Birkaç haftadır sesi çıkmıyor arkadaşımın. “Bu defa ben arayayım” dedim kendi kendime. Bu hafta okullar açılıyor. Emekli olduğundan beri her eğitim öğretim yılının başında tıpkı öğretmenlik yaptığı yıllarda olduğu gibi heyecanlanır, coşkulu bir ruh haline bürünür, göreve devam eden arkadaşlarını arar, hayırlı olsun dileklerini iletir. Onun bu meslek aşkı bir başkasında zor bulunur.
Hemen kararımı uyguladım. Telefonu ilk çalışta açtı.
“Emekli Öğretmen, yeni eğitim ve öğretim yılınız kutlu olsun.” dedim coşkuyla.
İlk defa karamsar, üzgün bir ses tonuyla cevap verdi: “Sağ ol Köşe Yazarı!” Çok şaşırdım. “Neden böylesin, hayırdır?” diye sordum. “Hiç de hayır değil!” dedi ve uzun uzun anlattı. İşin doğrusu benim de tüm coşkum gitti. “Emekli Öğretmen!” dedim. “Bu hafta da köşemi sana veriyorum. Bana anlattıklarını yaz.”
“Benim…” dedi. “İnsanlarımıza güvenim neredeyse hiç kalmadı. Çok tepkisiz bir toplum olduk. ‘Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil.’ ama haksızlıklara karşı çıkmada elimizden geleni yapmazsak yarın çocuklarımızın, torunlarımızın yüzüne nasıl bakarız? Öbür tarafta nasıl hesap veririz? Tamam, bir e-posta atarım.”
Akşam geç saatlerde e-posta geldi. Yazıyı okuyunca Faruk Nafiz’in dizeleri döndü durdu belleğimde:
“Kapanmayan gözlerim duvarlarda gezerken
Birdenbire kıpkızıl birkaç satırla yandı;
Bu dört mısra değil, sanki dört damla kandı.”
Söz sırası Emekli Öğretmende. Bakalım siz neler hissedeceksiniz?
Üniversite sınav sonuçları açıklandığı gün, emekli olduğum okulda çalışan, çok sevdiğim bir arkadaşımı aradım. Oğlu sınava girmişti ve sınavı iyi geçmişti. Başarılı bir öğrenciydi. Zaman zaman sorularını çözmüştüm. Tercihleri de birlikte yapmıştık. Telefonu uzun uzun çaldı. Tam kapatıyordum, “Efendim Emekli Öğretmen ağabey…” diye açtı. Sesi çok durgundu. Sınav sonucunda bir aksilik mi var düşüncesi geçti aklımdan. Konuşmaya başladık:
“Sınav sonuçları açıklandı ya! Oğlunun durumunu merak etmiştim.”
“Oğlum, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesini kazandı. Senin de çok emeklerin var üzerinde. Yanımda ve sana çok teşekkür ediyor.”
“Sesini duyan da haberler çok kütü zanneder. Tebrik ederim. Harika bir haber bu! İyi de sesindeki bu durgunluk ne?”
“Anlatayım ağabey anlatayım, zaten sen anlarsın hâlimden. Anlatayım da rahatlayayım.
Sınav sonucunu ilk öğrendiğimizde biz de havalara fırladık. Çok sevindik. Bildiğin gibi bu tercihin üstünde Cerrahpaşa, Çapa ve Marmara Tıp Fakülteleri vardı ama az bir farkla onları kaçırdı. Çocukların ikisi de İstanbul’da olursa masraflar azalır, gerekirse ben de tayin isterim, bir arada oluruz demiştik ama kısmet böyleymiş.
