Dr. Lütfü Şahsuvaroğlu
Dr. Lütfü Şahsuvaroğlu

Yalan Üzerine Söyleşi

YALAN İNSANIN MEZİYETİ Mİ, ZİLLETİ Mİ?

“İnsanı hayvandan ayıran en önemli fark, yalan söyleyebilmesidir” demiş Anatole France.  Düşünebiliyor musunuz, bir anda yalan insanlığın en büyük hünerlerinden biri olabiliyor. En çok yalan söyleyen en itibarlı kişi oluyor. 

Neden toplum doğru ile yalanı karıştırmada destanlara layık bir hüner gösteriyor ve yalanı yalancıyı toplumun en itibarlı makamlarına oturtabiliyor? Yoksa yalan ona dayanılmaz bir huzur iklimi mi bahşediyor? 

İnsan kimi zaman öyle bir yalan uydurur ki, onu ilk başlarda savunma refleksiyle masum bir yalan olarak tanımlar. Fakat giderek kendi yalanına kendi de inanmaya başlar ve sahte bir doğrular trafiği oluşturur çevresinde. Doğru hangisi yalan hangisi karışır giderek bu çevrede… Artık yalanla doğrunun önemi ve fonksiyonu farksız olacağından sürdürülebilir bir tiyatro sahneler silsilesi hayatı kuşatır. İnsan kendini kandırır. 

“Kendisine yalan söyleyen bir müddet sonra doğru ile yanlışı ayırmakta güçlük çeker.” Dostoyevski’nin roman kahramanları gibi egzotik bir yalan kumkuması içinde hafakanlar varoluşçuluğun mütemmim cüzleri olarak bütün düşünce kalıplarımızı, dünya görüşümüzü, muhayyilemizi, hatta karakterimizi yeniden bina etmeye başlar. 

Kendimize ördüğümüz bu yalanlar yumağı içinde öyle bir yalan ve sahte hayat sürdürmeye başlarız ki artık her sanal acı ve ıstırap da gerçekmiş gibi tesir eder.

Bir yalan ortaya atılmasın peşi sıra her şey sökün eder.  Doğruluk abidesi olması icap edenlerin yalan söylemesi daha vahim sonuçlar üretir. Çünkü onun belki de doğruluk, vatan, memleket, insanlık, barış için uydurduğunu düşündüğü, hayırlı addettiği yalanlar yüzünden iyilik ve doğruluk giderek kararır. Zira insanlar hele hele kötülük içeren tüm canlı ve cansız varlıklar öyle bir güç temsilcisi yalanın etrafında çok kolay kümelenmeye ve ona daha tehlikeli yalanlarla dünya örmeye başlarlar. 

O yüzden mesele memleket davası da olsa yalan söylemeyiniz diye boşuna dememiş Gandi.

Ulvi davaların süfli araçlara ihtiyacı yoktur zira. Ya da şöyle diyelim: ulvi amaçlara süfli araçlarla varılamaz.

Zaten atasözümüzde dediği gibi “yalancının mumu da ancak yatsıya kadar yanar.” Yatsı ne zamandır işte onun kararını başkası verecek.

ÇEKİM BİTTİ KAFES MONTAJDA

Hikâyesi bana ait olan Kafes filminin çekimleri nihayet bitti. Uzun zamandır Joy yapım ekibi Ankara’da misafirimizdi. Hamamönü, Hamamarkası, Hacettepe, Gazi Üniversitesi, Elmadağ ve Ulucanlar Cezaevi derken çekimler tamamlandı.

Şimdi film montaj safhasında…

Belki Mayıs ayının sonuna belki 12 Eylüle galası yapılacak.

Bilmiyorum, elbette ki buna yapım ve dağıtım şirketi karar verecek.

İsmail Hacıoğlu Mehmet Sipahi’yi canlandırdı. Elif’i de Nilay Duru. İhsan Başkanı Şefik Onatoğlu çok güzel oynadı. Sonra idama giden Mustafa’yı oynayan….

Mustafa’nın annesi rolünde Melda Arat… Göreceksiniz bu role hangi kadın sanatçı yakışıyor? Hülya Avşar mı, Melda Arat mı?

Gözü gibi baktığı Hamamönü ve Hamamarkası’nı ekibimize tahsis eden, zaman zaman film platosu gerçekliği ile duvarlarını eski sloganlarla kirletmek zorunda kaldığımız için bize katlanan Altındağ Belediye Başkanı Veysel Tiryaki’ye ve bütün belediye çalışanlarına da bu arada şükranlarımızı ifade etmeliyiz. Tabii o nadide sokakları öyle bırakmadığımızı hemen belirtelim. 

Neyse yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik. Yapımcı Yasemin Hanım ve Bülent Aydoğan’a, bu projeye girme cesareti gösterdiklerinden ötürü teşekkürlerimi arz ederim. Senaryo grubumuzda çalışan Bektaş Ağaoğlu ile Bilgehan Karaca’ya benim yazdıklarımı inatla savunmama rağmen gösterdikleri sabır ve hoşgörüye de ayrıca teşekkür etmem lazım. Özellikle Bektaş benim daha uçuk senaryomu adam etmede titizlik gösterdiği için ayrıca övgüye layık. 

Yönetmenlerimiz genç ve tecrübeli… Mahmut ile Yusuf kafa kafaya verdiler ve güzel bir eser vücuda getirdiler. Şimdi festivallerde ödüle layık bir çalışma ile gurur duyabilirler.  

40 yıllık hasret sona erdi ve Kafes sinema filmi oldu. Artık bizim de bir sinemamız var diyebiliriz.

Bakalım vizyona girende seyirci ne diyecek?

