PARALEL YAPI…
Bugün hâlâ bu dertten mustaribiz ve millet olarak devletimizin bir arpa yol kat edemediğini görüyor ve üzülüyoruz.
Paralel yapı ile ilgili hiç kimse konuşmaz ve yazmazken konuştuk ve yazdık.
Şimdi devletimizin en yetkili şahsına ta o zamanlar gereken uyarılarımızı yaptık.
“Erk paylaşılmaz!” dedik.
“Devlet dini grupların hepsine eşit mesafede olur, herhangi birinin sultasına girmez” dedik.
“Bütün padişahların mutlaka bir büyüğü, ders aldığı bir hocası, zikrinde mümessil seçtiği bir şeyhi olabilir ama ülkeler fetheden hükümdarların yirmi dört saatlerini şeyhinin dizinin dibinde geçirmesi imkânsızdır” dedik.
Ayrıca “aksakal Amerika’da olmaz” dedik.
Şimdi beni kimse uyarmadı demek boş laf…
Uyardık ama devlet adamı baştanberi bir ilkelilik içinde olmalı…
Tıpkı Sultan Birinci Ahmed gibi.
Kösem Sultan’ın sevgili eşi gibi…
Kösem Sultan’ın Yüzüğü romanımızda da yazdık.
…
Devrinin en büyük evliyasından olan Aziz Mahmud Hüdayi Hazretleri’nin müridi genç sevgililer…
Üsküdar’a gidip şeyhlerinden ders alacaklar, öğüt alacaklar.
Virdlerini yerine getirdikten sonra sohbette Aziz Mahmud Hüdayi Hazretleri minderinin altından henüz üstü biraz ıslak olan Mühr-ü Hümayun’u Padişah Sultan 1. Ahmed’e uzatır.
“Bu emanet sizin aziz evladım, hürmetli padişahım, yiğit hünkârım…”
“Nasıl olur?”
Daha dün atamıştır sadrazamlık görevine birini ve mührü hümayun onda olmalıdır.
İki ihtimal var:
Ya bu cemaat o kadar güçlü ve paralel bir yapı ki sadrazamı boğdular ve mührü hümayunu da şeyhlerine getirdiler. O da şimdi padişaha veriyor.
Yahut da kerameti gerçekten müthiş bu şeyh, uzatıp kolunu boğazın derin sularında, yosunlarla kaplı boğazın dibinde, binlerce hektar alanın içinde mührü hümayunu bulup çıkardı.
İkisi de teslim olmak için yeter sebep değil mi bugünün yetkilisi, devlet adamı filan için?
Ne müthiş iki ihtimal…
Birisi olmazsa öbürü teslim alır insanı…
Neyse efendim, Aziz Mahmud Hüdayi Hazretleri’nin torpiliyle bir Manisalı Paşa sadrazam tayin edilir.
Devir de zor devir hani…
Celali isyanları filan var.
Şimdiki gibi de değil. Bugün atıyorsun adamı bir göreve mesela genel müdür filan yapıyorsun; teşkilat hazır, her şey hazır adam yine çalışmıyor da onu görevden kimse almıyor nedense…
Paşa iki ay gecikiyor gerekli hazırlıkları tamamlamak ve ordu teşkil etmek için…
Ne yapıyor genç padişah?
Şeyhinin torpillisini görevde tutuyor mu?
Ne gezer?
Hemen vuruyor kellesini…
İşte paralel yapı ve işte devlet adamının tavrı…
Daha ne olsun?
Bundan ala ders var mı?
Bu tavır bütün devlet adamlarımıza öğüt olmalıdır.
Bugün çekilen sıkıntıların, pişmanlıkların sebebinde bu var.
Bu tavrı doğru anlayamamak var.
Emanetin ehline verilmeyişinde doğacak kıyametin hissedilmesi gerekiyor.
Bir devlet adamı için bundan daha yüksek bir meziyet yoktur.
Emanetin ehline verilmeyişindeki kıyameti hissetmek.
Asıl mesele budur…
…
Tarihte de birçok paralel yapılar zuhur etti.
Bunların bertaraf edilmesi meselesi işte bu şifrede gizliydi.
Paralel yapı mı yok?
Sadece Fethullah Gülen cemaati mi paralel yapı?
Sizi iktidar hırsınızdan ötürü teslim alan her yapı paralel yapıdır.
Yerlilik ve millilik kisvesi altında da pekala paralel yapı tesis edilebilir.
Ak Parti vefası da bir paralel yapıdır mesela…
Ne demek?
Şimdi dışarıda olan normalleşme içerde de yaşanacakmış.
Ne olacakmış efendim?
Ak Parti kendi adamlarıyla helalleşecekmiş. Normalleşecekmiş.
Kimlerle?
Daha evvel vekil yaptıklarıyla, belediye başkanı yaptıklarıyla filan…
Böyle komik bir şey olur mu?
Küsmesinler diye bakan yardımcılıkları, yönetim kurulu üyelikleri yetmedi şimdi içerde normalleşme adına yine kendi partizanıyla barış öyle mi?
Bedeli ne?
‘İçerde normalleşme’ adına bir takım bezirganlar şimdiden devreye girdi bile…
Güleriz ağlanacak halimize…
Devlet, yahut kendini devlet sananlar kaşınıyor galiba?
Yeni paralel yapıların icadına yol açmaz mı bu?
RUBAİ
Derya
Hudutsuz deryaya düştüğüm zaman
Cemali rûşen olur, nefesi can
Böylece her zerrem deryadır artık
Şimdi yalanlar doğru, doğru yalan