Fransa cumhurbaşkanı Nikolas Sarkozy, tarihe dayanan kompleksiyle 22 Nisan 6 Mayıs 2012 seçimleri için, Fransa Ermenilerinin oylarını da hesaba katarak “sözde soykırım” kozunu harekete geçirdi. İster Ermeni lobisinin başarısı deyin, ister Sarkozy’nin başarısı; çıkan sonuca göre, iyi bir işbirliği ve strateji sonucunda, Fransa ve Ermeni’si, ülkemize olan karşı duruşlarında ciddi bir başarı kazanmış görünüyorlar.
Şu anda, Fransız Parlamentosunda kabul edilen yasa ile bir kişi gerçek kaynaklara dayanarak “1915 olaylarının” soykırım olmadığını ispatlasa dahi, suç işlemiş olacak ve yargılanacaktır. Bu da demektir ki, Fransa’da, ‘Engizisyon Mahkemelerinin’ ruhu hala yaşamakta. Yani idam cezası karşısında, “dünya yuvarlaktır”ı inkâr etmek zorunda kalan Galileo’dan bu yana Fransa’da değişen pek de bir şey yok… Tepkisiz kalanlar da dâhil(!)… özellikle kendi ilkelerine ters düşen karara sessiz kalan Fransa kamuoyu, bir gün bu yasanın ağırlığı ve etrafa saçtığı pis kokuları altında boğulacaktır.
Tarihte bir dönem yıkanmanın bile yasaklandığı Fransa, pis kokula/rı/na karşı parfümler icat etmiştir de,“Türk soykırım yaptı” iftirasını atarken yaydığı bu pis kokudan nasıl arınacaktır merak ediyorum.
Sarkozy ve işbirlikçileri, öyle kurnazca bir yol takip ettiler ki, yasa tasarısını sonuna kadar savunan “Türk düşmanı” Cezayir asıllı vekil Valeri Boyer sayesinde, “Bir taşla iki kuş vurarak” hem Ülkemizi soykırımcı ilan ettiler, hem de Fransa’nın Cezayir’de uyguladığı soykırımını “yine Cezayir asıllı bir vekille” aklama yoluna gittiler.
Tarihi gerçek şudur ki; 19. yüzyıla kadar Osmanlı hâkimiyetinde kalan Cezayir toprakları 1830 yılında Fransa topraklarına katıldıktan sonra 132 yıl boyunca Fransa’nın sömürgesi olarak kalmış… 1954 yılından 1962 yılına kadar da süren bağımsızlık mücadelesi esnasında, ayaklanmalar bastırılırken çok sayıda insan işkence ve kötü muameleden geçirilmiş yaklaşık 1,5 milyon Cezayirli kendi topraklarında Fransızlar tarafından katledilmiştir.
Bu gerçeğe rağmen Cezayir asıllı Valeri Boyer’in Fransa’ya taraf tavrı, ülkemizde karşılaştıklarımızla kıyasladığımız zaman şaşırılmayacak gibi değil; aslen Türk olduğunu iddia eden“kimliksiz(!)”lerin, sözde aydınların, Ermenilerden özür dileme ve dolayısıyla “sözde soykırımı” tanıma adına başlattıkları imza kampanyası, meydanlarda ki yürüyüşler ve eylemler bize “mensubiyet duygusunu” yeniden sorgulattı.
Bütün bunlara, ülke idaresini elinde bulunduranların iyi niyet adı altında göstermiş oldukları refleksler de eklenince belki de olaylar bugünlere taşınmış oldu. Cumhurbaşkanımızın Milli maç için Ermenistan’a gitmesi ve oradaki “Türk katili” diplomatlarla samimi görüntüler vermesi akabinde, ülkemizdeki Ermenistan’la olan- milli- maçta “stada” Azerbaycan bayraklarının alınmaması ciddi yanlışlardan bazıları.
Hükümetin, Karabağ işgalinden dolayı kapanan Ermenistan sınırlarının (ki işgal hala devam etmekte olduğu halde) açılabilecek olduğu mesajını vermesi ve yine aynı sebepten kapatılan hava sahalarımızın sessiz sedasız açılması, sözde “Ermeni soykırım” tezini çürüten Türk Tarih Kurumu başkanı büyük tarihçi Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu’nun kurumdaki görevine son verilmesi… gibi talihsiz olaylar, hem Azeri kardeşlerimizi küstürmüş (Bakü’de ki Türk şehitliğindeki bayrağımızı indirecek kadar) bizi bugünlere taşıyan yanlış politikalar olmuştur.
