum ki “Ne iş yapıyorsunuz?” sorusuna gururla verilen “Öğretmenim!” cevaplarının her birinde bunun gibi nice anılar yatmaktadır.
Öğretmenler Günü öncesinde beni eski bir öğrencim aradı. Bir köyden çıkıp meslektaşım olmuştu. Mesleğini yaparken akademik çalışmalarını da sürdürüyordu. Şu anda bir fen lisesinin müdürüydü.
Uzun uzun konuştuk. Telefonu kapatırken son cümlesi şu oldu:
“Bana öyle bir dokundunuz ki Hoca’m, kazandığım her başarının altında sizin imzanız var.”
Güle güle bile diyemedim. Kapattım telefonu. Konuşsam sesim titreyecek, belki de ağlayacaktım. Emekli oluğum gün yazdıklarım gözümün önüne geldi:
Aktif çalışma hayatım sona erdi ama öğretmenliğim sona ermedi. Onu elimden kimse alamaz. O benim kimliğim, her şeyim…
Nasıl ki kurum müdürlüğü yaparken, şirket yönetim kurulu başkanıyken, koordinatörlük yaparken, genel müdür olduğumda mesleğimi sorduklarında her zaman gururla “öğretmen” dediysem, bundan sonra da sorduklarında “Ben öğretmenim” diyeceğim.
Çünkü benim dünyamda, kalbimin başköşesinde öğrencilerim hâlâ benimle birlikte… Nice anılarla…
Mesleğimle ve çorbasına tuz attığım öğrencilerimle gurur duyuyorum.
***
Yine o kadar çok arayan, mesaj yazan oldu ki…
Bu yıl 24 Kasım böyle geçti. Sizlerle paylaşmak istedim.
…………….
(*) Küskün Göl, Ercan ÇALIŞKAN, Post Yayınları(2021)