İç sesim dedi ki: “Sen geçen hafta rüyanı anlattın. Bu ne demek: Rüya anlatılabiliyorsa masal da anlatılabilir demek… “ “Lafı dolandırıp durma, ne demek istiyorsun açık söyle! Ben daha önce de rüyamı anlattım ama o zaman böyle bir laf atmamıştın bana!” dedim. “Tamam tamam! Açık konuşuyorum: Bu hafta ben bir masal anlatmak istiyorum. Köşeni bana ayır!” dedi.
“Olur ama baştan hatırlatayım. Kimseye laf çakmak yok. Benim aklım ermeyen konularda konuşmak yok.” diye baştan önlemimi aldım.
***
Bir varmış, bir yokmuş. Orda bir köy varmış uzakta… O köyün adı “Bizim Köy” müş. Bizim Köy’ün karizmatik, uzun boylu bir muhtarı varmış. Masal bu ya ülkenin her yerindeki köylerin hepsinin adı “Bizim Köy” müş. Adı “Bizim Köy” olanların dışında koskocaman bir köy varmış. Onun da adı “Büyük Köy’ müş. Büyük Köy’ün de karizmatik, uzun boylu ve de her şeyi bilen, güzel konuşan bir baş muhtarı varmış. Hiç kimse onun kadar bilemez, onun gibi konuşamazmış.
Günlerden bir gün, Bizim Köy’ün Muhtarı, hem şoförü, hem koruması, hem odacısı Murtaza’yı çağırmış, minareden bir anons yaptırmış, “Akşam namazından sonra bütün komşular muhtarlığın altındaki kahvenin “millet kıraathanesi”nin bahçesinde toplansın. Maskeleri takmayı da unutmayın. Duyduk duymadık demeyin.
Herkes akşam yemeğini namazdan önce yemiş, namazdan çıkan doğru kahveye yönelmiş. Masalarda beşer sandalye varmış. Onlar dolunca, geç kalanlar içeriden sandalye alıp gelmiş; masaların hepsi altışarlı yedişerli dolmuş. Hatta azaların masasında tam on kişi varmış. Herkes toplanınca Muhtar, mikrofonu eline almış, “Alo, deneme, bir iki.. “diye seslenmiş. Ta minaredeki hoparlörlere de verilen yayından çıkan sesini pek beğenmiş. Ve boğazını temizlemiş, yanındaki yabancıya “Müsaadenle…” deyip konuşmasına başlamış:
–Kıymetli ve çok değerli, pek muhterem, sayın komşularım…
Tam bu sırada biri sözünü kesmiş:
–Muhtarım, memleketin hali belli… Salgın her tarafta kol geziyor. Sen de bizi buraya topladın. Masaları doldurduk. Kahveci çaylarla kuru pastaları getirdi. Kuru pastalar muhtardan, çaylar kendinizden de dedi. Cuma günü devlet karar almadı mıydı? Toplantı yasak, ikram yasak diye…
Muhtar bakmış, her şeye burnunu sokan emekli öğretmen… Çok sinirlenmiş:
— Sen devletten iyi mi bileceksin? Bir kere Cuma günü o yasaklar duyurulduktan üç saat sonra geri alındı. Niye? Çünkü ertesi gün çok önemli toplantı vardı. Önemli toplantılara korona gelmez. Devlet onu engeller. Sen Sayın Büyük Köy azasının düğününde hasta olanı duydun mu hiç? Bu toplantı da devlet işi… Devlet isterse yasaklara ara verir. Bütün bunlar BEKA sorunu… Bu toplantı da köyümüzün BEKA sorunu…
— Neyse, nerede kalmıştık? Tamam hatırladım. Komşular şimdi beni iyi dinleyin. Yanımdaki misafirimiz onların köyünde partimizin ekonomisini idare eden, muhtarlığın planlamalarını yapan çok mühim bir arkadaştır. Onunla birlikte köyümüz için çok büyük projeler hazırladık. Şimdi Beyefendi bize bu projeleri anlatacak.
Uzman misafir mikrofonu eline almış ve başlamış anlatmaya:
— Değerli Hemşerilerim, köyümüz için derhal V tipi toparlanma başlatıyoruz. Biliyor musunuz V tipi toparlanma ne demek? Nereden bileceksiniz ki? En iyisi ben anlatayım: “V” tipi toparlanma; ekonomide sert düşüşün ardından toparlanmanın da aynı ölçüde hızlı olacağı görüşünü yansıtırken, zamanlama açısından da daha kısa bir süreye işaret ediyor.
