Türkiye operasyon sağanağı altında nefes alamaz hale gelmiştir. “Ergenekon” operasyonunu “Balyoz” izledi, onun devamında “Kafes” operasyonuna sıra geldi. Askere yönelik darbe tezli operasyonlar gına verince bu defa operasyonlar nitelik değiştirdi. Sırasıyla “şike”, “cübbe”, “reyting” şeklinde operasyon üstüne operasyon yapılıyor.
Türkiye, açıktan bir operasyon devletine dönüştürülmüş durumdadır. İç ve dış çıkar çevreleri kurdukları düzen için tehlikeli gördükleri her şeye operasyon yaptırıyorlar. Duruşu beğenilmeyen herkes için bir gerekçe yaratılarak operasyon tehdidi altına alınıyor. Operasyon iktidarın varlığını ve meşruiyetini sağlama aracı olarak kullanılıyor. Bu yönü itibarıyla da operasyonlar sistematik bir kimlik kazanmıştır.
Türkiye’de bugün iktidarın kayıtsız şartsız destekçisi olmayan herkes operasyon tehdidi altına altındadır. Her an herkeste bir konuşmasından, bir fotoğrafından, bir tavrından, ilişkisinden yahut duruşundan dolayı operasyon yiyebileceği duygusu yaratılıyor.
Operasyonların asıl amacı toplumsal baskı yaratarak muhalif kitleleri dizginlemektir. Bu nedenle operasyonlarda yasal olan olmayan, ahlaki olan ya da olmayan bütün unsurlar kullanılıyor.
Operasyonların hangi amaca hizmet ettiği operasyon sırasında ve sonrasında sergilenen tutumdan anlaşılıyor. Operasyon anında bir polis memuru bir eve giriyor, o evin mahrem veya namahremi neyi varsa kayda alıyor, bir başka kameralı polis de onu kayda alıyor. Evdeki eşyaların, odaların dizaynı, gardropların muhteşemliği gözler önüne seriliyor.
Bizler “soruşturmanın gizliliği” söylemi ile uyutulurken, operasyoncular çektikleri bu görüntüleri internet üzerinden medyaya servis ediyor. Polisler çektikleri görüntülerle sözgelimi Cübbeli hocanın lüks içinde yaşadığına, oturduğu evin muhteşem olduğuna dikkati çekiyorlar. Sanki zenginlik Cübbeli’ye harammış gibi!
İnternet üzerinden çekilen bu görüntülerin servis edilmesinin yürütülen soruşturmayla nasıl bir ilişkisi vardır?
Cevabı açıktır. Yayınlanan bu görüntülerin yürütülen soruşturmayla hiçbir ilişkisi yoktur. Gözaltında ya da tutuklu olan Cübbeli’nin medya üzerinden itibar infazı yapılmaktadır. Özel hayatı ve mahremi yasalara rağmen deşifre edilmektedir. Açık bir insanlık suçu işlenmektedir.
Cübbeli Ahmet ile ilgili inanılmaz iftira, isnat, itham ve iddia orta yerlere saçılmakla kalmamış yargısız infazı yapılmıştır. Malum odaklar, medyayı kullanarak muhakeme başlamadan toplumsal algıyı yönetmiştir.
Cübbeli’ye yapılanların 28 Şubatçıların yaptıklarından ne farkı var? Aradaki fark Müslüm Gündüz gitmiş yerine Cübbeli gelmiş. O kadar vahim şeyler orta yere atılıyor ki sade vatandaşların bundan etkilenmemesi mümkün değildir. Ortaya atılanların ne kadarının doğru olduğunu ise kimse bilmiyor, çünkü henüz yargılama başlamadı.
Cübbeli Ahmet Hoca ise içeriden sınırlı imkânlarla yaptığı açıklamada “Allah’ı, Resul’ünü ve Meleklerini şahit tutarım ki; ben ne Kazakistan’dan ne de Fas’tan, ne fuhuş için ne de nikâh için hiçbir kadın getirtmedim. Eğer getirttiysem Allah’ın, Meleklerin ve bütün insanların lâneti benim üzerime olsun!” diyor. Bir din adamından bundan daha ağır bir açıklama gelemezdi.
Cübbeli Ahmet, yattığı toprak, tuttuğu bayrak ve yöneldiği kıble belli olan bir din adamıdır. Küresel odakların adamı değildir, İslam’ı eğip-büken bir adam da değildir. Üstelik bildiklerini yüksek sesle televizyonlardan kitlelere ulaştıracak kadar anlatım gücü yüksek bir şahsiyettir.
Bir süre önce misyoner faaliyetlerine dikkat çeken hocalara yapılan operasyonu hatırlayınız. 12 Haziran seçimleri öncesinde siyaseti ahlak dışı komplolarla dizayn edenleri bir düşünün. Şimdi de operasyon sırası küresel sisteme uygun din algısı olmayan milli cemaatlere ve din adamlarına gelmiştir.