"Felek her türlü esbâb-ı cefasın toplasın gelsin
Dönersem kahbeyim millet yolunda bir azîmetten"
Namık Kemal (Hürriyet Kasidesi)
1964 yılının Mart ayında, bir Cumartesi günü, Etüt Ağabeyimiz Bahir Gürer’in daveti üzerine, Üsküdar’da bir pasajın birinci katındaki Türkiye Milliyetçiler Birliği Derneği’ne gittik. Bahir Ağabey, bizi oraya davet etmeden birkaç gün önce bir dergi vererek okumamızı istemişti. Dergi “ÖTÜKEN” adını taşıyordu. Dergideki ilk makale “Said-i Nursi Değil Said-i Kürdi” başlığı ve H. Nihal Atsız imzası ile yayınlanmış bir makaleydi. Etüt boyunca o makaleyi tekrar tekrar okumuş ve “Atsız’la nasıl tanışabilirim, aklımdaki soruların cevabını nasıl alabilirim” diye düşünmüştüm.
Üsküdar’daki tek odalı dernek lokalinde Bahir Ağabey’in konferansını doğrusu ben dinlememiştim. Çünkü konferanstan önce bir başka Ağabey, istersek bizi Atsız’la tanıştırabileceğini söylemişti.. Ben konferans boyunca Atsız’ı, soracağım soruları, alabileceğim cevapları düşünmüştüm.
Bizimle aynı sınıfta olan Turan Saföz, daha önce Atsız’ı görmüş ve dinlemişti. Anlatırken heyecanına hâkim olamıyordu.
Atsız, “Türk Milleti, Tanrı’nın kutlu askerleridir. Tanrı, bu millete zeval yazmamıştır. Tarihte istiklalini kaybetmeyen tek millet Türk Milleti’dir. Dara düştüğünde, ona bir büyük önder gönderir. En son Atatürk’ü göndermişti. Şimdi milletimiz için yine sıkıntılı günlerin arifesindeyiz ve bir büyük Lider geliyor, onun peşinden hiç ayrılmayacaksınız..” demişti. Ve işaret ettiği Lider, bizim hafızalarımızdaki “İhtilalin Kudretli Albayı” idi. Resmini gazetelerde görmüştüm ve şimdi gösterilen resim de aynı resimdi.
Sonra yemin ettik Üsküdar’daki o salaş odada. Büyüklerimiz Abdurrahman Çelik, Aydil Erol, M. Abdülhaluk Çay, M. Reşat Uzmen, Adalet Ergenekon ve Faruk Çil ile biz 6 tane ortaokul öğrencisi B. Kemal Gürsoy, Turan Saföz, Selahattin Balaçlı, Ali Rıza Toprak, Bahattin Ertekin ve Nazım Koçak; bayrak, Kur’an ve silah üzerine; Yemin metnini tam hatırlayamıyorum ama “çetin ve çileli olan millete hizmet yolunda asla yılmayacağım ve bu canı taşıdığım süre boyunca yolumdan hiçbir surette ayrılmayacağım” gibi bir ifade ile ve “TANRI TÜRK’Ü KORUSUN!” sloganı ile bittiğini unutmuyorum.
Ertesi yıl Albay Türkeş, CKMP genel başkanı oldu ve biz de, CKMP’li olduk. Aslında henüz parti ve siyaset konusunda hiçbir şey bilmiyorduk. Her Çarşamba ve Cumartesi “dernek”e gidiyor, dönüşte Üsküdar Meydanı’ndan, Haydarpaşa’ya kadar marşlar söyleyerek yürüyorduk. En sevdiğimiz Marş;
“Sende bütün umutlar
Göğe yükselsin tuğum.
Haykırıyor Bozkurtlar
Selam sana Başbuğ’um”
Diye başlayan marştı. Bunun dışında mehter marşlarının tamamını ezberlemiştik ve o birkaç km’lik yol boyunca hiç yorulmuyorduk.
