Can Dündar çıktı.
AYM onu serbest bıraktı.
Bazı yazarlar çok üzülüyorlar çıktığına…
Telaşlanıyorlar. Onu içerde tutmayı büyük zafer sanıyorlardı demek ki…
Halbuki Can Dündar Sayın Cumhurbaşkanı’na teşekkür ediyor.
Çünkü içerde hayatı öğrendi, yaşamayı, hürriyetin önemini, sevdikleri ile hasreti ve görüş günlerinde hasret gidermeyi… Farklı hayatları tanıdı. Büyük tecrübe kazandı.
Önceden bana göre Birand’ın yanında –hâlâ o yıllardaki ağlaç yüzlü çocuğu hatırlatır bana- dayak yememiş, içerde yatmamış, çile çekmemiş, kolay yoldan kalem oynatan sözü kolay yoldan makes bulan torpilli medyamenlerden biri olarak değerlendirirdim.
Zaten bir ara bir dergide tuhaf bir yazı yazmıştı: İhtilâl İstiyorum başlığı altında…
Büyük şair Elmas Yıldırım’ın bir zamanlar çok popüler olan bir şiirinde geçerdi bizim zamanımızda dilden dile dolaşırdı.
İhtilal isteyirem, mukaddes bir ihtilal…
“Karanlıkta gözlerim dikilmiş ufuklara,
Bir fırtına sesi var, bulutlar gökte dal dal,
Açmış doğu bağrını sökecek şafaklara,
Kop ey deli fırtına, râşeni gönlüme sal,
İhtilâl istiyorum, mukaddes bir ihtilâl!..
Doğan güneşle kopsun bir akın velvelesi,
Görünsün kan köpüklü kısrakların yelesi,
Bitsin esir Türklüğün, bitsin artık çilesi,
Ne zincirli bir Kafkas, ne kan kusan bir Ural,
İhtilâl istiyorum, mukaddes bir ihtilâl!..”
Savrulsun ummanlara gövde, bacak, bilek, baş;
Yere geçsin Kremlin, kalmasın taş üstüne taş,
Hür İnsanlık uğruna başlasın kutlu savaş,
Vakit gelmiş ey zaman, bir ölüm şarkısı çal,
İhtilâl istiyorum, mukaddes bir ihtilâl!..”
Böylesi bir ihtilal ruhlarda büyük diriliş demek. Şimdi savaşın eşiğinde olan bir Türkiye için bu tür romantik şiirler ne kadar önemli…
Halbuki ben o yazıyı yazdığımda Balyoz malyoz lakırdıları vardı. Böyle yazdım diye paralel ve iktidar ittifakı belki de bana kızmıştı. Evet çok iyi biliyorum rahatsız olmuşlardı.
Ne demek ihtilal istiyorum?..
Bugün siyasette, bürokraside, siyasi partilerde, devlette çok rahat at oynatanların bir takım hadnaşinaslıklarının dizginlenmesinde içeri tecrübesi çok önemlidir.
Hani bizde inziva kültürü var ya… Hani tasavvuftaki o pişme ameliyesi. “Hamdım pişdim elhamdülillah!” diyebilmek için bir tevekkül kursuna ihtiyaç kesinlikle var.
Bazı insanların içerde yatması verimli olabilir.
İşte Can Dündar’ın yazısını okuyunca ne kadar haklı olduğumu bir kere daha anladım. İçerde yatmak ona gerçekten çok önemli bir tecrübe kazandırdı.
Gerçi şimdi ceza ya da tutukevleri bizim zamanımızın Mamak zindanlarına benzemiyor ama olsun.
Yine de tecrübe tecrübedir.
Her devlet, her siyaset ve her ilim ve yazı adamının içeri tecrübesi yaşaması gerekir.
Bol keseden atmamaları için bu şart.
Can Dündar’ın teşekkürünü en iyi benim gibi insanlar anlar.
Tatlısu frengileri değil…
Tatlı su Müslümanları da…
Vatana İhanet
Vatana ihanet suçtur.
MİT TIR’ları haberi filan yayınlamak, Türkiye’nin herhangi bir savaşta düşmanları ile işbirliği yapmak, bize ait belgeleri düşmana sızdırmak suçtur.
Şimdi bir takım yazarlar bugüne kadar hiçbir milliyetçinin beceremediği ölçüde vatan müdafaası yapıyorlar ve vatana ihaneti hem yakalıyor, deşifre ediyor hem de sorumlularını cezalandırma yönünde kampanya yapıyorlar.
Eyvallah… diyelim ki tamamen haklısınız…
Ulen o nasıl MİT imiş ki yakalanmış. Üstelik kendi topraklarında… Üstelik de kendi ordu mensupları ve savcıları tarafından…
Burada bir problem yok mu?
ABD’de CIA her türlü haltı karıştırır. Hatta faili meçhuller bile gerçekleştirir. İngiliz, İsrail hatta birçok Batılı demokratik ülkede bile istihbarati operasyonlar olur.
Ama yakalanırsa –ki bazen kendi medyası tarafından bile yakalandıkları olur- onları kimse tanımaz. Asıl o yakalananlar suçludur.
Bu terbiyeyi almamış olanların böylesine operasyonlarda çalıştırılmaması gerekir.
Bana göre de bir operasyonu bile beceremeyen kimi teşkilatların masaya yatırılması, ameliyat edilmesi, henüz büyük cihan savaşı başlamadan Türkiye’nin birinci vatan borcudur.
Sonradan “demedin” demeyin.
Memur-i Hafi
İran’daki Şerefbenderlerimizden Mehmed Ragıb Bey’in raporlarını okuyunca başta komşu ülkelerde olmak üzere dünyanın hemen her mıntıkasında memur-i hafi bulundurmanın ve onların raporları istikametinde ve zaman zaman da onları bir takım operasyonlarda kullanmanın önemi bugün daha büyük bir ihtiyaç olarak ortaya çıkıyor. II. Abdülhamid zamanında yaygınlaştırılan memur-i hafi ve dış istihbarat meselesinin bugün hangi merkezde olduğunu ve yetilerinin ne idüğünü bilmiyoruz.
II. Abdülhamid sonrasında ise onu düşürenler bile yine ona danışarak bir takım vazifeleri devam ettirdiler. Ragıb Bey bunu çok güzel anlatır. Osmanlı arşivlerinde var, dileyen gidip okusun.
Yani İttihat ve Terakki döneminde de bu faaliyetler aksatılmadan yürütülmüş.
Bugün geçen asırdan daha büyük risk var karşımızda…
Fakat ne hazin ki o memur-i hafilerin tırnağı bile olamıyoruz.
Yazık bu devlete…