ŞİİR

YANSA DA YALANCININ MUMU YATSIYA KADAR
SONUNDA GÖSTERİR PAK YÜZÜNÜ AZAR AZAR
ALTIN GİBİ DOĞRULUK DÜŞMEKLE ZAİL OLMAZ
YALAN ZARAR, İNSAN KALBİNİ ZİLLETLE YORAR

***

YALAN ÜZZERİNE SÖYLEŞİYE DEVAM

NERDE kalmıştık? Dün bu köşeden “yalan insanın meziyeti mi zilleti mi” başlığı altında yalan etrafında örülen toplumsal yaralı bilincimize parmak basmıştık.

Üzerine alınan çok olmuş…

Olsun…

Ya bir de tersi olsaydı, kimse üzerine alınmasaydı, daha kötü değil miydi?

Yalanı ve yalancıyı izlerseniz hep o sizi uçuruma sürükler manası çıkmış sözlerimizden. Çıksın…

Herkes bilir ki: yalana ancak cahiller ile dalkavuklar inanır.

Aziz Nesin haklı mı ki, toplumumuzun kahır ekseriyeti öyle olsun?

Doğru üzerine titizlenen bir milletin yanına yalan uğramaz. Uğrar mı?,,,

Bütün kötülüklerin kaynağı yalandır. O yüzden yalan doğruları hiç sevmez. Doğrularla yalan bir arada ise orada zulüm vardır. Şeytan yalan kılığında dolaşır hep…

İnsanı en utandıracak şey yalanının ortaya çıkmasıdır. Yalanı ortaya çıktığı halde utanmayan insanların diktatör olsalar da acz içinde olduklarına şüphe yoktur.

Bir kere kaymasın ayağı bir kimsenin ya da bir toplumun bir kere yalana sarılmasın insanlar sıradağlar gibi yalanlar peş peşe gelir ve sonuçta dejenere olan insanlık bilerek ve isteyerek sürüklendiği yerde şaşkına döner. “Buraya nereden geldik, ne suç işledik” diye kendisini sorgulamaya başlar.

Gerçek ortaya çıkmasın gerçek kendisini yakalamasın diye yalan durmaksızın kaçar.

“Yalan kar topuna benzer yuvarlandıkça büyür.” Der, Martin Luther… yani bir kere yalana başvuruldu mu o diğerlerini çağırır, peşi sıra sürükler; böylece bir çığ oluşur yalandan…

Nietzche demiş ki; “onurlu insanlar yalan söylemezler.”

Onurlu insanlar yaftası altında arz-ı endam edenlerin o halde neden her işinde yalan var gibi gözüküyor. Yoksa biri bize yalan mı söylüyor, doğru kılığında…

Eflatun “yalancı yalancıdan çekinir” demiş. Herkes herkesten çekindiğine göre günümüz toplumunda, demek ki yalan diz boyu…

Hem onurlu insanların yoğun olduğu bir toplumuz, hem her birimiz her birimizden çekiniyor. Ne iş? 

Yine de bilelim ki, dün belirttiğimiz gibi yalancının mumu yatsıya kadar yanar. Yatsı ne zaman işte onu Allah bilir… Fakat dün dünde kaldıysa cancağazım bilelim ki yalandan bir sonuç çıkmaz.   

Bir Afrika atasözü de der ki “yalan çiçeklenir ama meyve vermez.”

Sadece seyirci gibi durduğuna bakma cemiyetin, o bir müddet sonra ne yapacağını bilir.

Yalancıya verilecek en büyük ceza doğru söylediği zaman da ona inanmamaktır.

Bugün de kurtardı yalancı, yarına Allah kerim…

GÜLLÜ

KAFES bitti,

Bu işi sevdim…

Yorucu ama olsun…

Sinema sahibinin sesi yapmıyorsanız aslında özgürlük alanı…

Sıra Güllü’de…

Güllü 1915 yılında tehcirde listede olan bir ailenin dört beş yaşlarındaki kız evlatları…

Güllü teyzeyi ben tanıdım. İstasyon şefinin karısı…

Beş vakit namazında niyazında bir teyze…

On beş yaşıma kadar annem söylememişti kim olduğunu, ben de sanırdım ki bizim akrabalardan biri…

Egin’de Ermeni tedhişçiler Taşnakçılarla birlikte terör estirmişler. Yedi düvelle savaşan Osmanlı’yı arkadan vurma planlarından birisi de Eğin’de (Kemaliye’de) sahnelenmek istenmiş. O yüzden gereken cevabı almışlar.

Fakat Kuruçay küçük yer, iki Ermeni aile varmış ve Müslüman aileler onları bağırlarına basmışlar. Kendilerinden saymışlar. Dışlamamışlar.

Fakat hazin ki o iki aile de tehcir kararında yazılı…

Vedalaşmışlar…

Güllü (asıl ismi bende saklı) için de etraf demiş ki; “yolda bu garip üşür, hasta olur. Mal müdürünün bakın çocuğu yok ona bırakın… sabi yolda per perişan olmasın. Nasıl olsa döneceksiniz. Bu bize emanet.” Demişler…  

Yani millet suçu olmayanların döneceğine inanıyor. Evlerini gözlüyorlar uzun müddet…

Fakat aile uzaklara gidiyor. Başlarına ne geldiyse yazdım.

Sonra Güllü büyüyor, ne mi oluyor?

O da romanda yazılı…

Sonra seyredersiniz.

Ne bileyim ben de 1915 anısına bir katkım olsun diledim. Bizzat annemin anlattığı gerçek bir hikâye olan Güllü ile…

Komplekslerden arınmış hakikat güneşini perdelemeyen işler yapmamız lazım yani yüzüncü yılda…

Telaş ve kapı gıcırtılarıyla değil…

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!