Kanunlar önünde eşitlik kazanan kadınlar, siyasal ve sosyal alanda kendilerine yer bulmakta hala zorluk çekiyor ve hala erkeklerin olurunu almadan yol alamıyorlar.
Kadınlar birey olarak, kendileriyle ilgili kararları kendileri alamadıkları gibi, eşitsizlik içeren uygulamalara itiraz bile edemiyorlar. Siyasette de, çalışma hayatında da, sosyal hayatta da bu böyle…
Galiba en önemli sorunumuz; erkeklerin kadınları anlamaya çalışmaması… Paylaşma kültürünü bir türlü hayata geçiremiyor olmaları…
Toplum olarak çözümsüz kalan sorunlarımızın temelinde işte bu paylaşımsızlık ve tek başlılık var.
Geldiğimiz noktada mevcut durum oldukça can sıkıcı. Cinsiyet üzerinden yapılan hak ve eşitlik tartışmaları zamanla “kadın ve erkek” olarak, iki düşman cephe oluşturmaya başladı…
"Tek cinsiyetli" anlayış, toplum uzlaşısının en büyük düşmanıdır.
Kadınların ikincil konumda bırakılıyor olması, kendi irade ve özgürlüklerini kullanamamaları, her alanda emeklerinin göz ardı ediliyor olması; karşı cinslerin birbirilerini alt etmeye çalıştıkları bir ortam meydana getiriyor.
Böyle bir ortamda, huzurdan, güvenden, samimiyetten ve uygarlıktan bahsedilebilir mi?
Kadın-erkek birbirilerini anlamaya çalışmadıkları, “eş ve eşit” olarak yaşamlarını anlamlandıramadıkları müddetçe, sorunlar gittikçe büyüyecektir. Acilen kadın ve erkeğin bir arada olduğu karma "eşitlikçi bir kültür" anlayışının toplumda etkin hale getirilmesi ve daha geniş bir alanda, eğitim olarak verilmesi lazım.
Özellikle siyasetin “kadın-erkek” fırsat eşitliğini, demokratik bir ilke olarak hayata geçirmesi gerekiyor.
Türk kadını kendinden beklenenleri yerine getirmek, toplumu adına konuşmak ve karar verici olmak için büyük çaba harcıyor. Burada eksik kalan erkek… Erkek, kadının sosyal ve siyasal haklarını kullanmak için verdiği mücadeleye duyarsız kaldığı gibi, kendi söz hakkını ve iktidarını kadınla paylaşmaya da yaklaşmıyor.
Sonuç olarak; ülkemizin gelişim ve değişim için kadın düşüncesine, bilgisine, becerisine, duyarlılığına ve samimiyetine çok ihtiyacı var. Dolayısıyla aile kurumlarını da içine alacak şekilde bütün kurumlarda, “kadın-erkek” eşitliğini ve paylaşımlarını içeren eğitim çalışmalarıyla, bir toplum bilinci oluşturulmalı.
Zihniyet değişikliği elbette zaman alacaktır. Bunun için de, kadın-erkek önce haddimizi bilmemiz sonra da, sorumluluklarımızın idrakine varmamız gerekiyor. Söz konusu ben değil, biziz çünkü!
Mustafa Kemal Atatürk diyor ki; "İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan mürekkeptir. Kabil midir ki, bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünlüğü ilerleyebilsin? Mümkün müdür ki, bir cismin yarısı toprağa zincirlerle bağlı kaldıkça öteki kısmı göklere yükselebilsin?"
Kadın “varız” diyor. Ülkemizin geleceği ve selameti için bu ses ve kimlik çok önemli.
Son günlerin tabiriyle diyoruz ki, “Kadını, işine geldiği zaman duyan ve gören, işine gelmediği zaman ise yok sayan kişilerin, ülkesine ve de insanına olan sevgisi ve sorumluluğu sorgulanır… Hatta yalandır.”