AK Parti’nin şikâyeti üzerine YSK, ‘Bazı sandık kurulları, başkanları ve üyeleri kamu görevlisi değil’ diyerek İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerini iptal etti.
Mevzuatı uygulayan, işlemleri yapan YSK’dır, bu işlemlere karşı nasıl itiraz edilir, hangisi iptal sebebidir, bunları belirleyen de YSK’dır.
Kurulları belirleyen de YSK’dır.
Seçmen ve seçilenler kurulları belirlemez.
YSK kendi kontrolünde gerçekleşen kurullar, kendi belirlediği başkanlar ve üyelerin kamu görevlisi olmamasını mevzuata aykırı bularak İstanbul Büyük Şehir Belediye seçimlerini iptal etti.
Daha açıkcası YSK kendi yaptığı işlemleri iptal ederek kendi kendisini iptal etmiş oldu.
Aynı kurullarla, aynı sandıklarda, aynı zarfa konarak yapılan tercihlerden ilçe başkanlıkları, encümenler ve muhtarlıklar iptal edilmedi (çünkü seçilenler büyük ölçüde iktidar partisindendi) yalnızca o zarflardan çıkan Büyük Şehir Belediye Başkanlığı için kullanılan oylar iptal edildi.
Bu karar hukuk, vicdan, etik, mantık ve matematik dışıdır.
Aslında YSK, aldığı bu kararla Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerini değil kendi kendini iptal etmiş oldu.
Bu durum hukukun dibe vurduğunun kanıtıdır.
CE-HA-PE Ne Yapmıştı!
1946 yılında CHP’nin tek başına iktidarı sırasında sancılı ve sıkıntılı da olsa sonuçta Türkiye çok partili hayata geçti.
Türkiye’yi çok partili hayata da AK Partinin yönetim oligarşisinin sürekli eleştirdiği İsmet İnönü geçirdi.
AK Parti’nin kudret elitlerinin yerden yere vurduğu bu CHP, tek partili sistemden çok partili sisteme geçerek Türkiye’yi demokrasiyle tanıştırmıştı.
2019’ların Türkiye’sinde ise AK Parti ortaya koyduğu uygulamalarıyla çok partili sistemden tek partili sisteme fiilen geçişin yolunu açmıştır.
CHP, partili cumhurbaşkanlığından tarafsız cumhurbaşkanlığına geçerken, AK Parti tarafsız cumhurbaşkanlığından partili cumhurbaşkanlığına geçmiştir.
1946’larda bugünkü AK Parti zihniyeti devleti kurmuş ve tek başına iktidar olmuş olsaydı acaba çok partili hayata Türkiye geçer miydi?
Bu soruyu herkesin tekrar tekrar kendisine sorması gerekir.
AK Parti genel başkanı Erdoğan’ın halkın kendi partisinden seçmiş olduğu onlarca belediye başkanını seçim öncesi “metal yorgunu” oldukları gerekçesiyle istifa ettirmiş olması vatandaşın oyunun çok da anlamı olmadığının kanıtıdır.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin iptal edilmiş olması birçok çevrede haklı olarak “Türkiye’de artık seçim yoluyla iktidar değişmez” gibi bir duygunun oluşmasına neden olmuştur.
Türkiye’de demokratik süreç çok acılı olmuştur. Demokrasi uğruna bir başbakan ile iki bakan başını vermişti.
Çok partili hayata geçtikten sonra her on yılda bir demokrasiye müdahale edilmiştir.
27 Mayıs 1960 darbesi, 12 Mart 1971 Muhtırası, 12 Eylül 1980 Darbesi ve 28 Şubat 1997 postmodern darbe demokrasiyi kaba ve açık müdahalerin en bilinenlerindendir.
Askeri vesayet, bürokratik vesayet, oligarşik vesayet altında Türkiye kör topal da olsa demokrasiye doğru gidiyordu.
Türkiye’de AK Parti iktidarıyla birlikte herkes için demokrasi arayışı sona ermiştir.
YSK değil Jüristokrasi!
Artık Türkiye’de yönetimin el değiştirmesi hukukun değil YSK’daki on bir hâkimin keyfine bağlı hale gelmiştir.
Sanki bürokratik ya da askeri vesayet gitmiş yerine hâkimlerin vesayeti gelmiştir.
YSK demokrasinin değil AK Parti iktidarının hizmetinde bir aygıt haline bürünmüştür.
Bu durum AK Parti iktidarının lehine mühürsüz oyların yasaya aykırı biçimde geçerli sayılmasıyla başlamıştır.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinin yenilenmesiyle ilgili olarak YSK’lı hâkimlerin verdiği siyasi karar ise işi çığırından çıkarmıştır.
YSK, tek partiye giden yolun üzerindeki engelleri kaldırmakla kendini görevli hissetmektedir.
