Dr. Lütfü Şahsuvaroğlu
Dr. Lütfü Şahsuvaroğlu

Darbe Girişiminin Bölgesel ve Küresel Boyutlarla İlgisi

 

17 Temmuz günü Rusya Devlet Başkanı Putin ile Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan telefonla görüştü.

Görüşmede Putin, “Türkiye’de seçilmiş hükümetin yanında olduklarını” ısrarla vurguladı. Putin Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, ailesine ve Türk halkına geçmiş olsun dileğinde bulundu. İki lider ağustos ayı içerisinde de yüz yüze görüşmek için mutabık kaldılar.

Aynı gün ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü John Kirby, Dışişleri Bakanı John Kerry’nin meslektaşı Mevlüt Çavuşoğlu’nu arayarak “darbe girişiminin soruşturulması konusunda işbirliği yapabileceklerini” söylediğini belirtti ve ardından “ABD’nin darbe girişimlerinde payının olduğuna dair ima ve iddiaların tamamen yanlış ve iki ülke ilişkilerine zarar verici nitelikte olduğunu” açık şekilde dile getirdi.

Bu arada Türkiye’deki ABD askeri üssü İncirlik darbe gecesi kesin bir kararlılıkla kapatıldı. 

Peşinden Türkiye ve ABD yetkilileri arasında gizli açık görüşmeler…

Bazı yayın organları, siyasiler ve uzmanlar her ne kadar yumuşak bir dile geçseler de artık ABD ile ilişkilerin eskisi gibi olmayacağı âşikâr…
Aynı gün bir başka söylem de darbenin birinci müsebbibi olarak tanımlanan Fethullah Gülen’den gelen açıklama: 

“Darbeyi uluslararası bir kuruluş araştırsın…”

ABD’nin teklifiyle de örtüşüyor bu…

 

MÜSEBBİP SADECE FETHULLAH GÜLEN VE FETÖ TERÖR ÖRGÜTÜ MÜ?

Son darbe girişimi elbette bir cinnet hali ve haşhaşi örgütünün adanmış körlerinin YAŞ kararları ve akabinde kendilerini bekleyen davanın yani tek tek içeri alınma korkusunun öfkesinin yansımasıdır.

Fakat işin sadece makamlarını yitirenlerin, FETÖ Terör Örgütü İddianamesi’nin cuma günü kamuoyuna açıklanmasına bir tepki ama çok sert bir tepki olmasının ötesinde boyutları olmalıdır.

Evet belli ki bu gözü dönmüş caniler görevden alınacaklarını ve birer birer içeri atılacaklarını anlayınca hazır ellerinde silah ve bir kısım kuvvetler varken bir darbeyi denemiş olabilirler. Belli ki birileri de onlara gaz vermiş olabilir. Hatta Fethullah Hoca’nın bilfiil dua ve bedduaları onları gayrete getirmiş gibi.

Zira yakalanan bir üst rütbeli subayın cebinden Gülen’in bedduası çıktı.

O bedduanın zikriyle kendinden geçmiş olmalı saldırgan.

Mümkündür ki, sınav ayarlamasıyla yükselen bu subayların bir kadirşinaslığı da devreye girmiş olabilir.

Fakat yetmez.

Yine de küresel bir gücün bu terör eyleminde vekâlet savaşı taktiği uyguladığını söylemeliyiz.

Bu hangi küresel güç olabilir?

Türkiye belli ki Suriye politikasında pek de müttefik saydıklarından hayırlı karşılıklar ve ortaklığa halel getirmeyen karşılıklar görmedi ve Suriye öncesinde Irak tecrübesi de hep önünde dururken artık ABD merkezli bir kısım vekâlet savaşlarına da şahit olurken birdenbire böylesi bir darbe ile karşılaşmasında sırtından hançerlenmiş olmanın sancısını ve psikolojisini yaşadı.

En basit stratejik tespittir ki, öteden beri Suriye politikasında Türkiye keskin dönüşler yaşamaktadır. Bu dönüşler ister istemez muhataplarına da keskin dönüşler yaşatmaktadır.

Rusya ile neredeyse savaşın eşiğine gelen Türkiye şimdi Rusya ile dostluk ilişkilerini geliştirme noktasında Dugin’in Türkiye’ye gelmesiyle birlikte de Avrasyacı çizgileri barizleştiren bir ilişkiler ağı tesis etmeye başladı.

