Harname ve Günümüzde Yansımaları

Divan Edebiyatı’nın ünlü şairi Şeyhi’yi, lise seviyesinde eğitim görmüş herkes az çok bilir. Şeyhi, tasavvuf eğitimi görmüş, başta tıp olmak üzere müspet ilimlerde başarısı ile temayüz etmiş bir usta şairdir.
 
Sultan I. Mehmed Han’ı tedavi ettikten sonra kendisine tımar olarak verilen Tokuzlu köyüne gider. Orada eski tımar sahibinden bir güzel sopa yer ve soyulur. Bu olay üzerine meşhur “Harname” adlı şiiri kaleme alır.
 
Harname, eğlenceli bir dille söylenmiş Türk Edebiyatı’nın ilk fabl örneklerindendir.
 
Zamanımızdan altı yüz yıl evvel yazılmış olmasına rağmen günümüzde pek çok örneği yaşanmaktadır.
 
Çok geriye gitmeden, 12 Eylül 2010 referandumu esnasında, devletin bütün kademelerini ele geçirmek isteyen Hoca Efendi, “Keşke elimizde olsa da mezardakilere de oy kullandırabilsek” diyerek başta taifesi olmak üzere herkesi yeni anayasaya “evet” demeye davet etmişti. Devran döndü, yeni anayasadan aldıkları güçle yargı ve bürokraside hemen hemen tamamen hâkim olmaya başlayan Hoca Efendi cemaati, birden devleti ele geçirmek isteyen terör örgütü ilan edildi. Cemaat mensupları, bırakın bürokrasiyi ticaret, siyaset,  adalet, medya ve sosyal hayattan bile tecrit edilmeye başlandılar.
 
Burada Şeyhi’nin “Batıl isteyüben haktan ayrıldım / Boynuz isteyüben kulaktan ayrıldım” sözü, sanki bu devirde bunlar için söylenmiş bir hal aldı. Daha fazlasını, hatta tamamını isterken ellerindekinden de oldular.
 
Şeyhi’nin hikâyesi açgözlü, tamahkâr, elindeki ile yetinmeyen herkes için geçerlidir.
 
Bu duruma bir de MHP’de cereyan eden hadiseler açısından bakalım:
 
Şu anda aday olduğunu açıklayan veya ihsas eden beş partili arkadaşımız var. Bunlardan biri öyle şaşaalı kampanyalar yürütmeden “MHP’yi daha iyi yerlere taşıyabileceğini” söyleyen bir ülküdaşımız. Her ülkücü gibi –Kongre şartları oluştuğunda- onun da aday olma hakkı vardır. Ama bugün kongre şartları oluşmamıştır.
 
Bir diğer ülküdaşımız, her kongrede olduğu gibi bu kongrede de aday olduğunu ilan etmiş ve il il geziye çıkmış, MHP’yi mahkemeye vermenin doğru olup olmadığını bile hesap etmeden Genel Başkanlığa soyunmuştur. Kongre şartları oluştuğunda onun da adaylık hakkıdır. Ne var ki, kendi seçim bölgesinde sıfır çekmiştir ve sorumluluğu başkasında arama hakkı yoktur.
 
Daha genç bir ülküdaşımız ki, ilim adamıdır ve ihtisası uluslararası ilişkiler ve siyaset bilimi üzerinedir. Milletvekili iken partiden ihraç edilmiş, gerekçe olarak “parti politikalarından bağımsız hareket etmesi” gösterilmişti. Mahkeme kararıyla geri döndü. Kongre şartları oluşursa adaylık onun da en tabii hakkıdır.
 
Bir başka ülküdaşımız, parti içinde taltif edildiği zamanlarda, kendisine yöneltilen ağır iftiralar karşısında bile “Sayın Genel Başkanımız isterse konuşurum” diyebildiği halde, aday listesinde ismi yazılmayınca hemen “Sayın Genel Başkan”a karşı harekete geçmiştir. “Bu kongre yapılacak. Başbakan olacağım” sloganları ile bütün Türkiye’yi gezen bu ülküdaşımız da, parti genel merkezini mahkemeye vermekle ülkücüler arasında nasıl bir ayrışma husule geleceğini hesap etmemiştir. Kongre şartları oluştuğunda pek tabii o da aday olabilir.
 
Beşinci aday ise parti genel merkezinin kongre kararı alması ve mahkemeye giden ülküdaşlarımızın davayı geri çekmesi talebiyle ortaya çıkmış, bu inatlaşmanın ülkücü/milliyetçi hareket üzerinde telafisi mümkün olmayacak ayrışmalara sebebiyet vereceği söylemiştir. Adaylığı ihsas etmekle birlikte, mahkeme kararına göre kararını açıklayacağını duyurmuştur. Her ülkücü gibi adaylık onun da en tabii hakkıdır ama o, legal yolları tercih etmiştir.
 
Bu kadar izahattan sonra ilk dört adayın –kongre şartları oluşursa- seçilmeleri halinde bile “Harname”de anlatılan duruma düşmelerinden korkulur. Eğer Ülkücü hareket içerisinde bir ayrışma oluşursa sadece kulak ve kuyruktan değil, evden de oluruz.

Vesselam…

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!