Kâinatta her şey Hakk’ı zikretmiyor mu?
O halde tüm mevcudat namaz kılıyor kendince…
Ama yine de hakiki müminin miracı olan namaz ne kadar imrenilecek bir haldir.
Fakat bu hal ile yükselen ruhların nefislerinin esiri olarak bazı insanlara sırf hayvan diyebilmek için namazı alet etmeleri bağışlanacak bir şey değildir.
İnsan ile hayvan arasındaki farkları izah için hiç olmazsa şairâne bir söyleyişe müracaat edilseydi. Mesela Niyazi Mısrî gibi:
“Zat-ı Hak’ta mahrem-i irfan olan anlar bizi,
İlm-i sırda bahri bipayan olan anlar bizi.
Bu fena gülzarına bülbül olanlar anlamaz,
Vech-i baki hüsnüne hayran olan anlar bizi.
Dünye-vü-ukbayı tamir eylemekten vaz geçmişiz,
Her taraftan yıkılıp viran olan anlar biz.
Biz şol abdalız, bıraktık eğnimizden şalımız
Varlığından soyunup uryan olan anlar bizi.
Kahr-u lutfu şey-i vahid bilmeyen çekti azap,
Ol azaptan kurtulup Sultan olan anlar bizi.
Zahide ayık dururken anlamazsın sen bizi,
Cür’ayı safi içip mestan olan anlar bizi.
Arifin her bir sözünü duymaya insan gerek
Bu cihanda sanma ki hayvan olan anlar bizi.
Ey Niyazi katremiz deryaya saldık biz bugün,
Katre nice anlasın umman olan anlar bizi.”
Ama yok… Siyasetçi de kaba konuşuyor, profesör de… Hiciv, politikada nükte, ilimde irfan yitip gitmiş.
İnsanlara hakaret için din alet edilmiş…
Nitekim hoşgörü toplumu yeterince tepki verdi bu densizliğe…
Ama yine de “hayvan namaz kılar mı” sorusu başkaca soruları da akla getirdi.
Öyle ya hayvan rakı da içmez, kitap da okumaz. Şiir de yazmaz, şarkı da söylemez.
Acaba öyle mi?
Hayvan ile namaz arasındaki regresyon analizini pek muhterem ilahiyatçılığa meyilli gazetecilerle, gazeteciliğe meraklı ilahiyatçılar yeterince yaptılar.
Hayvan rakı içer mi?
Elbette içer. İlla da Mustafa Kemal’e atfen söylenen lakırdı gibi eşeğin önüne su ile rakının konduğu iklim ile eşeğin toplumsal psikolojisinin de üzerinde durmak lazım geldiğini herhalde bu zevat bilmiyorlar.
Ya da Sarhoş Atlar Zamanı filmindeki katırların nasıl şarap içirilip hudutları aştığını bilmiyorlar.
Demek ki haddini pek aşan ve dekanının ifadesiyle İslam’ın hikmet ve irfan tarafını perdeleyen açıklamasıyla ilahiyatçı hocayı kurtarmak için başkaca formüller bulunması gerekiyor.
Aslında mukayeseleri artırmak mümkündür.
Mesela hayvan kitap okur mu gibisinden.
Cevap hemen yapıştırılır bu durumda.
Okumaz.
Fakat birileri maymunun bir mecmuanın anlarmış gibi sayfalarını çevirdiğini gösterince şaşırmamak elde değil.
Maymun okurmuş gibi yapıyor da acaba mecmuadaki yazıların dilini biliyor mu? Belli ki bu soruya da cevap maymunun hangi dili bildiği üzerinden tartışılmalı…
Laf olsun torba dolsun türünden bir koru daha:
“Hayvanlar futbol oynar mı?”
Oynamaz elbette diyecekken oradan annem karıştı lafa.
“Ben oynarken gördüm.”
Ablam müdahale etti. “Anne! o süt reklamında ineğin top sürmesinden ibaret bir animasyon…”
Fakat benim Yamuk ile (Yamuk bu arada hatırlatayım çocukluğumdaki köpeğimizin adı) top oynadığım vakidir.
Hayvanların namaz kılıp kılmadığını ilahiyatçı profesörün ağzından duyunca namaza yaklaştırmak için üretilen ve son zamanlarda pek çok yapılan nurcu atraksiyonlardan biriyle karşılaştığımıza hükmettim.
Öyle onlar pek meraklıdırlar öyle şeylere…
Allah’a inanmak için de eski zamanlarda türlü metotlar geliştirdiler. Materyalist insanlarımız onların bulduğu tuhaf çıkarımlarla inanmaya başlamışlardı(!)…
Karpuzun içinde Allah yazısı, kabakta Allah yazısı, arının yaptığı balda Allah yazısı neyse de, sabah namazına nasıl kalkılacağına dair olağanüstü formüller insanları namaza yaklaştırıyordu…
İnsanlar namaz kılıyorlardı kılmasına da acaba hayvanın zikrinden daha faziletli olduğunu nereden bileceğiz?
İşte burada hal ve irfan ilmi, İslam’ın o engin hoşgörü ve hikmet dolu perspektifi devreye giriyor.
Namaz sadece bir ritüel değildir…
O bir miraçtır, insanı yükseltir.
Yükselirken bakmaz ki o mümin etrafındakiler doğru namaz kılıyor mu diye…
Bu konuda o kadar çok öğretici tavırlar işlenmiştir ki İslam tarihinde maalesef bugünün ilahiyatçıları ve gazetecileri bunlardan nasibini almış gözükmüyorlar…
Tabii hepsine değil…
Gazeteciliğe özenen ilahiyatçılarla ilahiyatçılığa özenen gazetecilere sözümüz…
Şu mübarek günlerde oruçlu nefisler çok daha tolerans sahibi olma durumundadır başkalarına… Sadece oruç tutmayanlara, namaz kılmayanlara değil; hayvanlara, doğaya, çevreye, insanlığın bütün değerlerine…
Kan döken, şehirleri istila eden, emaneti ehline vermeyen, kul hakkı yiyen, iftira atan, yalana riyaya sapan, şirk koşan yalandan eğilse kalksa kime ne fayda?..
“Allah şu Oruç ayımızı bize hayırlı kılsın, biz Müslümanlara akıl fikir versin, İslam âlemini zilletten, savaştan, kıyıcılıktan kurtarıp yeniden medeniyet, irfan, huzur iklimi kılsın…
Âmin…”