Yeğenim aradı. “Hani, aday olamazdı? Gördüğün gibi bu konuda kararı verecek tek yetkili kurum YSK, Reis’imizin adaylığını tescil etti ve senin gibi düşünenlere yasanın gücünü(!) gösterdi.” dedi.
Dinledim, dinledim; hiçbir şey demeden kapattım telefonu.
“Daha önce konuştuğumuzda ‘Ben aday olamaz demedim, bana göre Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 101/2 ve 116. Maddelerine göre aday olamaz.’(1) dedim. Bu cümlemin devamında ‘Ancak YSK’ye göre adaylığında bir sorun çıkmaz.’ diye ekledim.” desem… “Daha önce 2017’de mühürsüz oyları geçerli kabul eden (2), aynı zarfta kullanılan oylardan üç tanesini geçerli sayıp sadece İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimini iptal eden(3) ve suç duyurusunda bulunduğu tüm kişiler için sonraları takipsizlik kararı verilen YSK’nin başka türlü bir karar vermesini bekleyen var mıydı acaba?” diye sorsam konu uzayıp gidecek.
Bununla uğraşacak zamanım yok. Zaten sonucu belli bir konunun kimsenin de ilgisini çekeceğini sanmıyorum.
***
Şu aralar akşam yattığımda, sabah kalktığımda hep aklımda olan bir konu var.
Ben, HÜDA PAR adlı partinin adının Türkiye’de herhangi bir partiyle anılması ihtimalini bile düşünemezken gündeme bomba gibi bir haber düştü: HÜDA PAR Cumhur İttifakı’nda…
O haberle birlikte benim aklıma da 16 Temmuz 1998’de kocasının yanından üç erkek(!) tarafından silah zoruyla kaçırılan bir kadın düştü. Günlerce, aylarca işkence edilen bir kadın….
23 Ocak 2000 tarihinde ise tanınmayacak hale getirilmiş ve öldürülmüş olarak bulunan bir kadın.
Kadının adı Konca Kuriş…
Ve bu kadının kaçırılmasının, işkence görmesinin ve öldürülmesinin sorumluluğunu üstlenen bir örgüt: Türkiye Hizbullahı!
Dahası Hizbullah operasyonunu yöneten eski Emniyet Müdürü Niyazi Palabıyık’ın ifadesiyle 250 insanın katili bir örgüt bu!
Bu örgüte 17 Ocak 2000 tarihinde bir operasyon yapıldı. Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu öldürüldü. Binlerce sayfa doküman ve üst düzey örgüt yöneticileri ele geçirildi.
Geçtiğimiz günlerde, kendi ifadeleriyle, Hizbullah’ı terör örgütü saymayan, Anayasa’mızın ilk dört maddesine karşı çıkan, her türlü milliyetçiliği ayaklar altına aldığını daha birkaç gün önce fütursuzca dile getiren ve Genel Başkanı’nın ve üst düzey yöneticilerinin Hizbullah davasında avukatlık yaptığı HÜDA PAR adlı bir siyasi partinin Cumhur İttifakı’na katılmasını duyduğumda gözümün önünde ilk olarak, işkenceyle oğlunun ve kardeşinin bile tanıyamayacağı hale getirilen, ancak adli tabiplikçe kimliği belirlenebilen Konca Kuriş ve domuz bağıyla bağlanarak işkenceyle öldürülmüş, apartman bodrumlarına gömülmüş onlarca ceset canlandı.
17 Ocak’taki operasyonda sağ kurtulanlar da oldu elbet. Mesela örgütün askerî sorumlusu Edip Gümüş ve başkaları… Birçok kişi tutuklandı. Ne yazık ki bunların tamamı 2011 yılına kadar tahliye edildi. Düşünün toplamda 250 kişinin katilleri tahliye edildi ve davullarla zurnalarla karşılandılar.
Kamuoyunda tepkiler çok olunca Edip Gümüş için yeniden tutuklama kararı çıktı ama ara ki bulasın. Doğru yurt dışına kaçtı adam. Onu kaçıran ve bu suçtan altı yıl üç ay ceza alan Bahattin Temel kim biliyor musunuz? Şu an HÜDA PAR Genel Başkanı’nın danışmanı olarak görev yapıyor. Edip Gümüş de yurt dışından örgütü yönetmeye devam ediyor; Bahattin Temel ceza aldığında da aynı partinin genel başkan yardımcısıydı.
Şimdi isterseniz artık “HÜDA PAR’la Hizbullah’ın bir ilişkisi yok” deyin veya “HÜDA PAR herhangi bir terör örgütüyle ilişkisi olmadığını söylüyor, eski İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın kamuoyuna açıklama yapması boynunun borcudur” deyip o zamanın İçişleri Bakanı’nı açıklamaya davet edin.
Ama dikkat edin ha! Zamanın İçişleri Bakanı şöyle diyebilir:
“HÜDA PAR’la Hizbullah arasında tabii ki bağ vardır. İsimleri tek tek saymaya gerek yoktur. Aslında ben zaman zaman konuşuyorum ama devlet disiplini ve terbiyesi nedeniyle detaya girmiyorum. Zaten detaylar arşivde var.”(4)
Son sözüm şu:
Hiç tereddütsüz PKK vatan haini, bebek katili, terörist bir örgüt. Gözümde zerre değeri yok ama bana göre Hizbullah PKK’dan daha tehlikeli, daha zararlı, iğrenç bir örgüt.