Belki zamanında tesis edilse çok daha etkin ve şimdiki bölgesel ve küresel felaketlerin yaşanmasına sebep olmayacak bir yeni açılımdı bu. Fakat o vakitler bu teklifler bir zenginlik yerine Türkiye’nin dost ve müttefik ülkelerle arasını bozma hesabı olarak damgalanıyor ve Avrasyacılık komünistlik gibi algılanıyordu. Zaman zaman da Doğu Perinçekçilik…

 

YENİ AVRASYACILIK VE TÜRKİYE’YE BİÇİLEN ROL

Aleksandr Dugin, Rusya’nın Avrasyacı stratejistidir ve Türkiye’de yaptığı açıklamada ‘Türkiye ile Rusya’nın artık stratejik müttefik oldukları’nın altını çizdi.

Şimdi Türkiye, Suriye’nin toprak bütünlüğü ilkesinde Rusya ile uzlaşmışa benziyor. Böylece komşuları ile derin sorunları bir nebze hafiflettiği kanaatinde. Öyle ya Suriye’de Esad’ın gitmesine endeksli ve orada demokratik bir yapının kurulmasını hedefleyen beklenti ne yazık ki müttefik saydıklarımızla bile giderek çelişkiler yumağı ortaya çıkardı. ABD, Esad’ın gitmesinin sakıncalı olduğunu ısrarla vurgulamasına rağmen Türkiye’de ABD politikalarının değiştiğine dair okumalar tembelleşmişti nedense…

Geç algılama birçok yeni sorunu da iç tehdit olarak önümüze koydu. Bunların başında IŞİD kadar PYD ve Suriye Kürdistanı’nın mutlak manada kurulması kararlılığı geliyor.

ABD hiçbir zaman PYD ve Kürdistan tavrında bir yumuşama göstermedi. Ve ne yazık ki sadece sınırlarımızın dışında bir etkileşimi yoktu bunun. Türkiye’nin çıkarının ve hatta bölünmez bütünlüğünün doğrudan bu meselede gizli olduğunu Rusya öteden beri Türkiye’ye kesin bir kanaati olarak iletti. Hem iletti hem de stratejik olarak paylaşmayı arzuladığını bildirdi. Dugin’in Avrasyacı modelleri yeni bir Rus milliyetçiliğinin stratejik boyutları olsa da en azından Türkiye’nin de soydaşlarının ve dindaşlarının bulunduğu bu geniş coğrafyaya dair mesajları, iddiaları olması icap ederdi. 

Geç de olsa bunlar bugün teati ediliyor.

Bu elbette ABD’nin işine gelmiyor.

Rusya’ya karşı politikalarında SSCB’nden beri Türkiye’yi ‘çantada keklik’ gören ABD dışişleri aklı bu sefer biraz bocalamış durumdadır açıkçası…

Fakat bunda istihbarat yeteneği çok güçlü olan bir ABD’nin telaşla tepki vermesini beklemek pek doğru değildir. 

Burada daha çok ABD’nin Türkiye’ye Rusya ve çerçevesi hakkında biçtiği rol konusunda yarı yolda bırakılma korkusu daha öncelik arz etmektedir.

ABD Türkiye’nin, henüz tam anlamıyla parçalanma ve Batı’nın güvenlikli bölge olarak algılaması bakımından Rusya’nın üzerindeki ödevlerini tamamlamadığını düşünmektedir. 

Ukrayna, Kırım, Kafkasya(Gürcistan ve diğer meseleler) göz önüne getirildiğinde Rusya hala olması gerektiğinden daha büyük bir ülkedir ve daha büyük bir çerçeveye hitap etmekte, geniş bir hinterlanda hegemonik olarak söz geçirmektedir. Bu SSCB zamanındaki Demirperde kutbu kadar tesirli olması da Batı’nın el’an gözünü korkutmaktadır.

Ukrayna’da mesela Batı hiçbir ciddî yaptırım ortaya koyamamıştır.

Bu yüzden Türkiye vazgeçilmez aparat olarak eski rolünü sürdürmelidir Batı açısından.

ABD, İngiltere, İsrail üçgeni böyle düşündüğü kadar AB ve çerçevesi de böyle düşünmektedir. 

Fakat ne yazık ki böylesi zor bir ödevi yürütme konusunda Türkiye’ye gerekli yardım yapılmamıştır ki:..

