Ama şunu yazmadan geçemeyeceğim: Filistin dahil birçok Arap Devleti’nin dört renkten oluşan bayrağı vardır. Bu bayraklardaki kırmızı renk Arapların özgürlük ve bağımsızlık mücadelesini simgeler. Soru şu: Araplar özgürlük ve bağımsızlık mücadelesini kime karşı vermiştir? Bazılarına özel uyarı: Unutmayın, 1916’da bu bayrak kabul edildiğinde İsrail henüz yoktu.
Bu hafta, gelecekleri için yollara düşen üniversitelileri yazacaktım. Kazanan çocuğunu okuluna gönderemeyen anne babaların gözyaşlarından söz edecektim. Okurken çalışmak zorunda kalan gençlerin dramını, bu yaz tatilini “Work and Travel (Çalış ve Gez)” uygulamasıyla üç ay Amerika’da geçiren yeğenimin yaşadıklarıyla karşılaştırarak gözler önüne serecektim.
Fakat…
Haber saatlerinde, tartışma programlarında hangi kanalı tuşlasak karşımıza çıkan bir “Filistin” olayı varken onu atlamayı içime sindiremedim. Üniversitelileri yazmak borcum olsun. Allah sağlık verirse onu en kısa zamanda öderim.
Şimdi gelelim Filistin’e, Kudüs’e…
Ortalık toz duman… Bir dostumun Facebook sayfasında yazdığı gibi “Hayatında tek bir tarih kitabı okumamış, tek bir tarihçinin adını söyleyemeyecek güruh, tarih adına ahkâm kesiyor.” Haklarını yemeyelim. Bunların arasında tarih kitabı okuyanlar da var ama Lozan’ın 100. yılında ortaya çıkacak gizli maddeleri yazan kitaplar bunlar!
Aslında, bu konuyu tozdan dumandan arındırıp yorumlamamız gerekmez mi? Doğrusu, bütün dünyada ilk haber olmuş, şu bir haftalık süreçte içinde yüzlerce insanlık suçu barındıran bu olayı öncelikle hiç tarihin sayfalarını çevirmeden, “Nasıl başladı, neler oldu?” sorularıyla ele almak ve 13 Ekim Cuma günü Diyanet’in camilerde okuttuğu hutbede yer alan “Allah Resûlü (s.a.s), savaşta dahi olsa kadınlara, yaşlılara, çocuklara, mabetlere, hatta bitki ve hayvanlara asla zarar verilmemesini emretmiştir.” cümlesinin ışığında incelemek gerekmez mi?
İsterseniz bu pencereyi açalım ve bakalım, neler var?
Nasıl başladı?
Cumartesi sabahı erken saatlerde İsrail’in güneyinden sızan Hamas, kısa sürede ülkede yayılmaya başladı. 20 dakikada 5000 roket ateşleyen Hamas kuvvetleri daha sonra özellikle Sderot şehrinde etkisini artırdı. Hamas’ın saldırılarına karşı İsrail ise ‘Demir Kılıçlar Operasyonu’nu başlattı.
Neler oldu?
İsrail cephesinde beşinci gününde 1200’ü aşan ölü vardı. 260 tanesi konseri izleyen kadınlı erkekli gençler, farklı yerleşim yerlerinde her yaştan, yaşlı, genç, çocuk artık bu dünyada değil.
Filistin cephesinde de durum farklı değil. 900’ü aşkın her yaştan, yaşlı, genç, çocuk artık nefes almıyor.
Her iki taraftan binlerce yaralı…
Bu arada Türkiye’de, durumdan slogan atma vazifesi çıkaran ama ordumuzu fiili olarak Filistin’de göreve davet eden, içlerinde Suriye’deki savaştan kaçıp yedirip içirip beslediğimiz Suriyelilerin de olduğu, meydan kahramanlarının yaptığı mitingler…
Peki, “Allah Resûlü (s.a.s), savaşta dahi olsa kadınlara, yaşlılara, çocuklara, mabetlere, hatta bitki ve hayvanlara asla zarar verilmemesini emretmiştir.” hadisi bu gelişmelerin neresinde? O hadiste, “Müslüman olursa istediğine zarar verebilir, Yahudi olursa asla veremez!” anlamı mı gizli?