Sonra, 1969 yılında CKMP, MHP oldu. Bazı arkadaşlar, birbirlerine küstüler, kırıldılar ama o yemini hiç unutan olmadı. Bütün arkadaşlarımla birlikte Atsız’dan aldığımız söz ile MHP’nin, Türk Milleti’nin geleceğinin teminatı olduğuna inandık. Ben, kendi adıma o yemine hep sadık kaldım, kalacağım. Türklük için ölünmesi gerekirse ölürüm.
O yıl, ben Bursa’da Genç Ülkücüler Teşkilatı (GÜT) Şube Başkanı oldum. Yanlış hatırlamıyorsam, Genel Başkan Hanefi İlbeyi idi. Genel Merkez Ankara’da idi ve her hafta bir bülten yayınlar, bize de gönderirdi. Bültende isimden önce “Milli menfaatler, şahsi menfaatlerden önce gelir” diye bir talimat sayabileceğimiz bie slogan; isimden sonra ise, aramıza girecek olan menfaat gruplarına karşı bir ikaz yer alırdı. Daha önce 1967 seçimlerinden sonra, artık “Başbuğ” demeye başladığımız Albay Türkeş bizlere “Oğlum, seçimlerde az oy aldık diye üzülmeyin, meyus olmayın. Bizim için kemiyet değil, keyfiyet önemlidir.” Demişti ki, bu söz, Atsız’ın “Siyasi parti kurmaktansa sivil kurumlarla gençleri eğitelim ve devlet kadroları Türkçü olsun” tezini savunuyordu. Sonraki yıllarda Başbuğ, hep kadro yetiştirmekle uğraştı ve kadro eğitimine özel bir önem verdi.
MHP, şimdinin en güçlü siyasi kurumlarından biri ve en istikrarlısı.
MHP’nin idari mekanizması, istikrarı korumakta ısrarlı. İyi yetişmiş Türkçülerle yönetiliyor. Büyük çoğunluğu, Başbuğ’un özel itina ile yetiştirdiği kadro elemanları. Türk Milleti’nin menfaatlerini, az sayıdaki temsil gücü ile savunuyor.
Ancak eskiden Ülkücü olduğunu söyleyen bazıları, MHP yönetimini ve politikalarını acımasızca eleştiriyor, hayâsızca MHP’ye saldırıyor.
Beyler!
Kendinize gelin!
Zaman, adam seçme, aday beğenmeme zamanı değildir.
Zaman, kapris yapma, küsme, darılma, tavır koyma zamanı değildir.
Zaman, eski hesaplar üzerinden yeni pozisyonlar belirleme zamanı değildir.
Zaman, bir sonraki kongrenin hesabını yapma zamanı değildir.
Zaman, müşterek hassasiyetleri paylaştığın arkadaşlara gözünün üstünde kaşın var deme zamanı değildir.
Zaman, şahıslarla, isimlerle, unvanlarla uğraşma zamanı değildir…
AKSİNE;
Zaman, Türk milletinin bekası söz konusuyken her türlü şahsî emel, arzu ve beklentilerimizi arkaya atarak el ele, kol kola, omuz omuza olma zamanıdır.
Zaman, Türklüğümüzün dahi tartışılmaya açıldığı şu meyus günlerde, artık hiç bir anlamı olmayan basit rekabetlerden sıyrılarak hedefe kilitlenme zamanıdır.
Zaman, yüce Türk milletinin yegâne siyasi istinatgâhı olan MHP ve onun Lideri Dr. Devlet Bahçeli etrafında kenetlenme zamanıdır.
Ben ülkücüyüm diyebilen hiç kimsenin 30 Mart 2014 tarihine kadar -merhum ve cennet-mekân Başbuğ’umuzun "bize Bizans’tan geçen bir hastalık olarak" nitelediği "gevşeklik, laubalilik, dedikodu, fitne" gibi nefis tuzaklarının ağına düşüp sağa sola yalpalama ve yalpalatma lüksü yoktur.
Tanrı Türk’ü korusun!
Ne mutlu Türk’üm diyene!