Ev insanoğlu için dünya hayatı boyunca en önemli ihtiyaçlardan biridir. Evin tarihi toplumsal insanın tarihinden bile öncedir. Tarih öncesi çağlarda bile insan sığınacak bir eve yuvaya hep ihtiyaç duymuş ve her coğrafyaya göre farklı ev tipleri geliştirmiştir. Evin kültür tarihi açısından da önemi büyüktür. Evin konusu insanın sığınma ihtiyacının envai çeşit konusudur. Evin bölmeleri de öyle. Evin iktisadi hayat ve toplumsal ilişkiler bakımından da konusu çok zengindir. Eve dönen adam da edebiyatımızda farklı kültürlere uzanıp sonra kendi benliğini arayan ve bulan sanatçılarımız için söylenegelmiştir.
Evin konusu insanın, gurbetin, aşkın, mutfağın, yemek kültürünün, ailenin, akrabalığın, millet olmanın konusudur. Bizi biz yapan ne varsa yani…
İnsanoğlunun dünya macerası başından beri anasır-ı erbaa adı verilen varlığın dört temel unsuru ile ilişkiler demeti halinde cereyan etmiştir/etmektedir. Başından beri erkek ve dişi, anne baba ve çocuklar daha doğrusu büyüklü-küçüklü aile ve yine ondan müteşekkil büyüklü-küçüklü topluluklar halinde bu dört unsurla devam edegelen ilişkisinde olduğu gibi temel ihtiyaçlarını giderme, hava su toprak ve ateşten yararlanma yanında bir de barınma ihtiyacı bu macerayı mekân boyutu bakımından da anlamlı kılar. Mağara, ağaç kovuğu gibi barınma mekanlarının “ev”e dönüşmesi Neolitik Çağ(Cilalı Taş Devri)’da olmuştur. Avcılık, besleyicilik ve tarım devrelerinden sanayileşme çağına ve bugüne gelişte evler ve barklar çok değişiklikler gelişimler göstermesine rağmen kutsal kitaplarda yazıldığı gibi insanın huzur bulma ve dinlenme yeri vasfı değişmemiştir.(Tevrat’ta cüzzamlardan korunmak için yapılacak tadilatlardan bile bahsedilir: Levililer 14/33-37; Kuran-ı Kerim’de Nahl süresinde, Rum, Araf, Şuara sürelerinde, Sebe ve Hac sürelerinde evlerden bahsedilmektedir.) Dünyanın çok çeşitli kültür ve coğrafyalarında, çok çeşitli malzemeden evler inşa edilmiş/edilmektedir. Ev, iv, üy, öm, tünek, beyt, dar, yurt, hane, mesken, konut hem aile ve ait olduğu kültür ve medeniyet dairesinin müçtemilatı ve mütemmim cüzleri bakımından temsil kaabiliyetindedir; hem de yaşanan devirle ilgili unsurları ve göstergeleri taşıması bakımından en birinci mekânsal tasarı, düşünce, teknik, fikir, din, kültür, hayat ve uygulamadır. Günümüzde gelişen çevre duyarlılığı da yeni konut, sokak, mahalle, kent tasarımında (critical regionalizsm) çerçevesinde düşünülmesini, çevrenin gerek renk, gerek şekil her bakımdan uyumlu bir entegrasyon, bütüncüllük taşımasını zorunlu kılmaktadır. Hem aile kurumunun en önemli maddi ve manevi çerçevesi, hem millî kültür ve medeniyet motiflerinin en önemli taşıyıcısı olması bakımından “ev” bütün tarihî derinliğiyle yeniden kavranılması, üzerinde tartışılması ve yeniden inşa edilmesi gereken bir kavram olmaktadır. Bu açıdan ev ve bark meselesini en temel meseleler arasında saymak yanlış olmaz. Bu program, ev ve bark kavramını bütün teferruatıyla, tarihî mirasıyla ve yeni açılımlarıyla görsel ve edebî unsurlarından da yararlanarak masaya yatırmayı amaçlamıştır. Umulur ki, insanlar, evde yaşayanlar eve yeniden dönmek “eve dönen adam’ın saadetini duymak” fırsatını kaçırmazlar.
