Ercan Çalışkan
Ercan Çalışkan

Bunları da gördük ya!

Bunları da gördük ya!

Şu sıralar İstanbul’dayım. Bilenler için yazıyorum. Aksaray’a ve Millet Caddesi’ne yakın bir yerdeyim.

 

Olur ya bir gün siz de buralarda birkaç gün kalırsınız diye size bir iyilik yapmak istedim.

 

Millet Caddesi’ne yolunuz düşerse, sakın ola ki Türkçe tabela aramaya kalkmayın ama Arapça tabela görmek isterseniz gözünüzü kapatıp herhangi bir yöne elinizi uzatın. Gözünüzü açtığınızda bir Arapça tabelayı işaret ettiğinizi göreceksiniz. Kaldırımda birine Türkçe bir şey sormayı da düşünmeyin, suratınıza bön bön bakan insanlarla karşılaşacaksınız çoğu kez. Caddenin her iki tarafındaki kafelerde nargile tüttüren Suriyelilere kafanızı döndürüp bakmayın. Aklınıza hâli hazırda Suriye’de görev yapan Mehmetçikler gelir, tansiyonunuz yükselir. Unutmadan bir de Fındıkzade’de cuma günleri kurulan pazara, akşam dağılış saatlerine yakın gitmeyin. Tezgâh kenarından sebze, meyve toplamaya çalışan ve Türkçe konuşan vatandaşlarımızın hali içinizi acıtır.

 

“Ele verir talkını, kendi yutar salkımı.” derler ya! Benimki tam da bu hâl… Bunların hepsini yaptım. Ruh halim öyle bozuldu ki alfabenin ilk harfi olan kanalı izlemek bile sinirlerimi yatıştırmadı. Ben de aynı mahallenin gazetelerini okumaya karar verdim. Amiral gemisi olan gazetenin birkaç gün önceki nüshasından başladım okumaya…

 

*

 

İşte aradığım haber… .Yerli savaş uçağı 18 Mart 2023’te hangardan çıkıyor.(1)

 

“Oh be!” dedim. İçimden “Avrupa! Avrupa! Duy sesimizi…” diye slogan atmaya başladım. Haberleri okumaya da devam ettim.

 

Bir başka gün gazetesi…

 

“Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdülaziz El Suud’un davetine icabetle 28-29 Nisan 2022 tarihlerinde Suudi Arabistan’ı ziyaret edeceklerdir.”(2)

 

Ve bir haber daha…

 

“Başkan Erdoğan, Suudi Arabistan’a geldi!”(3)

 

“Hımmm! Başkan…”

 

Aklım karıştı. Önce “Oh be!” ünlemi uçup gitti. Sonra “Avrupa! Avrupa! Duy sesimizi…” sloganı kayboldu.

 

İç sesim çıktı ortaya…

 

*

 

Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın, 2 Ekim 2018’de Suudi Arabistan’ın İstanbul Konsolosluğu’nda öldürülmesiyle ilgili manşetler gözümün önüne geldi. Sayın Cumhurbaşkanı’mızın bu cinayet üzerine yaptığı konuşmalar, beynimin içinde dönüp durmaya başladı.

 

Sayın Cumhurbaşkanı, İstanbul’da gerçekleştirilen Kudüs Platformu İkinci Konferansı’nda Suudi Arabistan’a sert sözlerle yüklenmişti.  “Kaşıkçı, konsoloslukta alçakça şehit edildi. Bunlar dünyayı enayi zannediyor, insanları enayi zannediyor. Bu millet enayi değil, hesabı sormasını bilir.” diye yüreklerimize su serpmişti.

 

Herhalde hesabı sormaya başlamışızdır o günlerde… Çünkü Sayın Cumhurbaşkanı’mız 14.12.2018 tarihinde “Kaşıkçı Davası dosyalarını istiyorlar verelim de bir de bunları yok mu edeceksiniz? Dinletiriz, gösteririz ama vermeyiz.” demişti.(4)

 

“İşte dik duruş bu!” demiş, nasıl da gururlanmıştık.

 

Sonra da Türk ekonomisindeki müthiş(!) şahlanış… “Faiz sebep, enflasyon sonuç!” diye dünyada ilk olan bir yola çıkmıştık. Faizi %19’dan, %14’e kadar geri çekmiş, bankalara bu faizle borç verirken, onlardan %24’le borç almaya başlamış; enflasyonu da %61’e fırlatmıştık. Vardır bunda bir keramet, aslında zarar zannettiğimiz bir kârdır belki. Bizim aklımız yetmez deyip yutkunup oturmuştuk.

 

Bu arada Cumhuriyet tarihinde bir ilk daha yaşanmıştı. Hazine’nin ödeyeceği iç borç faizi, ilk kez anaparayı geçmişti. Ödenecek iç borç tutarı dört ayda yüzde 13 artarken, faiz tutarındaki artış yüzde 119’u bulmuştu.(5)

 

Ve biz dış politikada kim bilir kaçıncı kez yüz seksen derece çark etmiştik?

 

Suudi Arabistan’a önce vermeyeceğiz dediğimiz tüm belgeleri göndermiş, Türkiye’deki dosyayı kapatmıştık.

 

Şimdi Sayın Cumhurbaşkanı’mız gidiyorlar. Bakalım gelecek dolarlar, bir zaman hakaret edip sonra Emir’lerini turkuaz halılarda karşıladığımız Birleşik Arap Emirliklerinden gelenlerden çok mu olacak? Bakalım Kâbe’de çekilen fotoğraflar nasıl servis edilecek? Kesin korumalar eşliğinde, onların açtığı yoldan geçilerek yapılan müthiş tavaftan gözlerimiz yaşarır. Nasılsa bu yıl Diyanet’in açıkladığı 20 bin TL’lik umre fiyatından dolayı “İşte inancın fotoğrafları bunlar!” diyerek teselli buluruz.

 

Neydi müthiş özlü sözümüz: “İtibardan tasarruf olmaz!

 

İtibar dediğiniz, devletin duruşuyla değil, saraylarıyla, uçaklarıyla, yüzlerce arabalık Cuma konvoylarıyla, saraylardaki iftarlarıyla sağlanıyor herhalde…

 

Devletin duruşu, politik tutarlılığı, saygınlığı dediğin nedir ki zaten?

 

Bunları da gördük ya; bakalım daha neler yaşayıp neler göreceğiz?

 

*

 

Şu iç sesimin yaptığına bakar mısınız? Ne güzel “dünyaya yön veren ülke olduğumuz düşüncesiyle” hayallere dalacaktım. Yine kafamı karıştırdı. En iyisi onu kovmak ve güzel bir dilekte bulunmak…

 

İyi bayramlar dostlar…

 

 

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!