Herhalde 2020’den kötü olamaz diye başladığımız 2021’de hiç de bu yönde işaretler görülmüyor doğrusu.
Korona belası hâlâ üst düzeyde bir sorun… Bütün yetkililer iki cümlenin birinde “Önlemleri unutmayalım.” mesajları vermeye devam ediyor. Gerçi ortalık “Hocanın dediğini yap, yaptığını yapma!” atasözünün unutulmaması için gerekeni yapanlardan geçilmiyor ama bu durum bugünkü konumun dışında.
Geçtiğimiz Cuma günü yakın bir arkadaşımı kaybettim. İsmail Vayvaylı’yı… Yılbaşından beri birçok tanıdığımı ve arkadaşlarımı da kaybetmiştim. Daha onların etkisini üzerimden atmadan bu dostumu kaybetmek beni çok etkiledi. Bu psikoloji içinde bakıyorum bugünlerde her şeye…
İşte böyle bir ruh halinin yansıması bir soru size:
“Nefret dili kullanan herkesten nefret ediyorum.” desem ben de nefret dili kullanmış olur muyum?
Enflasyon, zamlar, yokluk, işsizlik, korona, aşı … gibi bir sürü sorun varken nereden çıktı bu soru mu takıldı aklınıza? Hemen cevaplayayım isterseniz.
Geçen gün bizim köyde Emekli Öğretmen’le oturuyorduk. Muhtarın 1. Azası geldi yanımıza. Selam sabahtan sonra “En son seçimde muhtar adaylarından olan ve sizin dostunuz olan kişi son zamanlarda hep bizim muhtar aleyhinde konuşuyor, kullandığı nefret dili köyümüzdeki siyaseti kirletiyor.” dedi. Tam “Bravo, siyasetçilerimize hakim olması gerek dil işte bu!” diyecektim ki “Demokrasi ve milli irade hazımsızlığının dozunu her geçen gün artıran bu saygısız, aşağılık şahsı lanetliyoruz.” cümlesini bizim masanın üzerine(!) koydu ve kalkıp gitti.
Birinci cümleyi aldık kabul ettik de ikinci cümleyi masanın üzerinde bıraktık. Tam “Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu!” diyecektim ki Emekli Öğretmen “Bu da bir şey mi?” dedi ve ekledi: “Biliyorum ki sen Twitter uygulamasını kullanıyorsun. Orada yapılan paylaşımları, kurulan cümleleri düşünsene. Çoğu paylaşımda, hakaret olmayan cümlelere rastlamak için söylenenleri cımbızla ayıklaman gerek. Unuttun mu? Bir zamanlar Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı İstanbul İl Müdür Yardımcısı Nail Noğay, Twitter’dan bir kadına hitaben “Geber” yazmıştı.”
“Geber!”
Nasıl kötü bir kelime ama işin doğrusu sosyal medyada birbirlerine hakaret edenlerin kullandığı küfür ve hakaretlerin hafiflerinden biri bu.
“Peki nereden kaynaklanıyor bu üslûp?” sorusunun cevabı bana göre çok açık: Siyasilerden…
Bir kere tüm stratejisini karşı tarafa hakaret üzerine kuran, hakaretlerin sonunu da kamplaşmaya götüren sonuçlara bağlayan, bu şekilde taraftarlarını iri ve diri tutmaya çalışan bir üslûp tabana doğru indikçe sonuç en hafifiyle “Geber!” oluyor tabii…
İyi de…
Bakın lütfen, dostlarımız birer birer kayıp gidiyor ellerimizden. Hayal meyal düşler gibi, uçup giden kuşlar gibi sonsuzluğa uğurluyoruz eski dostları.
Değiyor mu insanları kırmaya, hakaret dolu cümlelerin dilimize pelesenk olmasına…
Son yolculuğa çıktığımızda, milletin yarısını düşman görünce, düşman gösterince ne kalıyor elimizde geriye… Bu nefret dilini yanımızda götürebiliyor muyuz sizce?
İşte dostlar, bütün bunları analiz edince bir karara vardım biliyor musunuz? Allah sağlık verir de bir dahaki seçimlere ulaşırsak, oy vermede en belirleyici ölçüt olarak “siyasilerin kullanmış oldukları dil”i kullanacağım.
Gireceğim sosyal medya hesaplarına, son yüz paylaşımını inceleyeceğim.
Hangisi, “hakaret dolu bir dil kullanıyorsa, sürekli olarak birilerini aşağılıyorsa, insanları kamplaştırma ateşine odun taşıyorsa ona oy vermeyeceğim” kardeşim.
Hangisi, “güzellikleri paylaşıyorsa, milletin birliği, beraberliği için elinden geleni yapıyorsa, karşısındakini eleştirirken de saygı ölçüsünde kalıyorsa oyum ona olacak” dostum.
Ama böyle biri yok derseniz, cevabı çok basit: O zaman da kimseye oy yok arkadaşım!
Unutmayın dostlar unutmayın:
Kimseyi kırmaya, kimseye hakaret etmeye değmez, çünkü her geçen gün “İyi bilirdik!” diye uğurladıklarımızın sayısı artıyor.
Kaynak: Karizma.net
Yorumlar kapalı.