H. Nihal Atsız’ın da söylediği gibi “taviz hiçbir güçlüğü çözmemiştir” çözemez de!.. Bunun örneğini “Kıbrıs meselesi” gibi daha birçok olayda da yaşadık, gördük. ‘Taşnak ve Hınçak Cemiyeti’ ve ASALA’nın Türk”e yaptıklarının daha kanı kurumadı. Hocalı ve Karabağ’da binlerce insanımızın hala kemikleri sızlıyor. Taviz, taviz taviz… Taviz, dostun gönlünü kazanmak için verilir. İyi niyeti olmayanın zaten alınacak bir gönlü yoktur ki; kazanılsın. Hak etmeyene verilen taviz onun cüretini ve iştahını artırır. İşte şimdi tamda bu durumdayız.
Tüm bu yaşananların ve “yöneticilerimizin” attığı yanlış adımların, Ermenilerin idealleri olan 4T(terör-tanınma-tazminat-toprak talebi) projesinin gerçekleşmesine ön ayak olduğunu artık görebilmekteyiz. Her şey sırasıyla işler durumda; ASALA’nın bitirilir bitirilmez, PKK’nın hortlaması , ülkemiz üzerinde oyunlar oynanıp, taleplerde bulunulması, Amerika’nın ve Batı’nın sözde soykırımı tanıması ile nihayetinde bizden tazminat ve toprak taleplerinin geleceği… gibi.
Bugün Ermenilerin hala bu sözde soykırımı gündeme getirmelerinin tek sebebi, Büyük Ermenistan ülküsüdür. Yunanistan’ın her fırsatta Türkiye’ye zarar verme çabası Megali İdea’dan gelir ve bu da İstanbul başkent olmak üzere Helen İmparatorluğu’nu kurma hedefidir. Ruslar’ın Karadeniz’i alarak sıcak denizlere inme hedefi asla bitmemiştir ve aksine daha da kuvvetlenmiştir… Yani sözün kısası ülkemiz üzerinde birçok milletin gözü vardır ve bizim ayağımızın takılmasını ağızları açık, iştahları kabarmış bir şekilde beklemektedirler.
Aslında dava;Anadolu’ya ait olmadığını iddia ettikleri Türkler’i Anadolu’dan kovup, Orta Asya’ya göndermektir!..
“Peki, Ülke olarak bu durumdan nasıl çıkarız?” diyenlere, bir hukukçumuz iki çözüm önerisi sunuyor: “Ya içinde bulunduğunuz uluslararası hukuk çevresinden tamamen çıkarsınız, İran veya Küba gibi izale olursunuz ve insan hakları mahkemesinin kararlarını tanımayacağınızı açıklarsınız ya da bir Ermeni fonu kurup şimdiden para biriktirmeye başlarsınız…”
Tarihinde uğradığı mezalimlikleri anlatamayan ve bir milli düşünce oluşturamayan millet, işte böyle “sözde soykırım” hikâyelerine savunma hazırlar. Bu konuda kamuoyu oluşturamayan ve de “Fransa’ya” nefesini hiç hissettiremeyen Hükümete ise bir tavsiye “Sesini duyuracak kadar büyük kararların içinde ol… ve de ülkenle ol.”
Görünen o ki, bu İş yine yüce Türk Milleti”ne düşecek… Türk genci, tarihini ,nerede neyi savunacağını, ”Hakk’ın adaletini, hak ölçülerinde dağıtan, tüm insanlığa huzuru ve güveni getiren” atalarını bilmek ,ülkesine yapılan haksızlıklara karşı birlik olmak zorunda!.. İstiklal şairimizin de dediği gibi: “Girmedikçe bir millete tefrika, düşman giremez… Toplu vurdukça yürekler, onu top bile sindiremez!” Hiçbir halde sinmeyen, pes etmeyen yüreklere selam olsun!
“Tükürün cephe-i lâkaydına şarkın, tükürün,
Kuşkulansın, görelim gayretleri halkın,
Tükürün milleti alçakça vuran darbelere,
Tükürün onlara alkış tutan kahpelere!..”
(M.Akif Ersoy)