Bu “savaş bitmez, barış olmazsa, mahvolduk, bittik” demektir. İnsanlar ölecek, ekonomik kaynaklar çatışmalarla heba olacak, anneler ağlayacak! Barışın her türlüsü iyidir. Ne olursa olsun, neye mal olursa olsun ama barış olsun!
“Savaşın kazananı, barışın kaybedeni olmaz!”
Tamam da ortada savaşan taraflar yok ki! Terör örgütünün tek taraflı saldırı ve eylemleri var. Güvenlik güçleri terör örgütünün saldırılarına karşı koymaya çalışıyor. Güvenlik güçleri ülkeyi ve halkı korumasın mı?
Neyse biz devam edelim.
“Otuz yıllık sorun çözülüyor… Artık anneler ağlamayacak… kan akmayacak… Bunun neresi kötüdür?”
Teröristler öldürmeyecek, kan dökmeyecek ise bu iyidir! Dağdaki “bin beşyüz terörist, silahlarını gömerek ya da bırakarak Türkiye sınırlarını terk edeceklerdir.” Dağlara bahar havası gelecektir.
İktidarın akilleri, akademisyenleri ve sivil sözcüleri bu ve buna benzer sözler etmektedir. İyi de ülkede kitle katliamları yapmış, Mehmetçik şehit etmiş PKK’lıların silahlarını bırakarak sınırın dışına gitmesine izin verilmesi sorunu çözer mi?
Yoksa durumu daha karmaşık hale mi getirir?
Zira Türkiye’de eylem yapan teröristlerin kampları zaten sınırın öbür yanındadır. Teröristler Avaşin, Hakurk, Haftanin vb.. sınırın öte yanından bulunan kamplardan gelip Türkiye’deki karakollara saldırmaktadır. Teröristler sınırın öte yanına gitmesi, merkezi üslerine dönmesi anlamına gelmektedir. Bu durumda teröristler sınırın öte yanındaki kamplarda silahlarının namlularını Türkiye’nin ensesine dönük biçimde bekleyeceklerdir. İstekleri yerine getirilmediğinde ya da canları istediğinde sınırı geçerek karakollara saldırabileceklerdir. İmralı’daki teröristbaşı “heyet kabul etti, mektup yazdı, talimat verdi, çekilin dedi” gibi söylemlerle teröristler çekiliyor mu?
“Yüz kişilik terörist gurup çekildi. Dağlara bahar geldi” söylemleri ne kadar gerçeği yansıtıyor? PKK’lılar “dağlardan çekildi” denilse bile dağlarda ne kadar terörist olduğunu kimse bilmiyor. Çekilmenin denetimi de olmayacağına göre ne kadar terörist çekildi, nereye çekildi, silahlarını ne yaptılar? Bunu kim, nereden bilecek? PKK’lıların büyük bir kısmı yöredeki köylüler, köylerine gidip, kendilerini kamufle edip, uygun zamanı beklemeyeceklerini kim garanti edecektir? Nitekim PKK’nın kurucu elebaşlarından Duran Kalkan 13 Nisan’da Sterk TV’de şunları söylüyor: “Söz konusu iddiaların hiçbir geçerliliği yok. Herkes yerli yerinde ve gerilla ateşkes konumundadır. Gerilla pozisyonunu sürdürüyor. Bu konuda ne geri ne de ileriye dönük herhangi bir değişiklik yok. Yeni bir talimat da gerilla komutanlığında yoktur. Herhangi bir talimat karargâha ulaşmamış, birliklere de öyle bir talimat verilmemiştir. Herkes mevziinde ateşkes konumunda kendini savunuyor, meşru savunma konumunda bekliyor, sürecin gelişimini izliyor…”
Murat Karayılan adlı kanlı örgütün ele başısının ise “PKK’lıların silahlarını KCK’lılara teslim edeceklerini” söylediği biliniyor.
Türk milleti üzerinde psikolojik operasyon yapan, manipülasyoncu akiller, iktidar yetkilileri ve iyi niyetli bölücüler, terörist çekildi-çekilecek diyerek, kendi kendilerine “gelin-güvey” oluyorlar.
Terör sorunu çözülmezse “yandık, bittik, öldük, mahvolduk” söylemleri terörü bitirmekten çok teröristleri güçlendirmeye, morallerini ve talep çıtalarını daha da yükseltmeye yaramaktadır. AKP’nin görevlendirdiği akil insanlar da barış için hem görüşlerini hem de talepleri basın yoluyla seslendirmeye başladılar. Çözüm önerileri şunlar:
Türkler, Kürtlere borcunu ödesin!
Türkler, Kürtlerden özür dilesin!
PKK’ya iade-i itibar yapılsın, teröristlere tazminat ödensin! Öcalan serbest bırakılsın!
“…Türkiye Suriye Kürtlerine barış elini uzatsın. Özgür Suriye Ordusu’na verdiği desteği Suriye Kürtlerine de versin.”
Barış ya da çözüm olmazsa ne olacağını ise Baskın Oran, İzmir’de açıkladı: “Süreç sekteye uğrarsa Kürtler hayal kırıklığına uğrar. PKK ile işte o zaman baş edilemez… AVM’ler, metrolar patlar.”
Barış dedikleri budur!