Bu makale, Türkiye’deki muhalefetin dağınıklığını ve bu durumun mevcut iktidar için nasıl bir stratejik avantaja dönüştüğünü analiz etmektedir. Yazar, Atatürk’ün “vazife birliği” ilkesinden yola çıkarak, siyasi başarının ancak ortak bir hedef etrafında birleşmekle mümkün olabileceğini savunmaktadır. Muhalefet kanadındaki, özellikle milliyetçi sağdaki parçalı yapının, liderlerin kişisel kaygıları ve stratejik hataları nedeniyle iktidarın gücünü pekiştirdiği vurgulanmaktadır. Metne göre, muhalefetin kendi içindeki bu rekabet ve koordinasyonsuzluk, halkın beklentilerini karşılayamamakta ve ülkeyi bir baskın seçim karşısında savunmasız bırakmaktadır. Sonuç olarak, gerçek bir değişimin anahtarının tabela ittifakları değil, cesur bir irade birliği olduğu ifade edilmektedir.
ATATÜRK BİLİNCİ NE DEMEK? VAZİFE BİRLİĞİ DEMEKTİR
Ve Atatürk ne demiş:
“Bir milletin başarısı, mutlaka bütün milli güçlerin bir istikamette oluşması ile mümkündür. Bu nedenle bilelim ki, elde ettiğimiz başarı, milletin güç birliği etmesinden, ortak hareket etmesinden ileri gelmiştir”
Birlik Olmadan Güç, Güç Olmadan Başarı Olmaz
Atatürk’ün işaret ettiği “bütün millî güçlerin bir istikamette oluşması” meselesi, yalnızca bir savaş dönemi gerekliliği değil; devlet kurucu bir siyaset anlayışıdır. Bu anlayışta başarı, tek tek aktörlerin haklılığıyla değil, ortak hedef etrafında toplanabilme iradesiyle mümkün olur.
Bugün yaşanan temel sorun tam da buradadır. Türkiye’de muhalefet, özellikle milliyetçi sağ, haklı söylemler üretmekte, doğru tespitler yapmakta; ancak bu doğrular aynı istikamette toplanamadığı için siyasî güce dönüşememektedir. Çok sayıda parti, çok sayıda lider ve çok sayıda iddia vardır; fakat tek bir yürüyüş hattı yoktur.
‼️ Bu da kaçınılmaz bir sonucu doğurur:
Dağınık güç, etkisiz güçtür.
Atatürk’ün “vazife” kavramıyla anlattığı şey tam olarak budur. Vazife, bireysel doğruların yarışması değil; milletin ihtiyacına göre konumlanma bilincidir. Bugün ise siyaset, vazife bilincinden çok oy hesabı, liderlik kaygısı ve alan koruma refleksi ile yürütülmektedir.
Sonuçta ortaya çıkan tablo şudur:
İktidarın gücü, karşısındaki yenilmezlikten değil; karşısındaki dağınıklıktan beslenmektedir.
Türkiye’de siyaset uzun süredir yanlış bir yerden tartışılıyor.
İktidarın neden kazandığı sorusu, çoğu zaman “yenilmezlik” algısı üzerinden ele alınıyor. Oysa gerçek bambaşka bir yerde duruyor.
İktidarın gücü, kendi kudretinden değil; muhalefetin bir araya gelememesinden geliyor.
Bu basit ama rahatsız edici gerçeği görmeden yapılan her analiz eksik kalıyor.
Çok Seslilik mi, Çok Başlılık mı?
Demokrasi çok seslilikle yaşar.
Ancak Türkiye’de muhalefetin yaşadığı şey çok seslilik değil, çok başlılıktır.
📌Ortak hedef var, ortak yol yok
📌Ortak sorunlar var, ortak dil yok
📌Ortak seçmen var, ortak cesaret yok
Bu yapı iktidarı zayıflatmaz. Aksine, iktidarın alanını genişletir.
Çünkü karşısında parçalı, kendi içinde rekabet eden, enerjisini birbirine harcayan bir muhalefet bulur.
Ego, Oy Hesabı ve Korku
Muhalefetin bir araya gelememesinin temelinde ideolojik farklar kadar, hatta onlardan daha fazla, üç temel unsur vardır:
- Ego:
Liderlerin ve parti kadrolarının “ben” duygusu, “biz” ihtiyacının önüne geçmektedir.
Kimse büyümesin, yeter ki ben küçülmeyeyim anlayışı hâkimdir.
- Oy hesabı:
Kısa vadeli oy hesapları, uzun vadeli iktidar hedefinin önüne konmaktadır.
“Birlik olursak seçmenim dağılır mı?” korkusu, “Birlik olmazsak ülke nereye gider?” sorusunu bastırmaktadır.
- Korku:
Risk almaktan, kontrol edilemeyen halk hareketlerinden, alışılmış siyaset kalıplarının dışına çıkmaktan korkan bir yönetici profili vardır.
Cesur bir taban, ürkek bir yönetimle karşı karşıyadır.

Milliyetçi Sağ ve Birlik Sorunu
Bu tablo özellikle milliyetçi sağ partilerde daha net görülmektedir.
Benzer hassasiyetlere, ortak söylem alanlarına ve büyük ölçüde aynı seçmen havuzuna hitap eden bu partiler, birlikte ve bir olamama sorununu aşamamaktadır.
Sorun:
Vatan, millet, devlet söylemi değildir
Tehdit algısı değildir
Seçmen sadakati değildir
Sorun, birbirine tahammül edememektir.
Her biri kendini merkeze koyan, diğerini rakip olarak gören bu yapı, istemeden de olsa iktidarın en büyük dayanağı hâline gelmektedir.
Parçalayarak Yenemezsin, Birleşerek Kilitlersin
Siyasetin acı ama gerçek bir kuralı vardır:
Haklı olmak yetmez; birleşik olmak gerekir.
İktidar, muhalefetin parçalı hâlinden beslenir.
Bu nedenle onu parçalayarak yenmek mümkün değildir.
Ama birleşerek kilitlemek mümkündür.
Gerçek bir birlik;
- tabelaların değil, iradenin
- liderlerin değil, halkın
- korkuların değil, cesaretin etrafında kurulursa:
- İktidarın “yenilmezlik” algısı dağılır.
Sonuç:
Bugün Türkiye’de sorun halk değildir.
📌Sorun ideoloji değildir.
📌Sorun dış güçler hiç değildir.
📌Sorun, birlik ihtiyacını erteleyen siyaset anlayışıdır.
İktidar ise:
✔ Politika üretmiyor
✔ Reform anlatmıyor
✔ Gelecek vizyonu çizmiyor
Üç aylara girdik, önümüz Ramazan.
Ramazan = propaganda için altın dönem.
Ve muhalefet bu kadar dağınık ve birbirine taş atarken?
Baskın Seçim Dinamiği! Akıllara gelmelidir.
Baskın seçim ilanı geldiğinde:
Aday tartışması
İttifak pazarlığı
Liste kavgası
“Kim kime ne verdi?” krizleri
📌 İlk 3–4 hafta, muhalefet kendi içinde kilitlenir.
Muhalefet şoku atlatana kadar kendi içinde tartışırken propaganda başlamış olur
Seçime gidilir ve iktidar kazanır
Son Soru:
Ve tüm tabloya bakınca:
BASKIN SEÇİM YAPAR MI?
Muhalefet dağınık ve hazırlıksız olduğu sürece, baskın seçim iktidarın en güçlü kozudur, yapılması yüksek olasılıklıdır.