Gönül bahçelerinin en saf köşelerinde filiz veren birgonca gül gibidir vatan.
Birileri canını ortaya koyar onun uğruna; maniler, hoyratlar, türküler dizer,şiirler, destanlar yazar ardından; incinir korkusu ile dokunmaya dahikıyamaz.
Ama birileri gelir onu hoyratça tuttuğu gibi ta kökünden koparmaya kalkışır.
Anadolu tarihte eşine benzerine rastlanmamış bir rant örozyonu ile karşıkarşıya.”
Sevgili İsrafil Kumbasar köşesinde böyle yazmış.
“Milliyetçiliğin temeli çevrecilik değil mi?” diye soruyor.
Yazısına “Türk medeniyeti aslında bir su medeniyetidir” diye başlaması damanidar…
“Ormanların talan edilmesi, verimli arazilerin betonlaşmaya açılması, sukaynaklarının kurutulması, doğal yaşam alanlarının yok edilmesi; bu kutsalAnadolu topraklarının adım adım çöl haline getirilmesi karşısındamilliyetçilerin söyleyecek sözleri yok mu?” diye haykırıyor Kumbasar.
Yüzde bin beş yüz haklı.
Milliyetçiliğin sahip çıkması gereken birincil değerlerin başında vatangelmiyor mu? Vatan kuru bir hamaset aracı mı? Bir söylem, bir lakırdı, birslogan malzemesi mi?
Vatanı korumak demek çevreyi korumak demek değil mi? Vatanı korumak demek onunsu ve toprak kaynaklarının muhafazası ve geliştirilmesi demek değil mi? Vatanıkorumak demek üstüne avm’ler, plazalar, twinsler, towerslar yapılırkenseyretmek mi demek?
Milliyetçilerin birinci meselesi çevredir.
Bakınız şair Abdurrahim Karakoç ne demiş:
“Sevgi dağ zirvesi, kin dipsiz kuyu
Karıştan kısadır hayatın boyu
Şayet kirletirse toprağı, suyu
Göğsünden vururum kendi gölgemi”
Böylesine duyarlı bir çevreci şiir duydunuz mu daha önce?
Milliyetçilik suyun medeniyetini kavrayış demektir.
Milliyetçilik toprağın sesi olabilmek, toprağın dokusunu idrak demektir.
Milliyetçilik şehir ve çevrenin en estetik münasebeti ve uyumu demektir.
Şehirlerimiz barbarların işgali altında. Tarihi dokusu iğfal edildişehirlerimizin. Şehir yoksa medeniyet de yok. Medeniyet yoksa milliyetçiliğinerede kalır onun? Milliyetçilik estetik bir yaşam biçimi hazırlamak ve onuanlamak demektir. Onu anlamadan iddiasına sahip olmanın saçmalığı ortada değilmi?
İşte bu yüzden biz Şehir ve Çevre Derneği kurduk. Adı da Altınküre Şehir veÇevre Derneği… Altınküre Kızılelma demek.
Ülkümüz…
Ülkümüz Aral’ın kurumadığı, vatanın çölleşmediği, su ve toprak kaynaklarının eniyi şekilde muhafazası ve geliştirilmesidir. Ülkümüz vatanın her karıştoprağının elbette vatandaşın kanıyla sulanmadan düşmana terkedilmemesidavasının bir rüknüdür ama ondan evvel her karış toprağının erozyonla yitipgitmesini önlemektir. Ülkümüz, Aral’dan Tuna’ya, Nil’den Fırat’a bütün sutoplama havzalarının yaşanabilir kılınmasıdır, Ülkümüz şehirlerin huzur iklimiyaşatmasıdır.
Her yıl Kıbrıs büyüklüğünde topraklarımız erozyonla yitip gidiyor. Doğru birürün deseni ortaya koyamıyoruz. Üstüne üstlük en verimli arazilerimizi sözdeşehirleşme adına rantiyenin önlenemez iştihasına terkediyoruz.
Milliyetçiliğimiz çevreyi, suyu, toprağı öncellediği için biz de yıllar evvelSu ve Toprak Kaynaklarının Muhafazası ve Geliştirilmesi – Strateji- Yönetim-Eylem Planı’nı yazdık.
Sadece yurt içinde su ve toprak kaynaklarının muhafazası ve geliştirilmesiyetmezdi. O yüzden Su Barışı Türkiye ve Ortadoğu Su Stratejileri’ni masayayatırdık. Su savaşları tezini yazan Adel Derwish ile John Bullock’uniddialarını çürüttük. Ama şimdi ne yazık ki onlara ilave yeni ajanlarla: DavidPhillips ve Henri Barkey ile bu iki buçuk savaş stratejisine bir de Kürt sorunuve o çerçevede Ortadoğu’nun kan deryasına dönmesi sağlandı.
Bütün bunlar olup biterken milliyetçiliğin siyasi merkezi bu konularda hiç amahiçbir şey söylemedi.
Ne Kürt sorunu için. Ne Ortadoğu için. Ne çevre için. Ne suyumuz için, netoprağımız için…
İsrafil sonuna kadar haklı…
Milliyetçiliğin birinci umdesi çevreye sahip çıkmak ve üstün çevre stratejilerive politikaları geliştirebilmektir.
“Can attım gül atamadım
Suları ıslatamadım” diyen bir şairimiz vardı, onun bile davasını anlamadık.
Anadolu, biricik vatan toprağımız… tam bir işgal altında.
Barbarlar, şehirleri bizim şehirlerimiz olmaktan çıkardılar.
Vadilerimiz, su havzalarımız, su toplama havzalarımız bile TOKİ’nin işgalialtında.
Şehirdeki “merhaba” kültürünü öldüren bir yığınlaşma var.
İlk ülkücü olduğum gün on beş yaşımdaydım.
Ve büyük bir şehre gelmiştik. Şu şiiri yazmıştım:
“Artık yeter ey koca kent
Ey karman çorman binalar
Ey beynime dikili taşlar
Duvarlar, vitrinler ve lambalar
Neden her intiharın
Her sonu gelmez sevdanın sebebinde siz varsınız
Ve neden açlığın, suzuzluğun ve terin sebebi hep siz
…
Durdurun bu cinayeti
Bu, gün ortasında işlenen”
Bu şiirim Nurettin Topçu’nun önderlik ettiği Hareket dergisinde yayınlandısonra.
Su, toprak, şehit, vatan, ülkü şiirlerimizin harcında yatan şey tam da İsrafilKumbasar dostumuzun işaret etitği çevre bilincinin en yüksek vatan sevdasıhaline gelmiş biçimi olmalıdır.
Bugün Anadolu toprakları sadece su ve rüzgar erozyonuyla yitip gitmiyor; ranterozyonuyla da talan ediliyor.
Şehirlerden estetik haz ve bilinç kaçmış vaziyette. Şiddet, tedhiş,hadnaşinaslık almış başını gitmiş. Yeni yapılan mabetlerde bile artık temsilettiği tevazu, merhamet, hürmet, hikmet ve aşkın izleri yok… Rantiyeninmütemmimi olmaktan öte bir niyetle yapılmıyorlar sanki…
Çölleşme bütün veçheleriyle ruhumuzu ve bedenimizi sarmış durumda…
Bugün milliyetçilerin, dava diye savunduklarını sorgulamaya ihtiyaçları var,iktidar heveslisi olmaktan çok evvel bir şehir ve çevre programlarınaihtiyaçları var.