“Ve sıra son sorularda: Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. yıldönümünde ilçelerde, illerde, Türkiye çapında hangi etkinlikler planlandı ve insanlarımızda nasıl bir coşku havası var?”
“…”
“Şimdi söyle bakalım: Hayır mı, şer mi?”
Telefonum çaldı. O arıyordur diye düşündüm! Emekli Öğretmen yani. Değildi, yine bir emekli öğretmendi ama o değildi. Bu defakinin adı “Futbolcu Emeklisi”ydi. Açtım telefonu:
“Efendim dostum! Hayırdır, durup dururken aramazsın sen?”
“Hayır mı, şer mi; birazdan konuşuruz. Sana bir sorum var. Şu İsrail’in iğrençlikleri olmasaydı hangi konuyu konuşuyor olurduk sence? Başka türlü sorayım: Şu günlerde İsrail’i soyut ya da somut ağız dolusu tükürüklere boğarken başka hangi konuyu konuşuyor olmalıydık?”
“Cumhurbaşkanlığınca ilan edilen üç günlük yasın yetersiz bir tepki olduğunu mu?”
“Hayır!”
“Pahalılık mı?”
“Hayır!”
“Emekliler mi?”
“Hayır!”
“Peki, İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcısı İsmail Uçar’ın, yargı organlarında rüşvet ve yolsuzluk yapıldığına dair Hakimler ve Savcılar Kurulu’na (HSK) bilgilendirme mektubu göndererek inceleme talep etmesi mi?
“Hayır!”
“Öyleyse iddialar gündeme bomba gibi düşünce Başsavcı Uçar’ın iddialarıyla ilgili TBB ve 81 il barosundan yapılan “HSK, harekete geçmeli.” ortak açıklaması mı?”
“Hayır! Hadi sana bir ipucu vereyim. Coşkulu bir konu bu.”
“Sen Fenerbahçelisin, ben Beşiktaşlı… Onlarla ilgili bir haber mi?”
“Köşe Yazarı sen formdan düşmüşsün. Türkiye sadece iki takım taraftarından mı oluşuyor? Bu ülkede yaşayan, bayrağımızın kırmızı beyaz renklerinin güzelliğini yüreğinde hisseden herkesin coşku duyacağı bir konu bu!”
“…”
“Sustun kaldın. Peki sana başka bir soru: Biz, seninle elli yıl önce bu tarihlerde ne yapıyorduk?”
“Haydaa! Ne biçim soru bu? Hem yaşımızı ortaya çıkarıyor hem de yarım asır öncesine yolculuk yaptırıyor. Bıktım sorularından! Çıkar artık dilinin altındaki baklayı!”
“Biz elli yıl önce lise ikinci sınıftaydık ve…”
Futbolcu Emeklisi öyle bir şut atmış, beynimi öylesine harekete geçirmişti ki dalıp gittim elli yıl öncesine.
O yıl Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 50. yıldönümünü ülke çapında muhteşem etkinliklerle kutlamıştık.
Okulumuzda sahneye konan bir tiyatro vardı; folklor ve müzik gösterisi, sınıflar arası spor karşılaşmaları yapılmıştı; Cumhuriyet’imizi anlatan konferanslar, bilgi yarışmaları da cabası… Müthiş coşkulu bir seneydi.
İlçemizde kulüpler arası futbol turnuvası, 29 Ekim’de Kurtuluş Savaşı ve Kore gazilerinin, tüm kuruluşların, esnafların, kısaca ilçedeki herkesin en azından seyirci olarak katkıda bulunduğu muhteşem bir tören geçişi, akşamına tören alayı…
Tüm illerde ve ilçelerde coşku dolu çeşitli etkinlikler, tüm Türkiye’de kalplerin aynı heyecanla attığı unutulmaz yıl…
Ve hepsine taç olan harika 50. yıl amblemi…
Bütün bunları sesli olarak düşünmüş olmalıyım ki Futbolcu Emeklisi sorularıyla beni ezmeye devam etti ama hak etmiştim doğrusu.
“Yaa bütün bu coşkuyu birlikte yaşadık Köşe Yazarı. Şimdi bana söyle bakayım. ‘Hangi aydayız ve bu ayın en önemli günü ayın kaçı?’ sence.”
“Ekim… 29 Ekim tabii…”
“Bravo sana! Nasıl da bildin?”
“Şimdi bir soru daha. Söyler misin bana bu sene Cumhuriyet’in kuruluşunun kaçıncı yıl dönümü?”
“100. yıl dönümü…”
“Ve sıra son sorularda: Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. yıldönümünde ilçelerde, illerde, Türkiye çapında hangi etkinlikler planlandı ve insanlarımızda nasıl bir coşku havası var?”
“…”
“Şimdi söyle bakalım: Hayır mı, şer mi?”