Gerçekler bu kadar ortadayken, üstelik yeni ekonomi yönetimi görevi devraldığı gün bile “Rasyonel(akılcı) politikalara dönmekten başka çaremiz yok.” diye ekonomideki rezaleti ortaya koymuşken… %80’i 10 bin TL’nin altında alan emekliler açlık tehlikesi yaşarken… Büyük çoğunluğu ekonomik zorluklarla savaşan, ekonomik nedenlerle kayıt yaptıramayan veya donduran, yurt bulamayan, akla gelen gelmeyen dertlerle boğuşan üniversite öğrencilerinin durumları gözler önündeyken… Birkaç ayda ikiye katlanan benzin, mazot fiyatları, iki kere alınan vergiler, her şeydeki fiyat artışları ülkenin ilk %20’lik dilimi hariç tümünde etkili olurken… Nereye el atsan oradan cerahat fışkırırken… Nasıl oluyor da bu kadar tepkisiz olabiliyoruz?
Hatırlarsanız yakın geçmişte “şahlanma” dönemleri vardı.
Mesela…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 16 Ocak 2020’de Beştepe’de 2019 yılı değerlendirme toplantısında yaptığı konuşmada, “Yeni bir şahlanış döneminin kapılarını açıyoruz. Türkiye’nin tökezlemesini ve yere kapaklanmasını bekleyenleri hüsrana uğratmayı sürdüreceğiz.” ifadelerini kullanmıştı.
Mesela…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 17 Nisan 2021’de, “2021 senesini ülkemiz ve milletimiz için bir şahlanış senesine dönüştüreceğiz. Bunu da hep olduğu gibi kardeşlikle, dayanışmayla, birlik ve beraberlikle başaracağız.” demişti.
Mesela…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 6 Aralık 2022’de Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) 28. Olağan Genel Kurulu’nda konuşmuştu: “Suni krizlere sürüklenmeye çalışılan bir Türkiye, bırakınız diz çökmeyi, tam tersine yeni bir şahlanış içine girmiştir ve bu şahlanış devam edecektir.”
Mesela…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti’nin TBMM’deki 27. Dönem son grup toplantısında, “Türkiye için hemen şimdi diyerek yeni bir dönemi başlatıyoruz. Bu dönemin adı şahlanış dönemidir.” diyerek son şahlanış dönemini de başlatmıştı.
Mesela…
Bir de bu “şahlanış”ların tümünü gölgede bırakacak bir “şahlanış” vardı ki unutulmaz… İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, 5 Haziran 2021’de, temmuz ayından itibaren Türkiye ekonomisinin atağa kalkacağını belirterek, “Öyle bir sıçrayacak ve büyüyecek ki etrafımızdaki Almanya’sı, Fransa’sı, İngiltere’si, İtalya’sı ve hele o her şeye burnunu sokan ABD’si de çatlayacak, patlayacak.” diye haykırmıştı.
Sayın Cumhurbaşkanı’mız, 30 Mart 2015 tarihinde yaptığı bir açıklamada, “Hedefimiz 2023 yılında 2 trilyon dolar millî gelire ulaşmak…” diyerek “şahlanış”ın hedefini bile ortaya koymuştu.
Peki ne oldu dersiniz?
2022’de yıllık ortalama kurla yıllık millî gelir 905,5 milyar dolar ederken, aynı hesapla kişi başına GSYH de 10 bin 655 dolar oldu. 2023 henüz açıklanmadı ama 2022’nin altında olacağı kesin. Çünkü yeni Maliye Bakanı’mız “Bu yıl, 2024’te, hatta 2025’te bir ‘şahlanış’ beklemiyoruz. Tersine dönüş zaman alacak.” dedi. Yeni Merkez Bankası Başkanı’mız da “enflasyonu 2026’dan önce istediğimiz seviyelere çekemeyiz.” diye Sayın Bakan’ı destekledi.
Yani sonuç olarak 2 trilyon dolar nerede, yarısı bile olmadı.
Peki neler oldu?
Son beş yılda dört Maliye Bakanı, dört Merkez Bankası başkanı, yedi Devlet İstatistik Kurumu Başkanı değişti. 2021’de müthiş bir kampanya ile açıklanan “Türkiye Ekonomi Modeli” çöp oldu. Yeni Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, “Zorlu koşulların tersine dönmesi zaman alacak. Ekonomiyi yeniden dengelemeyi ve iç talebi yumuşatmayı hedefliyoruz.” diyerek sabır istedi.
Yeni Bakan Şimşek, bunları 27 Eylül 2023’te Financial Times’a anlatırken şunları vurgulamış oldu:
- Koşullarımız çok zor.
- Çarkı bizden öncekilerin tersine çevirmek zorundayız.
- Ekonomi dengesiz.
- Enflasyon ve pahalılık iç talepte panik oluşturur.
- Sabır gerekiyor.
***
Gerçekler bu kadar ortadayken, üstelik yeni ekonomi yönetimi görevi devraldığı gün bile “Rasyonel(akılcı) politikalara dönmekten başka çaremiz yok.” diye ekonomideki rezaleti ortaya koymuşken…
%80’i 10 bin TL’nin altında alan emekliler açlık tehlikesi yaşarken…
Büyük çoğunluğu ekonomik zorluklarla savaşan, ekonomik nedenlerle kayıt yaptıramayan veya donduran, yurt bulamayan, akla gelen gelmeyen dertlerle boğuşan üniversite öğrencilerinin durumları gözler önündeyken…
Birkaç ayda ikiye katlanan benzin, mazot fiyatları, iki kere alınan vergiler, her şeydeki fiyat artışları ülkenin ilk %20’lik dilimi hariç tümünde etkili olurken…
Nereye el atsan oradan cerahat fışkırırken…
Nasıl oluyor da bu kadar tepkisiz olabiliyoruz?