Bu hafta farklı bir konu yazayım dedim kendi kendime. Oturdum ne yazsam diye düşünmeye başladım. Sorunum konu bulamamak değil, onca önemli konunun arasından hangisini seçeceğime karar verememek…
Buldum dedim sonunda, İstanbul Sözleşmesi’ni yazabilirim. Daha doğrusu İstanbul Sözleşmesi’nden çıkma kararının iptali isteğini Yargıtay’ın ikiye karşılık üç oyla reddetmesini yazabilirim. Böylece haftalardır ekonomi, bıktık artık diyenlere başka bir pencere de açmış olurum. Şu süreç hangi mantıkla doğru olarak kabul edilebilir, onu bulmaya çalışırım: Ülke olarak öncülük etmişiz. Başka devletlerin İstanbul’da toplanmasında baş rol oynamışız. Bir karar aldırmışız. İlk imzalayanlardan olmuşuz. Meclisimize onaylatmışız. Şimdi de bir imzayla biz çıktık demişiz.
Buradan da bağlantı kurup Rahip Brunson hadisesini veya Suudi Veliaht Prensi’ni gündeme getirerek Türkiye’de taraflı yargı var mı diye sorarım. İlgimi çeken kısmı da yazarım: “Üç oydan birini veren, yani kadınlarla ilgili bu sözleşmeye aleyhte oy kullanan, kendisi de bir kadın olan sayın yargıcın AKP tarafından yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin 1. Hukuk Müşaviri iken Sayın Cumhurbaşkanı’mızın imzasıyla bu üyeliğe atanmış olması… Hoş, aleyhte olan diğer iki üye de oraya Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından atanmış ama en azından onlar kadın değil.”
Bu konuya ısındım, yazmaya karar verdim. Detayları araştırmaya başlamıştım ki…
Sayın Maliye Bakanı’mızla ilgili bir haber düştü ajanslara… Onu yazmaya karar verdim.
Ne kadar şanslı bir ülkeyiz dedim kendi kendime. İyi ki böylesine başarılı insanlarla dolu çok sayıda ailemiz var. Bu yüzden Danıştay konusunu sonraya bırakabilirim. Nedir şansımız, merak ettiniz değil mi? Gözlerimi kapadım, neler yazacağımı hayal etmeye başladım. Altı ay sonrasını değil ha! Sadece yazacaklarımı…
“Efendim, müjde! Hazine ve Maliye Bakanımız Nureddin Nebati’nin yeğeni Seyyid Mahmut Nebati, Türk Hava Yolları (THY) İkram ve Uçak İçi Ürünler Başkanı oldu. Artık ekonomimizdeki müthiş başarı hikâyelerini THY’den de bekleyebilirsiniz. Bu arada inşallah yeğeni de amcası gibi ‘Gözlerimizi kapatıp altı ay sonra uyansak, içim kıpır kıpır!’ diye müthiş vizyon örnekleriyle işe başlamaz ve inşallah pilotlarımız uçak kullanırken gözlerini kapatıp hayal kurmazlar.
Başarılı ailelere bir başka örnek… Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un eşi Fatmanur Altun var mesela. O da THY’de…
Aslında tam örnek şu: “Kavakçı Ailesi ve Devlet”…
Merve Kavakçı, Büyükelçi yapıldı.
Mariam Kavakçı, Cumhurbaşkanı danışmanı. Sayın Cumhurbaşkanının özel tercümanı (Özel bilgi: Cumhurbaşkanımız tarafından “kızımız” diye tanımlanması çok doğru ama muhalefet lideri “hanım kızımız” derse “sürtük”ten bile kötü.)
Gülham Kavakçı Cumhurbaşkanı danışmanı.
Ravza Kan (Kavakçı) AKP milletvekili (Hani şu eski İBB tarafından dolarla burs verilen gariban hanımefendi). Osman Kan, Ravza Hanım’ın eşi. Sağlık Bakanlığı’na bağlı bir devlet kurumu olan Türkiye Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürü.
Erva Kan (Kavakçı) Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi Proje Direktörlüğü’nde koltuk sahibi.
Bir kız kardeş daha Elif Kavakçı, Sayın Cumhurbaşkanı’nın eşi Emine Erdoğan’ın moda tasarımcısı.
