Devamlı insanların yönetilmesinden söz edilir. Hâlbuki yönetilenler gerçekte insanlar değil onların idrak, düşünce, duygu, tavır ve davranışlarıdır. İhtiyaçların, yeteneklerin ve taleplerin yönetimine biz bir anlamda insanların yönetimi diyoruz.
Günümüz insanlarının yaşam biçimleri etkilenerek yönlendirilmesi çok daha kolay hale gelmiştir. Doğrudan değil dolaylı stratejiler, sert yöntemler değil yumuşak teknikler toplumlar üzerinde daha kalıcı etki bırakmaktadır. Küresel fatihler artık ülkeleri değil insanların idraklerinin, damak ve seyir zevklerinin fethedilmesine çok daha fazla önem atfeder hale gelmişlerdir.
Bilindiği gibi insanlar zevk aldığı şeylere yaklaşır, elem duyduğu şeylerden de uzaklaşırlar. Yemekler, damak zevklerine göre yenir, kıyafetler modaya göre giyilir. Alışkanlık ve gelenekler ise sorgusuz sualsiz tekrarlanır. Zevk, tercih, moda, damak tadı, alışkanlık, tutum, hobi insanların davranışlarına yöne veren unsurlardır. Bu olguların yönetilmesi küresel odaklara, fiziki kaynakların ele geçirilmesinden çok daha fazla avantaj sağlamaktadır.
Sömürge döneminde tacı (kralı) temsilen kılıç, kiliseyi temsilen haç, sömürme hırsını temsilen tacir hep birlikte seyahat ederdi. Günümüzde durum değişti. Yerlilere baş eğdirmek için zorla yerinden etmeye gerek kalmadı. Yerlileri, bulundukları yerlerde emperyalist amaçlar doğrultusunda kullanacak teknolojik imkânlar doğdu. Uzaktan yönetilmesi ve yönlendirilmesi mümkün olanları yakından kontrol etmeye gerek kalmadı.
Ülkelerin yerine tek tek bireyler küresel yönlendirme araçlarının hedefi haline gelmiştir. Toplumla ortak bağları çözülmüş, atomize olmuş, soyutlanmış birey; bilgisayar, internet, televizyon, zevk, eğlence ve seyir aygıtları vasıtasıyla çok kolay ikna edilebilmektedir. Küresel güçler bu yüzden yeni hedefleri arasına damak zevklerini, modaları, eğlence biçimlerini, alışkanlıkları, ihtiyaçları, arzuları, idrakleri ve inançları koymuştur.
Küresel odaklar için bireyleri tüketime ikna etmek inanca davet etmekten çok daha kârlı hale gelmiştir. İncil vermek ya da ideoloji pazarlayarak iman ya da bağlılık kazanmak dönemi kapanmıştır. Artık damak zevki ve talep tercihlerini değiştirerek bireylerin alışkanlıklarını ele geçirmek dönemi başlamıştır. Malum güçler günümüzde bir ülkenin insanlarının damak zevkinin ele geçirilmesini o ülkenin ele geçirilmesinden daha kârlı hale geldiğini fark etmiş bulunmaktadır.
Eskiden insanlara standart bir değerler kümesi veriliyor buna göre davranması isteniyordu. Günümüzde ise büyük alış veriş merkezleri değerler ve kanaatler piyasası oluşturmuş durumdadır. Bireyler televizyonlar, internet, bilgisayar ve seyir dünyasının aygıtları tarafından ikna ediliyor, alış-veriş merkezlerinde de tüketime razı hale getirilmiş oluyor.
Her şeyin piyasaya terk edildiği yerde vatandaşlar toplu tercih yapmaktan mahrum kalırlar. Bazı kararlar bu noktada alışveriş arabaları bazıları da oy sandığında biçimlenir. Siyasetçilerin bir politik alanı varsa, şirketlerin de başka bir politik alanı vardır. Politikacılar da şirketler de kendilerini kanaat piyasasına sağlam biçimde girmiş bulunuyorlar.
21. Asır kanaat piyasası asrıdır. Bu yüzyılın kanaat piyasasını, insanların akıllarını elde etmek için yapılan bir rekabet ya da mücadele alanı olarak görmek mümkündür. Bu bir zamanların despotik devlet vatandaşlarının vicdanlarını elde etmenin, dolayısıyla, ülkenin yönetimini ve ortak zenginliğinin dağılımını biçimlendirmek için nüfuz alanı sağlamanın ötesinde bir mücadeleyi anlatır. Kitlelerin despotik devletlerdeki çatışması makro cephede ve tepeden yönlendirilip yönetilirdi. Günümüzdeki mücadele ve çatışma mikro cephede bireysel vicdanlarda meydana gelmektedir. Artık bireylerin kanaatleri, algıları ve zevkleri birer birer ele geçirilmektedir. Neyle mi? Tabii ki kanaat piyasası araçlarıyla yani sonsuz çeşitte mal ve hizmetle… Kim mi? Tabii ki mal ve hizmet piyasasını elinde tutan şirketler vasıtasıyla..