Coşkulu dakikalar geçince annesi, ablası, ben ve oğlum hep birlikte düşünmeye başladık. Biliyorsun ablası Boğaziçi Üniversitesi’nde okuyor. Bu sene okul içindeki yurtları kapatıldı. KYK yurdu olacak mı belli değil. Olursa okula yakın bir yurt yok. İşin içine ulaşım masrafı girecek. ‘Yurt çıkmazsa!’ düşüncesini aklımıza bile getiremiyoruz. Sanki KYK olunca iyi mi olacak? Bu da işin bir başka yönü…
Düşün Emekli Öğretmen ağabey! En düşük KYK yurt ücreti aylık 345 TL, İstanbul’da toplu ulaşıma yüzde 51,52 zam yapıldı. Bu zamla beraber öğrenci abonman ücreti de 140 liradan 212 liraya yükseldi. Kızımın bu sene alacağı KYK kredisi ise 850 TL. Kredi, neredeyse, sadece yurt ve ulaşım parasını karşılayabiliyor. O da KYK yurdu çıkarsa… Artan parayla sokak simitçisinden günde bir adet simit alınabilir.
İyi de hayat böyle değil ki… Kahvaltısı var, öğle yemeği var, akşam yemeği var. Öğrenim giderleri var, giyinme masrafları var.
Ya KYK yurdu çıkmazsa! İstanbul’da toplam 21 KYK yurdu var. Kız-erkek toplam kapasite 2022 rakamlarıyla 24 bin 651.[1] İstanbul Valiliğine göre yükseköğretimde eğitim gören öğrenci sayısı toplam 1 milyonun üstünde.[2] Bu rakamları göz önüne alırsan yurt çıkmama ihtimali çok büyük. İşte en büyük sorun bu… İstanbul’da özel yurt ücretleri 25 bin TL ile 160 bin TL arasında değişiyor. Buna mecbur kalırsak sadece barınma gideri 5000 TL’den fazla olacak.
Kısacası kızımın aylık gideri 10 bin TL’den az olmayacak. Yurt durumuna göre çok fazlası da olabilir.
Ya oğlumun gideri ne olacak?
Ablası için düşündüklerimiz, onun için de geçerli. En azından tabii… Tıp eğitimi pahalı diye biliyoruz. Onun ekstraları da olacak.
İyi de benim aldığım ne ki zaten?
İşte bunları tartışırken oğlum ‘Baba!’ diye seslendi. ‘Ben bu sene kayıt dondurayım. Seneye tekrar hazırlanır, sınava girerim. Hem ablam da son sınıfta. Seneye sadece benim masraflarım kalacak.’
Bu cümleler sanki kulağıma değil içime kaynar su gibi aktı, içimi acıttı. Bir baba olarak çocuklarımın eğitiminde gereken ortamı onlara sağlayamamak yüreğimi kanattı. Hiç konuşmadan kalktım. Odadan çıkarken başladım ağlamaya. İlk hıçkırıklarımı onlar duydu mu bilmiyorum. Pırıl pırıl çocuklarım bunları hak etmiyor ağabeyim, onlar en güzellerine layık…”
Yaa Köşe Yazarı, bunları dinledikten sonra ben karamsar, üzgün olmayayım da kim olsun? Sen söyle!
Bir de unutmadan… Arkadaşımla konuşup telefonu kapadıktan sonra ilk aklıma gelen şu oldu: “İyi ki benim çocuklarımı okuttuğumda bunlar başıma gelmedi. İyi ki ben bu çaresizliği yaşamadım.”
Sonra bunları düşündüğüm için bir anda utanç kapladı bedenimi. “Nasıl böyle bencil olabiliyorsun?” dedim kendi kendime. Tam da bu sırada senin iç sesin uzaklardan seslendi:
“Sen neden utanacakmışsın? Memleketi bu hâle, arkadaşını bu duruma getirenler utansın!”
[1] https://www.sozcu.com.tr/2022/egitim/yurt-cilesi-bircok-universiteli-istanbuldan-gitmeyi-dusunuyor-7291433/
[2] http://www.istanbul.gov.tr/universite-sehri-istanbul