KÜYÜZ ÜY / EVİN DOĞUŞU
Bugün bile Orta Asya’da ve Anadolu’nun yaylalarında kurulan her boydan çadır evler…
Bu evler en az yedi sekiz bin yıldan beri yapılagelen evlerdir. Göçer kültürünün çok kolay ve hızlı yapıp sökülebilir olan bu evleri küyüz üy olarak anılır.
Ak çadırlar, kara çadırlar tasnifi… İnsanın ve ailenin yaşadığı mekânın bir sosyal statü ifade ettiği ortadadır.
Hakan obası, kervanlar, ordular… oymaklar, aşiretler…
Evin toplumsal yapı ile olan ilişkisi.
Mağaradan, ağaç kovuklarından ev kuran insanın tarihi
Ev kültürü… Tarih boyunca evin ve insanın birlikte gelişen macerası…
Kızılderili çadırları, Türkmen çadırları, Kazık’ın küyüz üy’ü…
Şanırak.. yurt birliği… orta direk… ev kurma, ev bozma…
Otağlar…
Yerleşik hayata geçişte, toplum, çevre, kültür ilişkileri…
Evin doğuşu, ev yapım tekniklerini, iklim ve coğrafyalara göre değişen ev türleri, göçebe kültürü, köy ve şehir kültürü ile ev biçimlenmesi, yapıldığı malzemesine göre ev çeşitleri, sosyal sınıflar ve evlerin bir sosyal statü göstergesi olarak değişimi, konaklar, yalılar, saraylar, sokaklar ve mahalleler, apartman kültürü ve yeni evler, gecekondu problemi, evin odaları, iç mekânlar, mutfak, yatak, banyo, tuvalet kültürü ve gelişimi, aile çeşitleri ile mekan korelasyonu, ev ve dinî hayat, mabut ve ev ile ev edebiyatı, şiirler, masallar, hikayeler, tiyatrolar, resim, sinema, müzik gibi konuların özeti mahiyetinde olacaktır.
GÖÇ YOLDA DİZİLİR
Göçebe kültürü ve evleri…
Göçebe kültürü, bozkır kültürü, köy ve şehir kültürü..
Köyler, mahalleler, şehirler. Şehirlerin doğuşu ve gelişimi
Su kenarları, kervan yolları, sosyal meslekler, ticaret merkezleri, dini merkezler
İKLİMLER VE EVLER
Tarihi, kültürel ve coğrafî iklimlere göre ev mimarisinde, yaşantısında ve kültüründe meydana gelen çeşitlilik.
Orman evleri, Afrika evleri, bambu evleri, ahşap evler, taş evler, terkip evler, Uzakdoğu evleri, Ortadoğu evleri, Eskimo evleri…
SOSYAL SINIFLAR VE EVLER
Sosyal statü ifadesi olarak evler…
Han çadırı, ak çadır, kara çadır tasnifleri…
Babil kulesi… anzaklar…
Kremlin sarayı… Topkapı sarayı… Taç Mahal…
TÜRK EVLERİ
“Ev mimarisi içe dönüktür. İslam toplumunun aile hayatına atfettiği gizlilik, yüksek duvarlar ve iç avlu veya bahçe düzenini gerekli kılar. Evin kadını mutfak ve avlu ya da bahçe içinde etkinliğini sürdürür. Sokağa bakan tarafta avlu veya bahçe kapısı vardır. Zemin katta avluya açılan mekanlar depo, ahır, kiler işlevi gören odalardır. Evin asıl yaşanılan mekanı ahşap merdivenle çıkılan ve çoğu zaman sokak tarafındaki çıkmalarıyla dış dünyaya açılan üst katlardır. Zemin kat ne kadar sağırsa, üst kat o kadar canlı, şenlikli, bol pencerelidir. Cumba adı verilen bir nevi balkonlar da Türk evinin en önemli karakteristiklerinden olmalı. Evin köşe duvarları ve cumbaları çoğu zaman dik değil, parsel durumuna göre farklı açılarda olmaktadır. Bazı evlerin çatı altında manzarası açık daha çok yaz mevsimlerinde kullanılan balkonlu odalar: cihannüma’lar yer alır.
