Ta çocukluğumdan beri eğlence ortamlarının değişmeyen bir türküsü vardı: Bu fasulye iki buçuk lira
. Derken Ata Demirer bir film yaptı ve bu türküyü kullandı; ama baktı ki iki buçuk lira yerinde durmamış. Küçük(!) bir değişiklik yaptı: Bu fasulye yedi buçuk lira. İyi de fasulye yerinde durmuyor ki türküdeki sözlerine uyup hem kaynıyor hem oynuyor. Şimdiki fiyatı cinsine göre 20 TL ile 38 TL arasında değişiyor.
“Simide zam geldi, artık iki buçuk lira” haberini dinlerken bu türkü aklıma geldi.
Merak etmeyin, iki çocuğu olan bir asgari ücretli diye başlayan bir cümle kurup peşinden hesaplar yapmayacağım; çünkü bir genel başkan yardımcısı çıkıp “Çıkarsın bakalım telefonunu, bu akıllı telefonu kaç paraya almış, ne kadarlık internet tarifesi kullanıyormuş.” söylesin diyebilir. O gariban işçi de ona “Efendim ben 20 senelik asgari ücretle çalışan işçiyim. 2003’te maaşımla 14,4 küçük altın alınabiliyordu. Şimdi 3,3 küçük altın alınabiliyor. Mecburum akıllı telefonu taksitle almaya, internet kullanmaya. Bunlar olmasa çocuklar nasıl ders dinleyecek?” derse bunun sonu iyiye gitmez. Durup dururken başını derde sokmayayım garibin. Malum durumdan vazife çıkaranlar var. Bunlardan biri, mesela Trakya bölgesinden bir dekan çıkıp “Asgari ücretli misiniz, kısa çalışma ödenekli misiniz; onu bunu bilmem, biz eylem falan yapmayız. Biz gece vakti işi bitirir, ertesi gün işe gideriz, bilin istedim.” diye bir tweet atar, hatta mi’leri, mı’ları bitişik yazıp nasıl da müthiş bir liyakatla oraya geldiğini de ispat eder. O zaman da garip asgari ücretli ne yapacağını bilemez. En iyisi ben bu tehlikeli konuyu burada hemen keseyim.
Hem, şimdi anayasa değişiklikleri gibi tüm toplumun sabah akşam düşündüğü(!) ve yönetimin hiç de gecikmeden dört aşamalı bir planla devreye soktuğu çok ama çok önemli bir gündemimiz varken…
Üstüne üstlük bir de 2023’te yaşayacağımız müthiş heyecanların, başımızı gökyüzünden yeryüzüne çevirtmeyecek coşkuların şimdiden keyfini çıkarmak varken…
Bu netameli konuları ne yapayım ben? Mis gibi hayallerimiz var:
2023 gelecek ve hep birlikte, yerli arabamıza bineceğiz. Uzakta olanlarımız, hiç görmemiş olsak bile “Yerli ve milli uçağımız göklerde!” diye kaç seçim Türkiye’nin her yerine asılan afişlerle bize varlığı bildirilen uçaklara atlayacağız. Doğru uzay üssümüze gideceğiz. Füzemizin fırlatılmasına tanıklık edeceğiz. Ay’a sert inişimize tanıklık edeceğiz.
Haa, bir de unutmadan 2023’te Lozan’ın gizli maddeleri çıkacak ve biz satamadığımız, gizli tutulan altınları da satabilir hale geleceğiz. Kim tutar bizi!
Ben bu konulara bakarım arkadaş!
İşte bu noktada, en iyisi Emekli Öğretmen’e bunları anlatayım; o da güzellikleri yaşasın diyerek telefonun tuşlarına bastım. Hay basmaz olaydım. Bütün keyfim kaçtı!
“Bir kere şu Lozan’ın gizli maddeleri diyenler var ya onlar, “Şeyh uçmaz, mürit uçurur.” atasözünde sözü edilen müritlerin ta kendileri. Bilirsin ben Dil ve Tarih, Coğrafya Fakültesi mezunuyum. Benim tarih profesörü olan öyle dostlarım var ki isteyen herkesin önüne böyle bir şey olmadığını kanıtlayan belgeleri yığarlar. Dünyanın bu en saçma tezini hâlâ dillendirenler var ya onların aklına şaşıyorum.
Aya gitmeye gelince… Türkiye Uzay Ajansı’nda kimlerin çalışacağı ise ’52 numaralı’ Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile belli oldu. Resmi bilgilere göre Uzay Ajansında 123 kişi çalışıyor. Bunlardan 20 tanesi Uzay Teknolojileri Uzmanı, 10 tanesi Uzay Teknolojileri Uzman Yardımcısı, 12 tanesi Astronom. Altışar tane de Fizikçi, Matematikçi var. Tabii ki bunların başına Başkan (1), Başkan Yardımcısı (2), Hukuk Müşaviri (1), Daire Başkanı (6), Başkanlık Müşaviri (4), Şube Müdürü (12), İç Denetçi (1), Avukat (3), Mühendis (20), Grafiker (3), Memur (10), Sekreter (6) de gerekir doğal olarak! Dikkat ettiniz mi 6 matematikçiye, 12 şube müdürü; 6 fizikçiye 6 sekreter. Eee yakından takip dediğin böyle olur. Her birinin başına iki kişi koymaya çalışmak lazım! Doğrusu bu! NASA’da çalışanların sayısını merak ederseniz: Yaklaşık 20 000 kişi.
Bütçe de müthiş! Türkiye Uzay Ajansının bütçesi, Cumhurbaşkanlığı 2021 Yılı Yatırım Programı’na göre ajansın yatırımları için 5 milyon TL. Bu paranın içinde personel giderleri de dahil her şey var. Peki uzayla ilgilenen diğer ülkeler ne ayırmış: NASA (ABD): 19,5 milyar dolar, Çin Uzay Ajansı: 8 milyar dolar, Avrupa Uzay Ajansı (ESA): 6,27 milyar dolar, Roskosmos: 3,27 milyar dolar…
Müthiş bir denge var değil mi?
Şimdi biz bu bütçeyle Ay’a nasıl sert iniş yapacağız dersin? Hem de Rusya, Soyuz roketleriyle bir astronotu ISS’e göndermek için 80 milyon dolar, ABD merkezli SpaceX şirketi 50 milyon dolar isterken…
Unutmadan resmi rakamlarla, Merkez Bankası’nın swaplardan arındırılmış net rezervinin 48 milyar dolar, üstüne %4,5 cari açık olacağını da unutmayın.
Bu bilgilere rağmen hâlâ Ay’a bakıyorsanız, siz bilirsiniz.
Arabadan, uçaktan söz bile etmiyorum. Onları, anlatılan masallara her seçimde inananlar düşünsün. Üstüne tankı da eklesinler.
Son olarak şunları söyleyeyim: “Ben ülkemizin bir uzay hedefi olmasından, kendi uçağını göklerde uçurmasından, dünya pazarlarına yayılmış çeşitli markaları olmasından “amasız, fakatsız” gurur duyarım. Benim anlatmaya çalıştığım bu güzelim duyguların koltuk uğruna istismar edilmesi ve tasarruf edilmeyeceği en yetkili ağız tarafından defalarca dile getirilen “itibar” uğrunda harcanıp yok olması.
Bilmem anlatabiliyor muyum?
Yorumlar kapalı.