Şimdi düşünüyorum da “Allah korusun, bu Kavakçı ailesi” olmasaydı ne yapardık biz?
İşte, İstanbul Sözleşmesi’ni bırakıp bu mutluluk rüzgârları estiren “başarılı aile öyküleri”ni yazıp sağda solda “Nepotizm, akraba kayırma veya adam kayırma, öznel ve adil olmayan şekilde yapılan ayrımcılık.” demektir, bizde de yayılıyor diye yaygara koparan Emekli Öğretmen’e de bir kapak gönderecektim ki o aradı.
“Şu anda bu haftaki yazında benimle uğraşma hesapları yaptığını biliyorum. Onların hepsini bırak, bir öğrencimden gelen e-postayı yayımla.”
Allah Allah, hep böyle oluyor. Bu adam bizim eve gizli kamera mı yerleştirdi, yoksa iç sesimi mi bir şekilde ikna etti bilmiyorum; tam hakkında bir cümle yazacağım, anında arıyor.
Neymiş bakalım o e-posta…
***
Sevgili Öğretmenim,
Geçen hafta Köşe Yazarı’na emrivakiyle yazdırdığınız yazıyı ben yazsam, aynısını yazardım sanırım. Ne de olsa sizin öğrencinizim. Ülkenin geldiği duruma ben de çok çok üzülüyorum. Şu an 35 yaşındayım, ömrümün neredeyse yarısı bu iktidar ile geçti. Hiçbir konuda bir iyileşme, gelişme yok maalesef. Bazen kendime soruyorum, son yirmi yılda müteahhitlik dışında (o da hepsi için değil) iyiye giden, gelişen bir meslek dalı var mı diye? Cevabım net: Yok.
Şahsen ben henüz ilkokuldayken avukat olmak istiyorum diye cevaplardım, ileride ne olmak istiyorsun sorularını ve avukat oldum. Günün sonunda mesleğimin 12. yılından sesleniyorum: Çok pişmanım. Neden mi, çünkü yurt dışına gittiğimde hiçbir işe yaramıyor diplomam; bir pozitif bilim değil zira. Geldiğimiz nokta bu, memnun değilim. Henüz avukatlığın ne olduğunun dahi bilinmediği, adaletin olmadığı bir ülkede savunma makamında bulunmak kendini kandırmak gibi geliyor bana.
Ortanca kız kardeşim Uludağ Üniversitesi işletme mezunu idi, aslında yaşıtlarına göre şanslıydı da çünkü hem okurken birçok yerde çalıştı hem de kendisini sürekli olarak geliştirdi ve bir firmanın Bursa Bölge Temsilciliğinde işe başladı mezun olunca. En azından sosyal hakları, fazla mesaisi vs. gibi yasal hakları tamdı ve asgari ücretin üzerinde bir ücretle çalışıyordu. Kendi kendine yetmesine rağmen bir gün bana “Abla ben bir ömür boyu böyle kıt kanaat geçinmek için mi ömrümü harcayacağım, tatile gitmek için bir yıl taksitle ödeme mi yapacağım, ben bir şekilde yurt dışına gitmek istiyorum.” deyince “Haklısın!” diyebildim sadece ve Aralık 2021’de gitti. Atlanta Georgia’da iki işte birden çalışıyor, hafta sonu yaptığı ek işin geliri ile Los Angeles’a bir haftalık tatile gidebiliyor, hatta ayırdığı bütçenin yalnızca üçte biri ile tatilini bitirdiğini söylüyor. Sadece altı ayda tüm gereksinimlerini karşıladığı gibi şimdi arabasını alacak ve dönmeyi düşünmüyor. Bu düşüncesinde de son derece haklı. Küçük kız kardeşim de geçen yıl Akdeniz üniversitesi Gastronomi ve Mutfak Sanatları bölümünü kazandı, o da şu an para biriktiriyor yurt dışına gidebilmek için. İnanabiliyor musunuz henüz okul bitmeden, birinci sınıftayken.
Sözün özü Hoca’m, gözü yurt dışında olanlar sadece doktorlar ve mühendisler değil. Gençlerin neredeyse tamamı fırsat bulduğu anda yurt dışına gitme hesapları yapıyor.
Bilin istedim.