Üstüne üstlük Türkiye bizzat bu sözde dost blok tarafından uluslararası göçmen kampı yapılmak istenmektedir.

Yani Ortadoğu’dan gelebilecek büyük göç dalgasını emen bir emisyon hacmi… Tampon bölge… 

Oysa Batı daha Rusya’nın haritasında köklü değişiklikler düşünmektedir. 

Dünya petrol fiyatlarında ABD’nin sıkı kontrolü Rusya’nın ekonomisinde genişlemeye fırsat vermemektedir. Rusya boyundan büyük dış siyaset de yürütmektedir buna rağmen. O bakımdan Kırım, Ukrayna ve Kafkasya yanında Tataristan, Başkırdistan, Yakutistan, Çuvaşistan ve diğer özerk bölgeler ve muhtemel özerklik ve daha fazla demokrasi taleplerinin deruhte edilmesi, hatta maniple edilmesi gerekmektedir.

Türkiye ise bu ödevden sıyrılarak Avrasyacı tezlerle Batı’nın görünen menfaatlerine hizmet etmeyecektir. Rusya’dan koparılacak unsurların ikamesinde ve inşaasında Türkiye’de Erdoğan motifinin yeterli olamayacağı mı düşünülmektedir? Salt Müslüman Kardeşler imajı yeter mi? Belki türklük, turan, Dinamik Avrasyacılık vesaire… Batı’da Türkiye üzerinde o kadar çok hayal sükutları var ki, bu bazılarının ileri sürdüğü gibi Türkiye’de IŞİD’çi eğilimleri geliştiren bir siyasi alt yapı olduğu iddiasıyla sınırlı değil…

Tam da bu süreçte içerde her türlü açılımdan her türlü keskin milliyetçiliğe uzanan siyasetler izleyebilen bir Erdoğan motifinin, onunla daha önce münasebetler geliştirmiş başta ABD olmak üzere Batılı müttefik gibi gözüken ama aslında Türkiye’yi eşik politikasında kapı bekçisi addeden ülkelerde üzerinin çizilmesine yol açtığını ileri süren dış politika uzmanı çoktur. 

Her ne kadar darbeler dönemini kapattığına dair yüksek bir ortak kanaat olsa da işte tam da bu devrede tuhaf bir darbe meydana geldi.
Tayyip Erdoğan’ın gidip gitmemesinden çok yeni küresel formunda koparılacak yeni tavizler için değerlendirilmesini daha uygun addeden bir ABD belki de korkunç bir uyarı mekanizması yürüttü.

Fakat Türk halkının darbelere karşı olağanüstü tepkisi herhalde ABD’ye bir ders olmalıdır.

Bakalım Rusya, yeni Avrasyacılık ve Batı ile ilişkilerin gerçek çıkarlarımızla bağdaştırılması yolunda Erdoğan motifinin içerde bulduğu destek dışarıda da işlevsel olabilecek mi?

Avrasya gerçeğini 10 yıl önce “21 Yüzyıl” Dergisi’ne yazan sevgili kardeşim ve Ülküdaşım Feridun Yıldız’ın değerli incelemesini yeniden okuma zamanı… [1] [2] [3] [4] [5] [6] [7]

 


[1] http://haberiniz.com.tr/kose-yazisi/194006/avrasya-jeopolitigine-kuresel-yaklasimlar-1—feridun-yildiz.html

[2] http://haberiniz.com.tr/kose-yazisi/194607/avrasya-jeopolitigine-kuresel-yaklasimlar-2—feridun-yildiz.html

[3] http://haberiniz.com.tr/kose-yazisi/196832/avrasya-jeopolitigine-kuresel-yaklasimlar-3—feridun-yildiz.html

[4] http://haberiniz.com.tr/kose-yazisi/198012/avrasya-jeopolitigine-kuresel-yaklasimlar-4—feridun-yildiz.html

[5] http://haberiniz.com.tr/kose-yazisi/199340/avrasya-jeopolitigine-kuresel-yaklasimlar-5—feridun-yildiz.html

[6] http://haberiniz.com.tr/kose-yazisi/201079/avrasya-jeopolitigine-kuresel-yaklasimlar-6—feridun-yildiz.html

[7] http://haberiniz.com.tr/kose-yazisi/201757/avrasya-jeopolitigine-kuresel-yaklasimlar-7—feridun-yildiz.html

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!