O emekli öğretmen gene lafa karışmış:
— Uzman Beyefendi, bu muhtar 20 senedir burada, zatı alilerinizin partisi de yıllardır hem Büyük Köyde hem Bizim Köy’de iktidarda… Bu ekonomide sert düşüş dediğiniz hangi dönemde oldu?
Uzman beyefendi durur mu ağzının payını vermiş:
— Beka meselesi kardeşim beka… Sen bu milleti sevmiyor musun? Televizyon, radyo, gazete takip etmez misin sen? Lafa karışma da köyümüzü ihya edecek projeleri anlatalım.
— İyi de Uzman Beyefendi, bu köye kaçıncı gelişiniz; verdiğiniz vaatleri ben bile unuttum. En son “Millet Kıraathanesi”, çay, simit bedava dediniz, Kahveci Mehmet şakır şakır paralarını alıyor çayın, simidin…
— Adam çay, simit derdinde biz köyü kurtarmanın derdindeyiz. Bizim derdimiz köyün bekasını kurtarmak… Tövbe Yarabbi… Bir kere Sayın Büyük Muhtar’ın Danışmanı’nın dediği gibi, en kötü günler geride kaldı.
Emekli öğretmenin susacağı yoktu:
— Sayın Sayın Büyük Muhtar’ın Danışmanı bu cümleyi kaç defa kurdu biliyor musun Sayın Uzman Beyefendi? 3 Ekim 1018, 11 Mart 1019 ve 23 Mayıs 1019, 30 Temmuz 1019, 24 Ocak 1020 tarihlerinde yaptığı konuşmalarda da ‘en kötü’nün geride kaldığını söylemişti. En son 10 Eylül 1020’de “Ekonomide ve finansal sistemde en kötüsü geride kaldı.” dedi. Bakalım bundan sonrakini ne zaman söyleyecek?
— Sen bu ülkeye düşman mısın arkadaş? Tıpkı kredi derecelendirme kuruluşları gibisin. Sayın Büyük Muhtarımız nasıl ağızlarının payını verdi ama! “Şu anda ülke ekonomide pik yapıyor, dibe değil tavana… Onlar da kalkmışlar bizim şimdi puanımızı tekrar düşürme yoluna gidiyorlar. Ne yaparsanız yapın. Bu puanlamalarınızın kıymeti harbiyesi yok.” Ben de sana diyorum ki senin konuşmalarının kıymeti harbiyesi yok.
Öğretmen bıyık altından gülerek:
— Biliyor musun Uzman Beyefendi? Kredi derecelendirme kuruluşlarının verdiği notlar zaten bizim için değil; ülkeye yatırım yapmayı düşünenler için… Verilen notlar Ugandayla aynı kredi notu… Şu anda biri değil hepsi olumsuz şeyler söylüyor ama bir zamanlar aynı şirketler ülkeyi öve öve bitiremiyordu. Fitch 5 kasım 1012, S&P 27 Mart 1013, Moody’s 16 Mayıs 1013 tarihlerinde 992’den beri ilk kez yatırım yapılabilir seviyesine çıkaran notları verirken hiç kimse düşmanlıktan söz etmiyordu. Bu arada ilginç olan şu: Bankalar Birliği Japon kuruluşu JCR AVRASYA’nın %85’ini aldı ama o da notumuzu düşürdü. Bir de unutmadan “Pik yukarıya yani tavana doğru yapılır sadece, dibe pik olmaz.”
Konuşmanın burasında Uzman Beyefendi kızmış, köpürmüş, küsmüş; “Vatan haini bunlar, BEKA düşmanı bunlar!” diye bağıra çağıra kalkmış gitmiş. Masalımız da burada bitmiş. Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine…
***
Eeey iç sesim, sen beni ayakta uyuttun gibi geliyor bana… Anlattığın bu masaldaki her şey tanıdık geliyor… Şimdi bu masalı okuyanlar ya “Aynı bizim ülkenin hali!” diye düşünürse ne olacak? Beni bu işlere karıştırmasan olmaz sanki! Ben kendi halinde emekli bir öğretmenim hepi topu. Beni büyük büyük konuların içine atma! Sadece sen değil kimse atmasın.