Darbecilerin emekliye sevk edeceği subayların listesi ele geçti.
Genelkurmay Personel Plan ve Yönetim Daire Başkanı Tuğgeneral Mehmet Partigöç’ün çekmecelerinde kendilerine karşı olan subayların isimlerinin karşısında E ibaresi bulunuyor.
Demek ki darbe gerçekleşseydi tam bir kıyım olacaktı.
Üstelik bu kıyım yapılırken isimlerinin karşısında E olan subayların dosyasına Cumhurbaşkanına Hakaret, Başbakana Hakaret başlıkları yerleştirilmiş.
Demek ki darbe olsa da Cumhurbaşkanına hakaret ile Başbakana hakaret gibi iktidar ile FETÖ arasında işlerin iyi olduğu zamanlara ait gerekçeler kullanılabilecekmiş…
Bu şu demek:
Darbeciler darbeden sonra kuracakları hükümeti AK Parti tabanı üstüne bina edeceklerdi.
Bu konuda birçok aklı başında yazar da ciddi vehimlerini paylaştılar.
Fakat aklını icara vermiş birçok düzeysel düşünceliler darbe olsaymış Meral Akşener başbakan olacakmış gibi saçma sapan akla izana gelmeyen mavallara sarıldılar.
Darbecilerin doğru soruşturma geçirip geçirmediklerini kamuoyu merak ediyor.
Hâlâ darbecilerin ne yapmak istediklerine dair soruşturmada bir gelişme olup olmadığı bilinmiyor.
Şimdiye kadar duyduğumuz sadece etkin pişmanlıktan yararlanma meselesi…
Bu da darbecilerin hemen hepsini kandırıldık savunmasına itecek bir güzellik olarak görülüyor.
Darbe olsaydı ihtimal dahilinde olan beş alternatif gelişmeye işaret etmiştim geçenlerde.
Bunlardan biri Fetullah Gülen’in bizzat gelerek işbaşı yapması ve Şura-yı Altın Nesil, Meclis-i Kırık Testi gibi danışma meclisleri oluşturmasıdır demiştim. İkincisi seçmenlerin yarısını el’an elinde bulunduran iktidar partisinin içinden bir yapılanma gerçekleşmesi ve Amerikancı siyasetin geri dönmesi ve Avrasyacı politikalardan vazgeçilmesi üzerine bir gelişme… Üçüncüsü ise darbecilerin ülkeyi tamamen iç savaşa sürüklemesi, İstanbul bölgesinin Konstantiniye olarak AB’ye üyeliğinin hazırlanması ve geri kalanında Sevr’in hortlatılması… Bir başka ihtimal de hemen her darbede olduğu gibi Milli Hükümet teşkili ve her partiden temsilci alınması, yahut bütün partilerin kapatılıp demokrasi için tarih verilmesi ve geçici teknokrat hükümeti kurulması…
Şu dakikaya kadar bu kadar soruşturma yapıldığı halde darbe sonrası Türkiye siyasası için ne düşünüldüğüne dair hiçbir açıklama yapmadı savcılar…
Demek ki daha bu tür sorulara gelmediler.
Ya da savcıların aklına bu türden sorular gelmedi…
O halde neyi soruşturuyor?
“Nasıl FETÖ’cü oldum” türünden hemen her itirafçının zaten bütün gün televizyonlardan envayi çeşidini sergiledikleri itiraflar manzumesini mi?
Darbecilerin emekliye sevk edecekleri adamlar listesini çekmecede bulduk çok şükür…
Hiç olmazsa kimleri emekliye sevk etmeyeceğimizi biliyoruz artık…
Siyaset için bir ‘portföy’leri olup olmadığı meşkuk henüz…
Onu da imamların yakalanmasından sonrasına bırakalım…
Yoksa imamların yakalanmasını istemeyen birileri mi var?
Kim bunlar?
Dün Dündür–Bugün Bugündür–Ya Yarın
Şimdi sipariş basın elbirliğiyle Meral Akşener’i FETÖCÜ ilan etti ya…
Aynı basın Devlet Bahçeli’ye demediğini bırakmamıştı…
Yakın bir gelecekte Meral Akşener MHP Genel Başkanı olacak ve muhtemelen Cumhurbaşkanımızla daha iyi anlaşacak.
Ülke kendince bir istikrara kavuşacak.
O zaman bu gazete kupürlerini lütfen saklayın ve aynı adamların ne yazacaklarını görün…
Nitekim birçok siyasetçi, yerel yönetimci, televizyoncu ve gazeteci zevatın bir zamanlar FETÖ bile değil Fetullah Gülen diyenlere demediğini bırakmadıklarını hatırlarsanız bu tezimin mümkünatı üzerine kafa yorabilirsiniz.
Öyle değil miydi?