Sofalar ise Türk evlerinin bütün odalarına açılan merkezi önemde bir iç mekândır. Geleneksel Osmanlı evinde sofaya göre çeşitlenme ortaya çıkar. Dış sofalı evlerle başlayan ev maceramız iç sofalı evlerle şehirli karakterini kazanmaya başlamıştır.”
KONAKLAR, YALILAR
SONRASINDA LEVANTEN EVLER..
SOKAKLAR VE EVLER
İspanya, İtalya, İngiltere, Fransa, Mısır, Çin, Japonya, Almanya, Hollanda, ilah ülkelerde sokaklar…
Akdeniz evleri ve sokakları, kuzey, güney, doğu, batı kültürler ve sokaklar… cumbalar, balkonlar, ayvanlar, kirişler, semi-detage evler…
Sokağa doğrudan açılmayan revaklı bir iç avlu etrafında gelişen odalarıyla Tunus evleri, İslam evlerinin genel karakterini yansıtır. Dışa doğru mutfak ve tuvaletler, içe doğru odalar…
Bağdat evleri… Halep evleri…
Sokağa ya da boğaza bakan cumbalar, o cumbalarda dışarıyı gözleyenlerin hayalleri… ev ile sokak arasındaki dil…
APARTMAN
Yeni şehirler.. Apartman kültürü… Apartmanlaşan evler
Çok katlı kula evler: Yemen evleri…
“Yemen evleri kare ya da daire planlı olabilirler. Daire planlı olanlar genel olarak beş altı katlı apartmana benzemekte, son bir iki katı kare planlı yapıya dönüşmektedir.
Kare planlı olanlar ise genelde zeminden en üst kata kadar kare olarak yükselmektedir. Bu evler yüksek oluşlarına rağmen kerpiç evlerdir. Kerpiç yüzeylerde yoğun bezemeler dikkati çeker. Yemen evlerinin girişleri geniş bir hol ile başlar. Holden merdiven yuvasına geçilir. Her katta merdiven yuvasından odalara geçilen hol bağlantısı bulunur. Katlarda bir büyük oda, banyo, depo bulunmakta; oturma odaları ise evin ilk katında yer almaktadır. Gerektiğinde selamlık olarak kullanılan bu mekânın üzerinde divan adı verilen oda bulunur. En üst katta erkeklere ait olan ve manzaraya en açık en geniş pencereleri olan oda vardır.”
Ve GECEKONDU
Kentsel dönüşüm planı diye çağdaş insanın bederine temessül eden ve ‘dünyada mekân ahrette iman’ sloganıyla hayatının mihverine oturttuğu yalanı yahut talanı meşrulaştıran sıkıntılı ve düşman addedilen ortamdır gecekondu..
Bütün kötülüklerin kaynağı olarak sunulan bu ortam Türkiye’nin sağcı solcu bütün siyasi hareketleri için ortadan behemehal kaldırılması gereken kötülük kaynağı idi..
Onları yıkıp yerine birbirine yapışık apartmanlar yapanlar aslında şehir estetiğini bozmalarına rağmen insanlığa büyük hizmet yapıyormuş gibi kasılmıyorlar mı; işte çağdaş insanın en büyük pespayeliği budur kanaatimce…
Kentsel dönüşüm talanı ya da yalanı şehirciliğin geldiği en son kıyamet alametidir.
Nazım Hikmet ‘şehir nasıl da benzer anamızın yüzüne’ derken ne kadar isabetlidir.
Bugün şehrimizi, sokağımızı, evimizi kirletenler aslında anamızın yüzünü kirletiyorlar.
Vah anamıza…
Bütün bir ev, sokak ve şehir tarihine bakınca asıl sorunumuzun gecekondudan kurtulmak değil gecekondu fikirlerden kurtulmak olduğunu anlarız.