Şimdi bazı zihinlerden, “Vay be! Köşe Yazarı da çok oldu doğrusu. Bu İsrail Devleti’nin terörist bir devlet olduğunu ne çabuk unuttu? Daha dün bizim toprağımız olan Filistin’de, Kudüs’te, Mescid-i Aksa’da esamesi okunmayan İsrail’in işgal ettiği bu topraklarda garip Filistinlileri açık hava hapishanesine kapattığını ne zaman zihninin derinliklerine gömdü? Yuh olsun ona!” düşüncelerinin geçtiğini biliyorum.
Bir kere şunu net ifade edeyim: Ben o unuttuğumu sandıklarınızın hiçbirini unutmadım. İsrail’in, Filistin’de insanlık dışı uygulamalara imzasını attığını, Amerika’nın desteğini arkasına alarak orada yaşayan Filistinlilere orantısız güç kullanarak ne zorbalıklar yaptığını çok iyi biliyorum. Unutmadım ve unutmam da…
Ancak…
1979’da Ankara‘da bulunan Mısır Büyükelçiliğinin Filistinliler tarafından basıldığını, bir polisimiz ve bir bekçimizin şehit olduğunu,
1980’de Filistin Halk Kurtuluş Cephesi lideri George Habash’ın, Lübnan’ın Sidon şehrindeki kamplarını Asala terör örgütüne açtığını, Asala’nın diplomatlarımızı katlettiği eylemlerine Filistinli teröristlerin destek verdiğini, Bekaa vadisinde PKK’lı teröristler için kamplar açtığını,
1989’da Yaser Arafat’ın, “Ermenistan’ın haklı davasını destekliyoruz.” dediğini,
2002’de Binbaşı Cengiz Toytunç’un Batı Şeria’da Barış gücünde görevliyken aracının durdularak şehit edildiğini,
2009’da Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas’ın Kıbrıs’ta Türklerin işgalci olduklarını, Rumların tüm tezlerini desteklediklerini dünyaya açıkladığını,
2019’da Türkiye’nin Suriye’de başlattığı “Barış Pınarı Harekâtı” için “Arap Birliği”nin yayınladığı kınama mesajını imzaladıklarını.
2020’de Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki hak iddialarına karşı olarak kurulan Doğu Akdeniz Gaz Forumu’na (Eastern Mediterranean Gas Forum) üye olduklarını, Yunanistan, Mısır, Kıbrıs Rum kesimi ve (LÜTFEN DİKKAT) İSRAİL ile birlikte Türkiye’nin Mavi Vatan tezine karşı cephe aldıklarını,
Aynı yıl, Çin’in Uygur Türklerine yaptığı soykırımı ve politikasına destek verdiklerini,
2021’de Ermenistan’a Filistin’den gelen heyetin Ermeni Soykırımı kurbanlarının anıtına çelenk bıraktığını, ardından Ermeni Soykırımı Müzesi’ni gezdiğini,
Ve Filistin’in Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni hiçbir zaman tanımadığını da UNUTMADIM.
Dikkat ederseniz tarihin derinliklerine girmedim. Bizim yaşımızda olanların belleklerinde hâlâ var olan, bu yazıyı okuyan herkesin de Google’da kolayca bulabilecekleri bilgileri sıraladım. Yazdıklarıma ilave edilecek ve bu milleti seven herkesin vicdanını yaralayacak pek çok şeyi yazmadım.
Ama şunu yazmadan geçemeyeceğim: Filistin dahil birçok Arap Devleti’nin dört renkten oluşan bayrağı vardır. Bu bayraklardaki kırmızı renk Arapların özgürlük ve bağımsızlık mücadelesini simgeler.
Soru şu: Araplar özgürlük ve bağımsızlık mücadelesini kime karşı vermiştir? Bazılarına özel uyarı: Unutmayın, 1916’da bu bayrak kabul edildiğinde İsrail henüz yoktu.