Vatan gazetesinde bu haberi okuduğum zaman aklıma yine Tunceli ile ilgili okuduğum bir başka şey geldi. Sözü uzatmadan Tunceli Dağ Komando Tugayı Komutanı Yaşar Karagöz’ün satırlarına bırakalım:
“Öğretmen evi olarak inşa edilen lojmanların birinin ben en üst katında oturuyordum. Giriş katında çok sevdiğim Merkez İlçe Jandarma Komutanı Yüzbaşı Kamil Aşık, eşi ve sevimli kızları oturuyorlardı. Eşi kızım, kızı torunum, kendi de evladım gibiydi.
Nisan ortalarında iki kolordunun katılımı ile bahar operasyonu icra ediliyordu. Bölge içinde değişik yerlerde birkaç operasyon yapılmıştı. Son olarak şehre yakın bir bölgede operasyon yapılacaktı. Tugayların bir kısmı gece araziye girecek, hakim sırtlara ulaşacak, gün ağarmasıyla birlikte aşağı doğru arama tarama başlayacaktı.
Âdet olduğu üzere bölgeye büyük çaplı birlikler girmeden bir jandarma kolu, yolu mayın ve diğer tehditler açısından kontrol eder, emniyete alır. Yol, merkeze 3 kilometre mesafede olan Örenönü Köyü’nden geçmektedir. Motorlu birlik komutanının rahatsızlığı sebebi ile göreve Yüzbaşı Kamil talip olur. Gece 22.00’da operasyon başlar. Kamil Yüzbaşı bir Shortland’la yola çıkar. Onu da birlikler takip etmektedir. Hareketin üzerinden 15 dakika geçmedi ki, büyük bir infilak sesi ile yerimizden fırladık. İki dakika sonra Yüzbaşı Kamil’in Shortland’ının mayına bastığı, Kamil’in ve yanındaki Bursalı onbaşının şehit olduğu, arkadaki 3 askerimizin ağır yaralandığını öğrendik. Bölgeye hareket ettim. Gördüğüm manzara feci idi. Evladım dediğim Kamil Yüzbaşı’dan kalanlar inanılmazdı. Şok oldum. Ben kızıma, torunuma ne hesap verecektim?
Yaralıları ve naaşları süratle Elazığ Asker Hastanesi’ne yolladık. Öyle bir inanç vardı ki, doktorlarımıza, hastaneye sağ ulaşanın Allah’ın izni ile ölmesine müsaade etmezlerdi. Yarabbim bari bu yavrular şehit olmasın diye dualar ediyordum. Biraz sonra telefon çaldı kolordu komutanım hatta idi. ‘Ne oldu?’ diyebildi. Allah’ım boğazımdan hıçkırıktan başka bir şey çıkmıyor. Baktım komutanımın da hıçkırıktan sesi çıkmıyor. Telefonu sonra konuşmayı düşünerek kapattık… Gün feci başladı. Cenazeler Elazığ’da idi. Orada tören yapılıp memleketlerine gönderileceklerdi. Eşini de Elazığ’a göndermek gerekiyordu. Eşimi de yanına katarak onları yolcu etmek üzere piste geldik. Kamil Yüzbaşı’nın eşi “Ölmedi değil mi’’diye boynuma sarıldı. Ne söyleyeceğimi bilemedim. Zor bela uğurlayıp piste çöktüm. O niye ölüyor da ben niye ölmüyorum diye çok hayıflandım… Üç yıl sonra MGK Genel Sekreter yardımcılığı görevim sırasında bir gezi esnasında Amasra’da bir parka belediyenin Yüzbaşı Kamil’in adını verdiğini gördük. Onun adını görünce, o kadar duygulandık ki, aradan 3 sene geçmesine rağmen eşim de ben de çok ağladık, çok andık, çok rahmet diledik. Belediye başkanına da vefası sebebiyle teşekkür edip, Amasra halkına şükranlarımı sundum."
Şimdi gelelim şüphelere… Türkiye’de solun en büyük şüphesi Kızıldere’de nasıl olup da Mahir Çayan ve arkadaşları ölürken, Ertuğrul Kürkçü’nün yaşadığıdır. Belki bunun da makul bir cevabı vardır. Ancak kendisinin zor izah edilir durumu için makul cevabı olan bir adamın, bir şehit eşine soru sorarken daha anlayışlı olması gerekmez mi?