Unutmamak gerekir ki herkes kendisi için demokrasi herkes içindir.
Olan demokrasiye olmuştur!
Mevzuatı uygulayan, işlemleri yapan YSK’dır, bu işlemlere karşı nasıl itiraz edilir, hangisi iptal sebebidir, bunları belirleyen de YSK’dır.
Kurulları belirleyen de YSK’dır.
Seçmen ve seçilenler kurulları belirlemez.
YSK kendi kontrolünde gerçekleşen kurullar, kendi belirlediği başkanlar ve üyelerin kamu görevlisi olmamasını mevzuata aykırı bularak İstanbul Büyük Şehir Belediye seçimlerini iptal etti.
Daha açıkcası YSK kendi yaptığı işlemleri iptal ederek kendi kendisini iptal etmiş oldu.
Aynı kurullarla, aynı sandıklarda, aynı zarfa konarak yapılan tercihlerden ilçe başkanlıkları, encümenler ve muhtarlıklar iptal edilmedi (çünkü seçilenler büyük ölçüde iktidar partisindendi) yalnızca o zarflardan çıkan Büyük Şehir Belediye Başkanlığı için kullanılan oylar iptal edildi.
Bu karar hukuk, vicdan, etik, mantık ve matematik dışıdır.
Aslında YSK, aldığı bu kararla Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerini değil kendi kendini iptal etmiş oldu.
Bu durum hukukun dibe vurduğunun kanıtıdır.
CE-HA-PE Ne Yapmıştı!
1946 yılında CHP’nin tek başına iktidarı sırasında sancılı ve sıkıntılı da olsa sonuçta Türkiye çok partili hayata geçti.
Türkiye’yi çok partili hayata da AK Partinin yönetim oligarşisinin sürekli eleştirdiği İsmet İnönü geçirdi.
AK Parti’nin kudret elitlerinin yerden yere vurduğu bu CHP, tek partili sistemden çok partili sisteme geçerek Türkiye’yi demokrasiyle tanıştırmıştı.
2019’ların Türkiye’sinde ise AK Parti ortaya koyduğu uygulamalarıyla çok partili sistemden tek partili sisteme fiilen geçişin yolunu açmıştır.
CHP, partili cumhurbaşkanlığından tarafsız cumhurbaşkanlığına geçerken, AK Parti tarafsız cumhurbaşkanlığından partili cumhurbaşkanlığına geçmiştir.
1946’larda bugünkü AK Parti zihniyeti devleti kurmuş ve tek başına iktidar olmuş olsaydı acaba çok partili hayata Türkiye geçer miydi?
Bu soruyu herkesin tekrar tekrar kendisine sorması gerekir.
AK Parti genel başkanı Erdoğan’ın halkın kendi partisinden seçmiş olduğu onlarca belediye başkanını seçim öncesi “metal yorgunu” oldukları gerekçesiyle istifa ettirmiş olması vatandaşın oyunun çok da anlamı olmadığının kanıtıdır.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin iptal edilmiş olması birçok çevrede haklı olarak “Türkiye’de artık seçim yoluyla iktidar değişmez” gibi bir duygunun oluşmasına neden olmuştur.
Türkiye’de demokratik süreç çok acılı olmuştur. Demokrasi uğruna bir başbakan ile iki bakan başını vermişti.
Çok partili hayata geçtikten sonra her on yılda bir demokrasiye müdahale edilmiştir.
27 Mayıs 1960 darbesi, 12 Mart 1971 Muhtırası, 12 Eylül 1980 Darbesi ve 28 Şubat 1997 postmodern darbe demokrasiyi kaba ve açık müdahalerin en bilinenlerindendir.
Askeri vesayet, bürokratik vesayet, oligarşik vesayet altında Türkiye kör topal da olsa demokrasiye doğru gidiyordu.
Türkiye’de AK Parti iktidarıyla birlikte herkes için demokrasi arayışı sona ermiştir.
YSK değil Jüristokrasi!
Artık Türkiye’de yönetimin el değiştirmesi hukukun değil YSK’daki on bir hâkimin keyfine bağlı hale gelmiştir.
Sanki bürokratik ya da askeri vesayet gitmiş yerine hâkimlerin vesayeti gelmiştir.
YSK demokrasinin değil AK Parti iktidarının hizmetinde bir aygıt haline bürünmüştür.
Bu durum AK Parti iktidarının lehine mühürsüz oyların yasaya aykırı biçimde geçerli sayılmasıyla başlamıştır.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinin yenilenmesiyle ilgili olarak YSK’lı hâkimlerin verdiği siyasi karar ise işi çığırından çıkarmıştır.
YSK, tek partiye giden yolun üzerindeki engelleri kaldırmakla kendini görevli hissetmektedir.
Unutmamak gerekir ki herkes kendisi için demokrasi herkes içindir.
Olan demokrasiye olmuştur!