Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın, –ikinci açılım projesinde– Öcalan özelinde dağdaki PKK’lı teröristlerin olumsuz imajını düzeltme görevini üstlendiği açıktır. Bu amaçla Bülent Arınç, Diyarbakır Emniyet Müdürü’nün “Dağdaki PKK’lılara ağlamayan insan değildir” sözlerine katıldığını söylemiştir. Ardından da İmralı görüşmelerinin ipuçlarını vererek “Belki de görüşülüyordur, görüşülüyor…” anlamına gelen sözler etmiştir.
Bülent Arınç, empatileriyle (!) tartışmaları sürekli gündemde tutmuş ve “dağa çıkmanın” çok da yadırganacak bir durum olmadığını söylemiştir. Arınç, açıktan açığa PKK’lıları şartların dağlara çıkardığını, gördükleri kötü muamelenin onları yanlış yola ittiğini söylemiş ve kendisi de aynı muameleye tabi olsaydı “dağa çıkacağını” söylemiştir. Böylece yol kesen, karakol basan, mayın döşeyen teröristler, yandaş ve işbirlikçi medyanın da desteğiyle bir anda “kader kurbanı” masumlar olarak kamuoyuna sunulmuştur. Arınç’a göre; şartlar Öcalan’ı terörist yaparken, onunla birlikte olan bazı arkadaşlarını Türkiye’ye hizmet eden iyi insan yapmıştır. Suçlu Öcalan ya da örgütü değil şartlar, tesadüfler ve kaderdir.
Başbakan Erdoğan, “dağdaki teröristlere biz ağlamayız”, “dağla da işimiz yok” anlamına gelen sözler etmiştir. Bir süre sonra da Türk kamuoyunda güven oluşturmak amacıyla AKP, “idam” tartışmalarını açmış, ardından teröristlerle buluşan BDP’lilere yönelik olarak fezlekeyi gündeme getirir gibi yapmıştır.
Öcalan’ın imajını değiştirmeye yönelik operasyon, Bülent Arınç’la da sınırlı kalmamıştır. AKP iktidarı, ölüm oruçlarını, Öcalan’ın bir barış adamı, sorun çözücü ve örgüte hakim bir lider pozisyonunda ortaya çıkmasını medya kampanyasıyla birlikte sağlamıştır. Böylece iktidar “Kürt Sorunu”nun çözümünde muhatabını kendi yaratmış oldu!
Şartlar olgunlaştırıldı, kamuoyu hazırlandı ve medya desteği sağlandı Başbakan Erdoğan’a da İmralı’da “Öcalan ile görüşüldüğünü” açıklamak kaldı. O da açıkladı!
Başbakan Erdoğan, bu görüşmelerin amacının “silah bıraktırma” olduğu ve Öcalan’ın ev hapsine çıkarılması ya da serbest bırakılmasının söz konusu olmayacağına dair de sözler etmiştir.
MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın İmralı’ya giderek Öcalan ile görüştüğü yolundaki haberler, yalanlanmadı. Hakan Fidan, “Yapılması gerekenler yapılıyor. İmralı da bu süreçteki aktörlerden birisidir. Keşke benim bildiklerimi siz de bilseniz” dedi. Öcalan aktörlerden birisi ise ortada başka aktörler de var demektir. Bu durumda, AKP’nin İmralı görüşmelerine bağladığı umut gerçekçi değildir!
Bu gelişmelerin akabinde BDP’li iki milletvekili İmralı’ya giderek Öcalan ile görüştü. Sonrasında görüşme heyeti Öcalan’ın, “barış için kaybedecek bir dakika zamanımız bile yok” dediğini açıkladı. Medya kampanyasıyla büyük bir iyimserlik içinde kamuoyuna konu intikal ettirilmiş oldu.
AKP iktidarı bir defa devleti terör örgütü ve diğer yasa dışı unsurlarla muhatap kıldığı için, özünde anayasal suç işlemiştir. Bu noktaya daha sonra dönmek için şimdilik geçiyoruz!
Başbakan Erdoğan, “Öcalan’la yaptırdığı görüşmelerde Öcalan’ın serbest bırakılması ya da durumunun iyileştirilmesiyle ilgili bir konunun olmadığı”nı söylüyor. Resmen Başbakan Türk kamuoyunu yanıltıyor. Öcalan ile görüşmeler terörün bitmesi, silah bırakılması için değil “Kürt Sorunu”nun çözümü için yapılıyor.
Diğer yandan Öcalan’ın uzun zamandan bu yana, “Eğer muhatap ben olacaksam, şartlarımın iyileştirilmesi şarttır” diye dayattığını biliyoruz. Çok açıktır ki eğer siz, hapisteki birini, birinci muhatap olarak alırsanız, onun kişisel taleplerini de ciddiye almak ve yerine getirmek zorunda kalırsınız. Bu konuda da iktidar kamuoyunu yanıltıyor!
Türkiye’deki terörü “Kürt Sorunu”na; “Kürt Sorunu”nu ise İmralı’ya endekslemek hata üstüne hata yapmaktır. Sorunun İmralı dışında Kandil ve Oslo artıkları var. En önemlisi de uluslararası boyutları var.
(Yarın devam edeceğiz)