Ağzını topla, Fetullah Gülen diyemezsin. Fethullah Gülen Hocaefendimiz diyeceksin…
Kim bilir kaç kişi söyledi bunu…
Aynı zevat şimdilerde ise demediğini bırakmıyor.
Bu olur…
Neden olmasın?
Balık baştan kokar…
En baştaki kendisine en çok söveni yayına alırsa olacağı bu…
Liyakatın ölçüsü ne?
1996 TYB’nin Diyalog Meselesi Toplantısı
Yavaş yavaş teorik arka-plana sirayet etmeye başladı Türkiye kamuoyu…
Suat Yıldırım adındaki akademisyene ulaşıldı.
Bu darbeci imamların arkasında asıl teorisyen hoca olarak o varmış.
Bu imamları İlahiyat Fakültesine o asistan olarak almış.
Kim bu Suat Yıldırım…
Furkan denemeleri yapan akıl hocası…
Elinden gelse Bakara suresini çıkaracak Kur’an’dan.
Zamanında pek uyardık kimse oralı olmadı.
Bugün o kadar çok dinini, imanına, vatanına, milletine, bayrağına sahip çıkan var ki insan şaşırıyor.
Daha önceleri nerelerdeydiniz diye şarkı söyleyesi geliyor.
Fakat o zamanlar popüler şarkı beraber yürüdük biz bu yollarda idi…
Başka şarkılara, başka türkülere kimse kulak asmıyordu.
Türkiyem’i bile sadece ülkücüler okuyordu.
Hatta bu türden milliyetçiliklerin çözüm sürecine muhalif unsurlar taşıdığı iddia ediliyordu.
1996 yılıydı.
Türkiye Yazarlar Birliği Genel Başkanı olduğum demler.
Birlik olarak Odalar Birliği salonlarında bir oturum tertip ettik.
Diyalog Meselesi…
Bu diyalog işinin yaş iş olduğunu o hemen herkesin Fethullah Gülen Hocaefendi diye temenna ettiği zatın bizzat suratına söylediğimiz yılların sonrası…
Madem kendisi uyarımızı anlamadı o zaman kamuoyuna açık bir toplantı tertip ettik ve diyaloğun ne kadar tehlikeli bir girişim olduğunu, dinimizin diğer dinlerle sentezinin yapılarak tekil bir din yaratılmasının Opus Dei ile Tapınak Şövalyeleri işbirliğinin ekmeğine yağ süreceğini söyledik. Birçok bilim adamı katıldı toplantımıza… Onlar daha sonra bu küresel güce sızıntıyla eklemlenen yapı tarafından aforoz edildiler. Suat Yıldırım işte o demlerde çok eleştirdiğim imamdı…
Peki devam ne oldu?
TRT’ye bölüm başı maliyeti 1 milyon dolar olan sözde benzeri bir belgesel siparişinin aynı amaca hizmet etmesi…
Masum değiliz aslında hiçbirimiz…
Gökçek Telif Hakkı Ödesin
Telif haklarına riayet etmeli…
Edilmezse ne olur?
Artık yasalarımız telif haklarından kaçılamayacağını işaret ediyor.
Kim kimden ne alırsa telif haklarını ödemeli…
Melih Gökçek darbeden sonra hep benim romanımdan alıntı yaparak milleti ürkütmeye çalışıyor.
Darbenin yeni darbelerle süslenmesi ihtimali üzerinde duruyor.
Kırmızı ışıktan, mavi nurdan filan bahsediyor…
Sonra deprem sonrası yeni darbe girişimlerinden ve yeni yönetişim tekniklerinden bahsediyor.
Güya yeni bir teknikle ABD veya arkasındaki güçler Türkiye’deki özellikle İstanbul’a yakın deprem fay hatlarından bazılarını harekete geçirecek bombalamalar gerçekleştirecekler ve deprem sorası gerek yardım bahanesiyle gerekse yeni darbelerle
Türkiye’ye el koyacaklar.
Bunların hepsi benim on yıl önce yayınladığım 2024 Armada Üçlüsü adlı romanımdan alınmış.
Zaten o romanda geçen Armada Üçlüsü de malum…
Muhtemelen Gökçek o romanı okumuş ve hatırında kalanları kamuoyuyla paylaşmış olmalı…
Ama ben onu kötümser durum analizi olarak gidişattan esinlenerek yazmıştım.
Tayyip Bey’in başını kimler yemek istiyorsa o perspektiften yani…
Şimdi benim o kötümser durum analizi yapan fiksiyon romanım bile bu darbe yanında basit bir kurgu olarak kaldı.
Ben bile bu kadarını düşünmemiştim.
Melih Bey’e ve ilgililere bir müjdem var.
Şimdi 2040 romanımı yazıyorum.
Bence onu bekleseler daha iyi olur.